Yaþar Kemal ‘’Demirciler Çarþýsý *******i’’ adlý romanýnda ‘’O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler, gittiler’’ der.
Ýyi olmak; iyi þeyler yapmak, çoðunluðun istifadesine sunmak...
Kötü olmayan, kötülükte bulunmayan...
Genel manada:
Ýyi insan ‘dört baþý mamur’ güzel, temiz, yararlý; hatýr- gönül bilen, fedakâr, cefakâr, hoþgörü sahibi, yardýmlaþma ve dayanýþma mefhumu üst düzeyde, duyarlý insandýr...
Ýyi insan, görmüþ-geçirmiþ, çile çekmiþ; kendisinin ve çevresindekilerin sorunsal kaynaklarýný görmüþ ve ona göre çözümler üretmiþ, acizlikten ve cehaletten beslenen dert bataklýðýný kurutmuþ insandýr...
Ýyi insan, tecrübe ve deneyimlerinden yararlanýlan; yardýmlaþmayý ve dayanýþmayý seven, kollayan ve gözeten; ‘’ben’’ deðil, ‘’biz’’ diyen insandýr...
Onlar, dürüst ve doðrudurlar; yalan söylemezler, kendilerine ait olmayan herhangi birþeye el sürmezler; çalýp-çýrpmazlar; haram lokma yemezler...
Ellerine, dillerine, bellerine sahip insanlardýr...
Konuþma ve tartýþma adabýný bilirler...
Küçüklerini sever-sayar ve kollarlar; büyüklerini sayarlar ve hürmette kusur iþlemezler...
Onlarýn meclislerine denk düþtüðünüzde, yaþam pratiði ve gerçeklerine dair ‘illa ki illa’ birþeyler öðrenir, ibretlenirsiniz... Nüktedandýrlar; þakanýn dozajýný ayarlayabilirler; onlar, havadan-sudan sohbetlerken dahi, gülerken düþünür ve bilgi hazinenizi geliþtirirsiniz...
*************
O, güzel atlara binip giden iyi insanlardan Nizip’te de çok vardý; benim gençliðimde ve þu gün de varlar.
Her biri ‘kadýn, erkek ayýrýmý yapmasýz’ baþlý baþýna olumlu bir kiþilik örneklenmesi (abidesi) gibiydi...
Kimi mahallemizdendi, kimi çarþý esnafýndan; kimi hýsým-akrabaydý, kimi babamýn iþ ve yarenlik arkadaþlarýydý, kimi öðretmenlerimdi...
Çok þeyler öðrendim ben onlardan; kiminden akýl-fikir, kiminden yol-yordam, kiminden bilgi-görgü; kiminden sebat etmeyi, kiminden iþ ve görev azmi edinmeyi, kiminden beceri ve yeteneklerimi geliþtirmeyi, kiminden sabýrlý ve metin olmayý...
O iyi insanlar, kimimizin dedesi-ninesi, kimimizin babasý-annesi, kimimizin amcasý, dayýsý; halasý ya da teyzesiydi...
Peki, o iyi insanlarýn ‘bazý konularda, bazýlarýna karþý’ hiç mi hatalarý, kusurlarý, yanlýþlýklarý, eksiklikleri, noksanlýklarý ve hatta kötülükleri olmamýþ mýydý?.. Tabi ki olmuþtu(r)... Ama onlar, hatalarýný anlayýp çabucak düzeltme yoluna giderlerdi; birbirlerinin kusurlarýný örter, tekrarýný önlerlerdi. Birine bir haksýzlýk ettiklerinde onu telâfi etmesini de, özür dilemesini de bilirlerdi...
Bundandýr ki, iyilik ve kötülük terazisinin kefelerine konduklarýnda iyilikleri, kat kat aðýr basardý: Terazi baþýndaki halkýn gözüyle...
