O günden beri yolumuz kesiþmedi. Bir yerde ansýzýn karþýlaþmak ümidini her dem içimde taþýdým. O ümidin sahte ve yalan olduðunu bile bile dere, çay, pýnar baþlarýnda ve çoðu zamanda o söðüt aðacý altýnda beyhude ve usanmadan bekledim.
Yaðmurlu günlerde kýrmýzýlý þemsiye ile yürüyen her insaný sen zanettim. Oysa sen yaðmurlu havalarý sevmezdin. Sýrf ben seviyorum diye yaðmurlu zamanlarda dolaþtýðýmýz dere boyunun tadý yok. Geçen Kasým ayýnda sel birçok þeyi alýp götürdü. Belki ayak izin kalmýþ diye dün tek baþýma yine dolaþtým. Sadece komþumuz Uzun Cemalin atýnýn ayak izlerini gördüm.
Ýki hafta önce de yazdýðým gibi Tual’ýn iki þarkýsýný dinleyip duruyorum: Kasým ve Ulan. Bu þarkýyý yedi seneden beri dinliyorum. Oysa senin gidiþin onlu yýllarý geçti. Dönsen ne olur? O yazlar gelmez artýk. Seninle domates dürümü yediðimiz o söðüt aðacý esintisini vermiyor. Her yaz ve bu yaz da laf olsun diye –o günlerin hatýrasýna- bir açma ekmek, bir soðan ve biraz maydonozla dürüm yaptým. Sensiz herþey tam olmasýn düþüncesiyle beyaz peynirin, acý yeþil biberin ve salatalýðýn olmamasýna kafayý takmadým.
O söðüt altýnda bize uzaktan el sallayan ve çoðu zamanda bize yoldaþlýk eden Haluk Sadin Amca’nýn da ansýzýn gidiþinin üzerinden on seneden fazla oluyor. Atýnýn dört nala koþuþunu hayal ediyorum. Senin ata biniþindeki cesaretini yýllar sonra tekrar seviyoum.
Herbir þey gibi senin de asla geri dönmeyeceðini biliyorum. Bunu bildikçe tandýrda, soba baþýnda, ocaklýkta çok üþüyorum. Hatta güneþli havalarýn böðründe dahi üþümem geçmiyor. Üþüyorum ve yazamýyorum.
Bir demet kýr çiçeði hatýrasý bende saklý üþüyorum