Bazen öyle bir iliþkiye tutulursunuz ki, ne sevebilir, ne terk edebilirsiniz.
Kör kütük baðlanmýþsýnýzdýr aslýnda...
En güzel yýllarýnýzýn, acý tatlý hatýralarýnýzýn ortaðýdýr; iç çekiþmelerinizin müsebbibi, yazýlarýnýzýn ilhamý, sohbetlerinizin konusudur.
Gözyaþlarýnýzda, bilinçaltýnýzda, kahkahanýzdadýr. Korkunca saklandýðýnýz bir sýðýnak, coþunca öptüðünüz bir bayrak...
Sevdanýz riyasýz, çýkarsýz, karþýlýksýzdýr. Sýnýrsýz ve nihayetsiz;
"Ölmek var, dönmek yok"tur.

* * *

Lakin gün gelir anlarsýnýz; içten içe bir þeylerin kanadýðýný...
Tutkulu sevdalarýn gizli hançerleri baþlar parýldamaya... Þurasýndan, burasýndan eleþtirmeye koyulursunuz:
"Þöyle görünse, öyle demese, deðiþse biraz ya da eskisi gibi olsa..."
Baþkalarýný örnek göstermeye, "Bak onlar nasýl yaþýyor" demeye baþlarsýnýz.
Hem birlikte yaþayýp, hem özgür olmanýn yollarýný ararsýnýz. Aþkýnýzýn gözü kör deðildir artýk, yanlýþýný görür düzeltmek istersiniz. "Eskiden böyle miydi ya.." diye baþlayan sohbetlerde açýlýr eleþtirinin kapýsý; açýldýkça, bastýrýlmýþ itirazlar yükselir bilinçaltýndan...
Böyle süremeyeceðini bilirsiniz. Deðiþsin istersiniz.
O, sevgisizliðinize yorar bunu... Ýhanete sayar. Tutkulu iliþkilerde ihanetin bedeli ölümdür.
"Ya sev böyle ya da terket" diye gürler...

* * *

Bir zamanlar bir gülücüðüyle alacakaranlýðý ýþýtan o rüya, bir kabusa dönüþür birden... Kapatýr gönlünün kapýlarýný, yasaklar kendini size... Hoyrattýr, bakmaz yüzünüze...
Zehir akar dilinden, konuþturmaz, suçlar, yargýlar mahkum eder.
Mühürler dudaklarýnýzý, yýrtar atar yazdýklarýnýzý, siler sizi defterden...
"Ýyiliðin içindi hepsi, seni sevdiðim için..." dersiniz, dinletemezsiniz. Ayrýlýrsanýz yaþamayacaðýnýzý bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz.
Ýhanetten kýrýlmþýtýr kaleminiz; severek, terk edersiniz...

* * *

"Madem öyle..."nin çaðý baþlar ondan sonra...
Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep baþkalarýný seçmiþtir, madem ki kýymetinizi bilmemiþtir, o halde "günah sizden gitmiþtir".
Lanet ederek bu karþýlýksýz aþka, çekip gitmeleri denersiniz.
Aþkýn göçmenlik çaðý baþlar böylece...
Daha özgür olacaðýnýz limanlara demirlerseniz bir süre... Ne var ki unutamaz, uzaktan uzaða izlersiniz olup biteni... Etrafý bir sürü uðursuzla dolmuþ, kurda kuþa yem olmuþtur. Deli kanlýlar, eli kanlýlar, uðruna ölenler, sýrtýna binenler sarmýþtýr çevresini...
Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye...
Uðruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla...
"Bana ne... kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsýnýz bir süre...
Ama sonra... ansýzýn kulaðýmýza çalýnan bir þarký ya da kapý aralýðýndan süzülüp gelen bir koku, hatýrlatýr onu yeniden...
Yaban ellerde, baþka kollarda ondan bahseder aðlarsýnýz. Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi, þarkýsýný dinlemeyi, yemeðini yemeyi, elinden bir kadeh raký içmeyi...
Karþý nehrin kenarýndan hasret þiirleri haykýrýrsýnýz, sular kulaðýna fýsýldasýn diye...
Dönüp "Seni hala seviyorum" diye baðýrmak geçer içinizden...
Dönemezsiniz.
Göremedikçe baðlanýr, uzaklaþtýkça yakýnlaþýrsýnýz.

* * *

Anlarsýnýz ki bir çaresiz aþktýr bu, ne onunla olur, ne onsuz...
Hem kollarýnda ölmek, kucaðýna gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda" kuþkusu...
Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz.
Sürünür gidersiniz.


Can Dündar