Büyük Millet Meclisi’nde Atatürk’ün ölüm raporu gündeme geldiðinde, 1935 yýlýnda kapatýlan ancak Meclis’ten tam olarak arýndýrýlamayan masonlar ortaya bir fikir atarlar:
“Efendim, gençlerimize terbiye olur, onun alkol ve sigaradan öldüðünü duyuralým.” derler ve ortada doktor raporu varken ne hikmetse bu böyle kabul edilir. Bunun arkasýndan Yeþilay icad edilir, bu olaylar da tarihteki yerini böylece alýr.
Atatürk’ün Kurtuluþ Savaþý yýllarýnda hiç içki içmediði, daha sonraki yýllarda ise aþýrý içki içmediði bilinmektedir.
Atatürk’ün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda ölüm sebebi karýn içinde sývý, asit toplanmasý olarak gösterilirken, ikinci raporda ise alkolle ilgili karaciðer iltihabý neden olarak gösterilmektedir. Yani raporlar arasýnda ciddi çeliþkiler vardýr.
Atatürk’ün öldükten sonra otopsisi ya da biyopsisi yapýlmamýþtýr.
“Buradan yola çýkalým ve bu sýr perdesini aralamaya çalýþalým…
Yýl 1935. Atatürk, Mahmut Esat Bozkurt’a Masonlarýn taksimat, teþkilat ve ahvalini bildirir bir kitap verir ve der ki;
“Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Baþkanlýðýna ver, gurupta bunlara þiddetli bir hücum yap ve gurupça kapanmasýna delalet et. Seninde bu iþde büyük þeref payýn olacaktýr.”
Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çýkarak þu müjdeyi verdi:
“Arkadaþlar; bugünden itibaren Türkiye’de Masonluk kalmamýþtýr ve bütün localar kapanmýþtýr.”
Salon “KAHROLSUN YAHUDI USAKLARI!” sesleriyle inliyordu. Grup daðýldýktan sonra masonlar, doktor Mim Kemal’i önüne katarak Atatürk’ün makamýna çýkmýþlar;
“Efendim biz zaten maiyet-i devletinizdeyiz, fakat siz meþrik-i azamýmýz olursanýz biz pervane gibi etrafýnýzda dönüp dolaþýrýz” demiþler. Atatürk’te karþýlýk olarak;
“Peki bir þey soracaðým, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupada hangi locaya baðlýsýnýz ve metbuunuzun ismi nedir?” diye sormuþ.
“Biz Cenova’ya tabiiz ve reisimiz de Barca Mison Cenaplarýdýr.” demiþler. Bunun üzerine Atatürk çok öfkelenmiþ;
“HAYDÝ DEFOLUN BURADAN, CEHENNEM OLUN GÝDÝN, YAHUDI UÞAKLARI! Benim milletim bana kahraman sýfatýný verdi, ben sizin gibi, bir çýfýt yahudiye uþak mý olacaðým? Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün localarýnýzý kapatmadýðýnýz takdirde yarýn teþkil edeceðim divan-ý harbi örfi’ye hepinizi verir ve astýrýrým! Haydi defolun karþýmdan! “ diyerek onlarý kovmuþtur!
Ancak Ýsmet Paþa’nýn cumhurbaþkanlýðý sýrasýnda kanun-u mahsusla localar kapanmadý diye Masonlarýn müracaatý üzerine tekrar localar açýlýp faaliyete baþladýlar.
Ve 1952 de ise Atatürkçü geçinen ve onunla iftihar eden CELAL BAYAR da, Ahmet Gürkan’ýn teklif ettiði ve Masonlarýn loacalarýný kapatmak istediði kanun teklifini red ederek bu suretle localarýný kanunla pekiþtirdi.
Varnalý Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benorayas, Türkiye Mason Cemiyeti’nin kapandýðýný Moskova’da bir toplantý sýrasýnda öðrendi ve þunlarý söyledi;
“O sarý lider ortadan suret-i katiyetle kaldýrýlacaktýr!
Mefkuremize imha edici darbe vuranlarýn akýbeti, feci þartlar aþtýnda ölümdür!…”
Ýlk anlarda Kemal Atatürk”ü silahla ortadan kaldýrmayý düþündük. Ancak doktorlarýmýz Atatürk”ün ölümünün ani oluþunu tehlikeli gördüklerinden, “*****angiz ve kendine göre ***** arz edecek ölüm” kararýna uyduk. Mason biraderler cemiyetimiz kapatýldýktan sonra hiçbir þey olmamýþ gibi O’nun her hareketi’ni alkýþladýlar. Zamanla O’nun etrafýnda bir çember vücuda getirdiler ki; Sarý Lider, kendiliðinden bu çemberin içine girip hayatýný bize teslim etti. O zannetti ki; bütün muhalif ve muarýzlarýný tasfiye ve bertaraf ettiði gibi masonlarý da tasfiyeye tabi tutmaya muvaffak olacaktýr. Localarýný kapattýðý için Atatürk”ü “ortadan kaldýrma” kararý alan mason-komünist ittifaký. O zaman þu kararý alýrlar:
“Onun ölümü *****engiz olacaktýr!”
