Normal halde caiz olmayan bazý þeyler vardýr ki, zaruret halinde meþru olmaktadýr. Meselâ, vefat eden hamile bir annenin karnýndaki çocuk canlý olup hareket ederse, âlimlerin çoðunun görüþüne göre, annenin karný sol tarafýndan yarýlýr ve çocuk alýnýr. Çünkü bu durumda ölünün bir parçasý alýnsa da, baþka bir canlýnýn hayatý kurtarýlmýþ olmaktadýr.1
Ýþte bu fýkhî hükme istinaden zamanýmýz âlimleri organ nakline cevaz vermektedir. Burada bir hastayý ölümden ve herhangi bir organýný kaybetmekten korumak için,ölmüþ olan bir kimsenin organlarýndan birisi çýkarýlýp hastaya takýlmaktadýr.Bu ameliyat daha çok böbrek,kalp ve göz gibi âzalarda yapýlmaktadýr.
Bu meseleye geniþçe temas eden Ezher ulemâsýndan Ahmed eþ-Þirbâsî, bu ameliyatý yaparken bazý esaslarýn göz önünde bulundurulmasýný ve onlara riayet edilmesini þart koþmaktadýr. Her þeyden önce bu “nakil” hayatî bir zaruretten dolayý yapýlmalýdýr. Umumî mânâda bir çeþit tedâvidir. Çünkü zaruretlerin bazý haramlarý mubah kýldýðý,bilinen bir kaidedir.
Böyle bir zaruret hâli ortaya çýkýnca,hastanýn mâruz kaldýðý hayatî tehlikenin ancak bu yolla giderileceði teþhisinin konmuþ olmasý; bu ameliyattan sonra da hastanýn ya da tam olarak veya galip bir zanla kurtulma ümidinin tespit edilmesi gerekir. Yâni,ameliyat hem son çare olmalý,hem de kurtulma ümidi “kesin”e yakýn bulunmalýdýr.Tabiî,bu teþhiste sýradan kimselerin deðil de,sahasýnda uzman bir doktorun veya varsa saðlýk heyetinin karar vermiþ olmasý lâzýmdýr.
Kalbi,böbreði veya gözü alýnacak ölünün hayatta iken organlarýný baðýþlamýþ olmasý veya gerektiðinde alýnabileceðine dâir muvafakatýnýn mevcut olmasý da icap eder.Þayet ölen kimse hayatta iken böyle bir þey söylememiþ,bir muvafakatta bulunmamýþsa,yakýnlarýnýn veya varislerinin rýzasý alýnmalýdýr. Ayrýca ölmüþ kiþi, “Ben ölünce cesedime dokunmayýn” þeklinde bir vasiyette bulunmuþsa,bu vasiyete riayet edilmelidir.
Bu meselede Ýslâmiyetin nazara aldýðý mühim husus,insan hayatýnýn kurtarýlmasýnýn hedef alýnmýþ olmasýdýr.Çünkü dinin esaslarýndan birisi de “hayatý muhafaza”dýr. Bir kiþinin hayatýnýn kurtulmasýna vesile olmanýn bütün insanlarý hayata kavuþturmak kadar mühim olduðunu bildiren âyetin meâli ise þöyledir: “Kim bir kimseyi bir cana veya yeryüzünde bozgunculuða karþýlýk olmadan öldürürse bütün insanlarý öldürmüþ gibi olur. Kim de bir insaný ölümden kurtarýrsa bütün insanlarý ölümden kurtarmýþ gibi olur.”2 Bu gayeye uygun olduðu içindir ki, müteahhirîn âlimleri hastaya ve çok kan kaybýna uðrayan kimseye kan naklinin caiz olduðunu belirtmiþlerdir. Hattâ alýnan kan gayrimüslimden de olsa caizdir.3
Ancak her ne þekilde olursa olsun, organýný baðýþlayan veya böbreðini saðlýðýnda veren, kan baðýþý yapan kimse, bunlarýn karþýlýðýnda bir para almamalý, menfaat þartý koþmamalýdýr. Çünkü insan ve insanýn parçalarý, istenildiði zaman satýlan ve menfaat temin edilen bir meta deðildir. Bu itibarla, mecburiyet karþýlýðýnda baðýþlanan bir organdan veya kandan ücret almak caiz olmamaktadýr.
Bu vesile ile bu meselede sýkça sorulan bir hususa da açýklýk getirelim:
Ölmeden önce göz ve böbrek gibi bir organýný baðýþlayan kimse, bu organlarýnýn öldükten sonra bir hastaya takýlmasýyla þüphesiz sevap kazanacaktýr. Çünkü bu sayede baþka bir insan sýhhate kavuþmuþ, hayata dönmüþtür. Ancak organ baðýþlayan bu kimse baðýþlamýþ olduðu ve sonra da nakledilmiþ olan bu uzvunun ikinci bir þahýsta gördüðü vazifeden dolayý mes’ul sayýlmaz.
Þöyle ki, bir baþkasýndan nakledilen gözle görmeye baþlayan, eðer o gözle harama bakmýþ, bir günah iþlemiþse mes’uliyet kendisinedir. Ölen kimsenin bundan dolayý bir mes’uliyeti yoktur. Çünkü o adam ölmesiyle vücut elbisesinden tamamen soyulmuþ, artýk maddî bedenle bir irtibatý kalmamýþtýr.Huzurla kalýn…
Yararlanýlan kaynaklar:
1. el-Ýhtiyar, 4: 167; Reddü’l-Muhtar, 1: 602.
2. Mâide Sûresi, 32.
3. Yes’elûneke Fi’d-Dîn ve’l-Hayat, 1: 604-608.