Sevgili ve kýymetli kocam ilk soruyu ben sorayým.
Ýman nedir anlatýrmýsýnýz.Selamlar
Sevgili ve kýymetli kocam ilk soruyu ben sorayým.
Ýman nedir anlatýrmýsýnýz.Selamlar
SEN BENDE BEN ÖLÜRSEM ÖLÜRSÜN
SEN ÖLÜRSEN BEN ZATEN ÖLÜRÜM
Ýman sözlükte, "bir kiþiyi söylediði sözde tasdik etmek, doðrulamak, söylediðini kabullenmek, gönül huzuru ile benimsemek, karþýsýndakine güven vermek, güvenlikte olmak, þüpheye yer vermeyecek biçimde içten ve yürekten inanmak" anlamlarýna gelir.
Terim olarak ise, Hz. Peygamber'i, Allah Teâlâ'dan getirdiði kesin olarak bilinen hükümlerde (zarûrât-ý dîniyye) tasdik etmek, onun haber verdiði þeyleri tereddütsüz kabul edip bunlarýn gerçek ve doðru olduðuna gönülden inanmak demektir.
Ýman, inanýlacak hususlar açýsýndan icmâlî ve tafsîlî iman olmak üzere ikiye ayrýlýr.
a) Ýcmâlî Ýman
Ýnanýlacak þeylere kýsaca ve toptan inanmak demektir. Ýmanýn en özlü ve en kýsa þekli olan icmâlî iman, tevhid ve þehadet kelimelerinde özetlenmiþtir.
Tevhid kelimesi: Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah (Allah'tan baþka hiçbir Tanrý yoktur. Muhammed O'nun elçisidir) cümlesidir. Þehadet kelimesi de: Eþhedü enlâ ilâhe illallah ve eþhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh (Ben Allah'tan baþka hiçbir ilah olmadýðýna, Hz.Muhammed'(s.a.v)in O'nun kulu ve elçisi olduðuna inanýr ve tanýklýk ederim) ifadesidir.
Ýmanýn ilk derecesi ve Ýslâm'ýn ilk temel direði budur. Gerçekte Allah'ý yegâne rab tanýyan, Hz. Muhammed'i O'nun peygamberi olarak kabullenen kiþi, diðer iman esaslarýný ve Peygamberimiz'in getirdiði dini de toptan kabullenmiþ demektir. Çünkü diðer iman esaslarý bize Hz. Peygamber aracýlýðýyla bildirilmiþtir. Öyleyse Allah elçisini tasdik etmek, getirdiði hükümleri de tasdik etmek demektir. Ýnanýlacak þeyler ayrý ayrý söylenmediðinden dolayý bu imana icmâlî (toptan) iman denmektedir. Mümin sayýlabilmek için, icmâlî iman yeterli olmakla birlikte, Ýslâm'ýn diðer hükümlerini ve inanýlmasý gerekli olan þeylerin her birini kiþinin teker teker öðrenmesi zorunludur.
b) Tafsîlî Ýman
Ýnanýlacak þeylerin her birine, açýk ve geniþ þekilde, ayrýntýlý olarak inanmaya tafsîlî iman denilir.
Tafsîlî iman üç derecede incelenir:
Birinci derece, Allah'a, Hz. Muhammed'in Allah'ýn peygamberi olduðuna ve âhiret gününe kesin olarak inanmaktýr. Bu, icmâlî imana göre daha geniþtir. Çünkü burada âhirete iman da yer almaktadýr.
Ýkinci derece, Allah'a, meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine, âhiret gününe, öldükten sonra tekrar dirilmeye, cennet ve cehennemin, sevap ve azabýn varlýðýna, kazâ ve kadere ayrý ayrý inanmaktýr. Tafsîlî imanýn ikinci derecesi amentüde ifade edilen prensiplerdir.
Üçüncü derece, Hz. Muhammed'in Allah katýndan getirdiði, bize kadar da tevâtür yoluyla ulaþtýrýlan bütün haberleri ve hükümleri tasdik etmektir. Bir baþka ifadeyle, mânasý apaçýk (muhkem) âyet ve mütevâtir hadislerle sabit olan hususlarýn hepsine ayrý ayrý, Allah ve Resulü'nün bildirdiði ve emir buyurduklarýný da içine alacak þekilde bütün ayrýntýlarý ile inanmaktýr.
