Ankara'da zamansýz ve kendince haybeye geçen bir ramazan gecesinin koynundayým. *Bodrum katýndaki soðuk mermerli yemekhanede dar vakitlerin iftar saatini beklemelerden yorgun, bütün yemeklere küskünlüðün pençesindeyim. Etten uzak, biraz pilav ve yeþillik nefse yetiyor. Yumurta deðmiþ her bir þey* tuhaf ve ötemsi kokunca tatlýlar tatsýz geliyor. Her iftar sonrasý aklýmýn süzgecinde damlayan bütün ramazanlý hatýralarý bir kenara itip, yorgunluðumun verdiði tuhaf enerji ile zamana tutunup, yutkunuyorum.

Ankara yokuþlarýnda kalmanýn ezikliðini içimde taþýrken karþýma kendimi almýþým; öyle bir örseliyorum ki sersefil kalýyoruz. Dostlardan bir ses, hiç olmazsa telefonumu çaldýrmalarýn bekleme kaygýsý ile karþýmdaki ben yýkýlýp yerlerde sürünüyor. Saatlerce telefonlarda konuþan gençlere, içimdeki kýskançlýk öfkesinde bekliyorum. Þair Hep Kahýr diyor.

Samanyolu gezegenin Serhat esintilerinde, yalnýz bir odanýn koynunda* özlediklerimi özlüyorum.

Ankara'da yani bildiðin Ankara'dayým. Temmuz on dört dediðinde ayak basmýþým ýraklara gidecek yolcularým var. Yüküm aðýr. Bildiðin Ankara'nýn yükü daha bir aðýr geliyor.

Hacettepe hastanesine 20 yýl sonra ayak basýnca yorgun göz kapaklarým kendince birilerini aramýþtý. Dedemin yattýðý oda karþýmda duruyordu. O oda, kanamayan yaralar, felçli bitmiþ bir beden, ýpýssýz yüreðim ah o titrek yüreðim, yüreðin.

Bu Ankara bana hiç yakýþmadý. Aslýnda ne Ankara ne soðuk mermerli yemekhane ile derdim. Memleketimde bahçe komþumuz Kumaþ Mehmet Amcanýn vefatýný aylar sonra duyunca bütün mekânlarýn bir olduðunu anladým. Soðuk, yapmacýk ve rehavet kokan bu yerler bana göre deðil deyip Aðustos onbirinde gidiþimin peþindeyim.

Ankara'ya kime yakýþýrsa yakýþsýn, bana yakýþmadý iþte. Bir gel! Belki sana bu þehir bir baþka yakýþýr.






Kaynak...