*************
Yaþar Kemal’in özlü bir söze dönüþen bu deyiþi, Çukurova’daki aðalarýn, beylerin iskânýndan, göçünden sonraki durum deðerlendirmesi için söylenmiþtir. Ben bu yazýmda, bu sözün açýlýmýný, bu dünyadan göçüp giden saygýn Niziplilere uyarlamak istedim. O (Nizipli) iyi insanlara dair hafýzamda yüzlerce anektod var; istedim ki bir kitaba dönüþtürmezden önce birkaçýný sizlerle paylaþayým. Ancak, bir iki örnek fazla yazabilmek için, diyaloglarý ve detaylarý kýrptým. Anlayýþ göstereceðinizi umarým!..
-(Silo) Ali Alkan: ‘’... Sanayicilik yapma isteðine sevindim. Sana bir tek þu hususu unutma derim; ‘Ýþinin iþçisi olmazsan, iþinin efendisi olamazsýn’...’’
-Hacý Yahya Ukap: ‘’...Þartlar ve koþullar eþit deðilse, rekabette adalet olmaz...’’ Yað ve hammadde simsarlýðý yaptýðý dönemlerde Nizip’te hiçbir sabunhane atýl durmamýþtý.
-(Hacý Ahmet) Hüseyin Sayýn: ‘’... Ýstanbul gibi büyük bir þehirde çýkmaz bir dehlizin içinde bir iþ yerin olsa, orayý sokak sanýp yanlýþlýkla yüzlerce insan girer; ‘yahu, bu adam burada ne satýyor’ diye merak edenlerin bir çoðu içeri girer. Diyelim ki içeri 50 kiþi girdi. 25’i alýþ-veriþ yapsa, çýkmaz dehlizdeki iþyeri sahibi yevmiyeyi doðrultur. Geliþmemiþ bir ilçeye dünyanýn en lüks maðazasýný açsan ‘önünden’ sabahtan akþama kadar 15, 20 kiþi geçer, biri de alýþ-veriþ için içeri girse, kafaný ütüler çýkar...’’ 1970’li yýllarda yapýlmýþ bir büyük þehir, büyük nimet örneklemesi.
-(Fýstýkçý) Seyit Cantürk: ‘’... Ýnsan ‘baþýný selametlemek istiyorsa’ ya saðcý olmalý, ya solcu; ya zengin olmalý, ya fakir; ya þehirde oturmalý, ya köyde.’’ Ýlk ikisini anladým da bu þehir ile köy þartý ne oluyor, deyince; ‘’... Köylük yerde oturunca haným senden birþeyler ister ‘Þehire gidince alýrým’ dersin, kurtulursun. Þehirde oturuyorsan, hanýmýn isteklerini muhakkak bulur, alýr getirir, kurtulursun. Ýkisinin arasýndaki bir yerde oturuyorsan, ararsýn-dararsýn bulamazsýn. Yorgunluðunu geç, eve gidince ‘neden, eve gerek olan istediklerimi almadýn’ diye, bir de üstüne hanýmdan azar iþitirsin...’’
-(Pamuk) Mehmet Cengiz: ‘’... Bir insan önce kafasýnýn içini giydirmemiþse, üstüne-baþýna ne giyerse giysin yakýþtýramaz...’’
-Hacý Abdullah Özkaya: ‘’... Ev alanlardan ziyade iþ yeri kuranlara kefil olurum. Çünkü, iþyeri ekmek kapýsýdýr; seni ev sahibi de eder, araba sahibi de...’’
Evet. O iyi insanlarý saymakla, iyilikleri ve yararlarý anlatýlmakla bitmez. Hele de Nizip’in o iyi insanlarý var ya, inanýnýz ‘belki ve de hâlâ’ onlarýn yüzü suyu hürmetine birlik-dirlik ve dayanýþma-yardýmlaþma mefhumunu idame ettirebiliyoruz.
Onlar, o güzel atlarýna binip gitmiþ olsalar da...