Ýstiklal Marþý’mýzýn, milletimizin ve de ümmetin þairi olan Mehmet Akif Ersoy’u bundan uzun yýllar önce kaybettik ama unutmadýk. Allah’tan rahmet diliyoruz öncelikle. Mekâný cennet olsun.
Ýstiklal Marþýmýzýn kabulü vesilesiyle insanlar Akif hakkýnda da pek çok þey söylendi. Toplantýlar düzenlendi. Yalan-yanlýþ, samimi-sahte, resmi-gayrý resmi söylemler salonlarý, meydanlarý doldurdu. Ancak bazý anma tören ve programlarý vardýr ki, anýlan kiþi ve olay oraya sýðmaz. Çünkü sadece yýlýn belli bir günü deðil, adeta her gün anýlmakta, milletin gönlünde yer bulmaktadýr.
Ýþte merhum Akif de bunlardan biridir.
Resmi anmalara sýðmayan biridir. Vefatýnda böyle olduðu gibi, hayatýnda da böyleydi çünkü.
Çünkü O; resmi ulusal marþýmýzýn þairi olmanýn ötesinde bir þair ve insandýr.
KOMPLE BÝR ÝNSAN
Üstad Mehmet Akif, komple bir insandý.
O; medreseden mezun olmuþ bir âlim,
Yüksek okulda okumuþ, dört dil bilen bir aydýn,
Bilgilendirici yazýlar yazmýþ ve yayýnlamýþ bir yayýncý,
Kurtuluþ Savaþýna bizzat katýlmýþ bir mücahit ve özgürlükçü,
Arkadaþlarýna her dem yardým elini uzatmýþ bir vefakâr,
Yaþý, dini, cinsiyeti ne olursa olsun herkese sahip çýkmýþ bir yardýmsever,
Ve ulusumuzun, ümmetin dertlerini dile getirmiþ bir þairdir.
Kýsacasý, her þeyiyle örnek olmuþ bir þahsiyetti.
Biz burada, hayatýndan bazý kesitler sunarak, O’nu daha yakýndan tanýmaya çalýþalým:
KORKU NE KÝ?
Mehmet Akif hayatýnda hiç kimsenin karþýsýnda eðilmedi. Yýllarca açlýða dayandý ama kimseye eyvallah etmedi.
1914 yýllarýydý. Akif arkadaþlarýyla Sebilürreþad dergisinin bürosunda arkadaþlarýyla oturmuþ, fasulye aþý yiyordu. O sýrada Dâhiliye Nazýrlýðýndan (Ýçiþleri Bakanlýðý) biri çýkageldi. Gelen adam, bakanýn selamý olduðunu, yazýlarýnda o derecede ileri gitmemesini nazikçe söylemek istedi. Akif hiddetlenerek dedi ki:
-Bakan Bey’e söyle, onlar kendilerini düzeltsinler. Bu gidiþ devam ettikçe bizi susturamazlar. Ben fasulye aþý yemeye razý olduktan sonra kimseden korkmam.
SÖZ VERMEK
Fatin Hoca anlatýyor:
“Ben Ýstanbul’un Vaniköy’ünde, Akif, Beylerbeyi’nde oturuyordu. Bir gün öðle yemeðini bende yemeði kararlaþtýrmýþtýk. Öðleden bir saat evvel bana gelecekti. O gün öyle yaðmurlu ve fýrtýnalý oldu ki her taraf sel kesildi. Vapurlar hep gecikmeli olarak geliyordu. Ben, “nasýl olsa geç gecikecek” diyerek komþuma uðradým. Bir saat kadar sonra komþudan dönünce acý haberiyle sarsýldým.
Akif o yaðmur ve fýrtýnada, sýrýlsýklam bir þekilde eve gelmiþ, benim evde olmadýðýmý öðrenince, hizmetçinin tüm ýsrarlarýna raðmen, “selam söyle” deyip, yaðmur altýnda geri dönmüþ.