Türkiye”nin ikinci Mason lideri Kimyager Mustafa Hakký Nalçacý, acilen Kremlin”e davet edildi. Nalçacý Moskova”ya korkarak gitti. Baþýna bir hal gelmesi halinde Kremlin”in Çankaya”ya siyasi baský yaparak serbest býrakýlmasýnýn saðlanmasýný istedi. Kremlin, Nalçacý”ya garanti verdi, verdiði teminatlarla onu rahatlattý. Kremlin”den aldýðý taahhütlerle korkusu geçen Nalçacý, iþi ileri götürerek Atatürk”ün öldürülmesinden sonra Nazým Hikmet baþkanlýðýnda bir hükümet kurulmasýný istedi
Yunanlý gazeteci Apostolos Grazos da Halk Cephesi (Laiki Metopo) gazetesinde 15 Eylül 1949 tarihlerinde yazdýðý seri yazýda þu görüþleri dile getirdi;
“Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek için “Osmanlý Ýmparatorluðu”nu parçladýk.Bundan sonra yapýlmasý elzem olan üç vazife daha vardý. Bunlarý seri olarak tatbik etmek icap etdiyordu ki; Doktor Abrayava ve Fischenger cidden bu iþte fedakarane çalýþtýlar. 1937 ortalarýnda, ismini açýklayamayacaðým bir doktor, bazý þöhretlere dayanarak Atatürk”e ilk darbeyi sinir organlarýný zaafa düþürmek suretiyle indirdi.. Böylelikle gösterdiði tedavi usülü Atatürk’ün sinir organlarýný felce uðratt. Atatürk’te zaman zaman burun kanamalarý, baþ dönmeleri, istifralar, karþýsýndaki arkadaþý tanýmamazlýklar kendini gösterdi. Bazý Avrupalý týp dahileri, siroz mütehassýslarý, Sari Lider”in hastalýðý ile meþgul olmak istediklerini Türk hariciyesine bildirmiþlerse de; Türkiye’deki mukaddes üçgenimiz, meydana getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarý Lider”in tedavisinde vazife vermemekle bize pek ala ispat ettiler.”
Atatürk’ün hastalýðý, konan teþhis ve uygulanan tedavi Varnalý Yahudi Farmason Acram Benaroyas, Atatürk”e ilk darbeyi 1937 yýlý ortalarýnda indirdiklerini söyler
Atatürk’ü yavaþ yavaþ öldürme planý hýzla iþliyor, Atatürk”ün hastalýðýnýn teþhisi ile ilgili farklýlýklar Atatürk’ün ölüm raporlarýna bile yansýyordu. Oysa ayný rapora imza atan doktorlardan Prof. Dr. Neþet Ömer Ýrdelp, daha sonra “bunu kati olarak kestirmek mümkün deðil” diyerek “hipertrofik siroz” tanýsýna yöneliyordu. Yani alkole dayanmayan (sýtma) siroz.
30 Temmuz 1938 Cumartesi günü Prof. Dr. Neþet Ömer Ýrdelp, Atatürk”ün kalbinin kuvvetli olduðunu düþünürken, 4 gün sonra kalbi kuvvetlendirici iðne yapýlmasýna karar veriyordu.
Dr. Asým Arar ise, Dünya Gazetesi’ndeki mülakatýnda Atatürk”ün hastalýðý ile ilgili olarak “karaciðer kifayetsizliði”nden þüphelendiðini bu þüphesini “söylenmesi icap eden” kiþilere söylediðini, bu kiþilerinse, böyle bir ihtimalin mevcut olmadýðýný söylediklerini bunu üzerine ise kendisinin daha ileri gidemediðini söylüyordu. 31 Temmuz 1938 günü Viyana’dan gelen Prof. Dr. Eppinger Atatürk’e çiðyemiþ kürü uygulayarak bol bol kavun karpuz yedirmiþ, ertesi gün Almanya”dan getirilen Prof. Dr. Bergman‘da Atatürk’e rendelenmiþ elma yedirtmiþtir. Daha sonra da bu iki doktor bir araya gelerek damar týkanýklýðýný düþünerek Atatürk’e Salygran þýrýngasý uygulamaya karar vermiþlerdir. Ayný gün yapýlan konsültasyonda bu Alman ve Paris’ten getirilen Prof. Dr. Fissinger ise yukarýdaki doktorlardan farklý olarak afyon mürekkepleri ile þibih kalevilerin (alkoloid) verilmesini uygun görüyordu.