...Ertesi gün kendisini gördüm. Vaziyeti anlatarak özür dilemek istedim, dinlemedi. Ama bana unutamadýðým bir ders verdi: “Bir insan söz verdi mi, yerine getirir. Sözü yerine getirmemenin mazereti, ölüm veya ona yakýn bir felakettir.”
YORGUNLUÐUN NE ÖNEMÝ VAR?
Üstad Mehmet Akif, Arabistan yolculuðundadýr. Geceleri rahat yatamadan, çok zahmetli, meþakkatli bir yolculuk yapmaktadýr. Yolda ‘el-Muazzam’ isimli bir istasyonda mola verilir. Ýstasyonda görevli bir aile vardýr ve evin hanýmý hamile olup çok rahatsýzdýr. Çok acil olarak Þam’dan bazý malzemelerin temin edilmesi gerekmektedir. Akif bunu öðrenir öðrenmez, yolculuðun rotasýný deðiþtirir. Gerekli malzemeleri alacaktýr. Arkadaþlarý ne kadar ýsrar ederlerse de onu ikna edemezler.
-Üstadým çok yorgunuz, nasýl gidip geleceðiz?
-Yorgunluk mesele deðil, ortada bir felaket vardýr. Ah yoksulluk! Ah imkansýzlýk!... Bunlar ne zor þeyler bilir misiniz? Bizim bu kadýna yardým etmemiz gerekmektedir. Ortada ciddi bir tehlike mevcuttur. Doðacak çocuðun hayatý tehlikededir. Biz bunlarý böyle býrakýp gidemeyiz.
Ve 60 derece çöl sýcaðýnda gidip gelir...
DOSTUNUN EMANETLERÝ
Merhum Akif, vefakârlýkta da bir doruk þahsiyettir.
Ýþte bir þahidin sözleri:
Ben Akif’le beraber ders okuyordum bir hafta bende, bir hafta onda buluþuyorduk. O’nun evinde bulunduðumuz haftanýn birinde baktým evin içi çocuk kaynýyor. Ben komþu çocuklarýdýr diye düþündüm. Ýkinci gün yine ayný çocuklarý gördüm. Yine bir þey söylemedim. Üçüncü gün de onlarý görünce dayanamayýp sordum:
-Üstadým bu çocuklar kimin?
Mehmet Akif, biraz hüzünlendi ve þunlarý söyledi:
-Benim okuldan bir arkadaþým vardý, onun çocuklarý. Biz okuldayken sözleþmiþtik. Ýlerde evlenir, çoluk çocuða kavuþursak, kim önce vefat ederse, onun çocuklarýna bakacaktý. Bu hafta arkadaþým vefat etti. Bunlar onun emaneti.
Akif’in evi küçük olmasýna ve kendisi maddi imkânsýzlýklar içinde olmasýna raðmen, dostuna vefakârlýk, O’nun için her þeyden önemliydi.
&&&
Ýnsanlarýn sahtekârlýklarýnýn, ikiyüzlülüklerinin arttýðýný görünce þöyle demiþti:
-Artýk iki yüzlüleri sever oldum. Çünkü yaþadýkça yirmi yüzlüleri görmeye baþladým. Ne yazýk!..
&&&
Kendisine sorarlar:
-Hiç sevmediðiniz kimlerdir?
-Geçmiþlerinin, vatan hesabýna on parasý geçmemiþ, bir damla kaný dökülmemiþ, bir hizmeti geçmemiþ olduðu halde, aðzýný memleketin temiz kan damarlarýndan yamayarak emmekte olan serseri yeni yetmeler yok mu, iþte onlar, en sevmediðim onlardýr.
&&&
O’nun kiþilik ve yaþayýþýna olan ihtiyacýmýz, bu gün daha da artmýþ bulunmaktadýr.
Gerçek manasýyla anlatýlmasý, tanýtýlmasý dileðiyle, mekâný Cennet olsun.***