Zehirlendiðini anlamýþtý Atatürk, Afet Ýnan’a yazdýðý mektupta aynen þöyle diyordu;
“Afet, vaziyetim þudur; bence doktorlarýn yanlýþ görüþ ve hükümleri sebebiyle hastalýk durmamýþ ilerlemiþtir.. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger’i getirtti.”
Atatürk’ü tedavi(!) eden doktorlar:
Prof. Dr. Neþet Ömer Ýrdelp ve Prof.Dr. Nihad Reþad Belger Atatürk”ü tedavi eden sürekli doktorlardý. Prof.Dr. Akil Muhtar Özden, Prof.Dr. Süreyya Hidayet Sertel, Prof.Dr. Mim Kemal Öke(adý sürekli tedavi edenler arasýnda da geçmektedir), Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralý, Dr. Mehmet Kamil Berk, Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker ise gerektiðinde sürekli doktorlarýn danýþtýklarý danýþman hekim olarak görev yapmýþlardýr. Saðlýk Bakaný Dr. Ý.Refik Saydam idi. Saðlýk Bakanlýðý Müsteþarý Prof.Dr. Asým Arar idi. Bunlarýn dýþýnda, Paris’ten Prof.Dr. N. Fissinger (3 defa), Berlin”den Prof.Dr.Von Bergman, Viyana”dan Prof.Dr. H. Epinger isimli üç yabancý doktor da Atatürk”ün tedavisinde görev almýþlardýr.
Þimdi size yukarýda bahsettiðimiz Prof. Dr. Bergman ve Prof. Dr. Eppinger’ýn Atatürk’e verdikleri Salyrgan adlý ilacýn içeriðini kýsaca anlatayým: Salyrgan (civalý ilaç)”ýn Atatürk”ün tedavisinde “ajan tedavi ilacý” olarak kullanýldýðý, aslýnda Mustafa Kemal Atatürk”ün bu ilaçla aðýr aðýr zehirlenerek öldürüldüðü ortaya çýkmýþtýr. Öte yandan Atatürk”ün daha evvel sýtma geçirdiði bilinmesine raðmen karaciðer ve dalaðý yýpratan Kinin ve Atebrin gibi ilaçlar bol miktarda kullanýlarak ölüm çabuklaþtýrýlmýþtýr. Sadece 1937 yýlýnda Ýstanbul Eczanesi”nden Atatürk için 43 kutu kinin ilacýnýn alýnmýþ olmasý buna iyi bir örnektir.
· Atatürk’ün tedavisi için doktor seçimini kim yapmýþtýr?
· Burun kanamalarýndan dolayý Atatürk’ü tedavi eden Dr. Naki Yýldýrým yerine Numune Hastanesi Kulak Burun Boðaz Uzmaný Prof. Dr. Meyer’e görev verilmesine neden ihtiyaç duyulmuþtur?
· 1938 Þubat ayýnda doktorlarýn gelmesini uygun bulmayan Atatürk’e raðmen Prof.Dr, Frank, Prof.Dr.Epinger hangi gerekçe ve kimlerin tavsiyesi ile niçin getirilerek destursuz Atatürk’ün vücudu onlara emanet edilmiþtir?
· Ölüm anýnda Atatürk”ün aðzýna su verdiði ölüm raporunda belirtilen Dr.Kamil Berk ölüm raporunu niçin imzalamamýþtýr?
· Atatürk, Dr. Nihat Reþed Belger’e daha önce kendisini muayene eden Prof. Neþet Ömer Ýrdelp’in koyduðu teþhisi kontrol ettirme ihtiyacý neden hissetmiþtir?
· Bahsi geçen yabancý doktorlar getirilmeseydi Salyrgan þýrýngasýný Türk doktorlar uygularlar mýydý?
· Atatürk’e biopsi ve otopsi yaptýrmama kararýný Ýçiþleri Bakaný mason Þükrü Kaya mý vermiþtir?
· Atatürk”ün sýhhý hayatýna iliþkin bilgiler Saðlýk ve Sosyal Yardým Bakanlýðý”nda nasýl kayýp olmuþtur? (Bakanlýk 1976 yýlýnda bilgi isteyen bir profesöre “tüm aramalara karþýn bulunamamýþtýr” cevabýný vermiþti)
· 1948 ve 1949 yýlýnda Bulgar yahudisi Framason Avam Benaroyas ve Yunan gazeteci Apostolos Grazos’un Yunan gazetelerinde yer alan iddialarý üzerine Türkiye Cumhuriyeti hükümeti herhangi bir araþtýrma ve giriþimde bulunmuþ mudur? Yoksa, haberi dahi olmamýþ mýdýr?
Ey Türk!
Dostunu da Düþmanýný da bil artýk!