Bu durumda namaz, oruç, hac ve diðer farzlarý, helâl ve haram olan davranýþlarý öðrenip bütün bunlarýn farz, helâl ve haram olduklarýný yürekten tasdik etmek tafsîlî imanýn üçüncü derecesini oluþturur.
Ýmanýn geçerli olabilmesi ve sahibini âhirette ebedî kurtuluþa erdirebilmesi için þu þartlarý taþýmasý gerekir:
1. Ýmanýn dünyada hür iradeye dayalý bir tercih olmasý, baský, tehdit veya dünya hayatýndan ümit kesme (ye's) durumunda gerçekleþmemiþ bulunmasý gerekir. Daha önce mümin olmayan bir kimsenin, hayattan ümidini kestiði son nefesinde uðrayacaðý azabý farkedip "iman ettim" demesi halinde, onun bu imaný geçerli olmaz. Bir âyette "Artýk o çetin azabýmýzý gördükleri zaman ‘Allah'a inandýk ve O'na ortak koþtuðumuz þeyleri inkâr ettik' derler. Fakat azabýmýzý gördükleri zaman imanlarý kendilerine bir fayda vermeyecektir. Allah'ýn kullarý hakkýnda süregelen kanunu budur. Ýþte kâfirler burada hüsrana uðramýþlardýr" (el-Mü'min 40/84-85) buyurulmuþtur.
2. Mümin, iman esaslarýndan birini inkâr anlamýna gelen tutum ve davranýþlardan kaçýnmalýdýr. Meselâ Allah Teâlâ'yý ve bütün peygamberleri tasdik edip de Hz. Muhammed'in peygamberliðine inanmayan yahut farz veya haram olduðu kesin olarak bilinen bir hükmü, meselâ namazýn farz, þarap içmenin haram olduðunu kendi hür iradesiyle inkâr eden, yahut alaya alan, puta, haça vb. þeylere tapan bir kimseye mümin denilemez.
3. Mümin Allah'ýn rahmetinden ne ümitsiz ne de emin olmalýdýr. Korku ile ümit arasýnda bulunmalýdýr. Müminin "Nasýl olsa imaným var, o halde muhakkak cennete giderim" düþüncesiyle kendinden emin olmasý veya "Çok günah iþledim, ben muhakkak cehennemliðim" diye Allah'ýn rahmetinden ümit kesmesi imanýný kaybetmesine sebep olabilir. Bu konuda Kur'an'da þöyle buyurulur: "Doðrusu kâfirlerden baþkasý Allah'ýn rahmetinden ümit kesmez" (Yûsuf 12/87), "Fakat büyük zararý göze alanlar topluluðundan baþkasý Allah'ýn azabýndan (azabýnýn olmayacaðýndan) emin olmaz" (el-A‘râf 7/99).
imanla alakalý olarak kýsaca söyleyeceklerimiz bu kadar.Aklýnýza gelebilecek baþka þeyler varsa tabi ki ekleyebilirsiniz.Allaha emanet olun.MSK
Hocam çok teþekkürler.Selamlar
SEN BENDE BEN ÖLÜRSEM ÖLÜRSÜN
SEN ÖLÜRSEN BEN ZATEN ÖLÜRÜM
Ameller imandan bir cüzmüdür?
SEN BENDE BEN ÖLÜRSEM ÖLÜRSÜN
SEN ÖLÜRSEN BEN ZATEN ÖLÜRÜM
A.selam.Ben teþekkür ederim fatih abi.Sorunuzun cevabýna gelince:
Amel, iradeye dayalý iþ, davranýþ ve eylem demektir. Esasen tasdik ve ikrar da birer ameldir. Ancak amel deyince daha çok kalp ve dil dýþýnda kalan organlarýn ameli anlaþýlmaktadýr. Bu durumda iman ile amel birbirinden ayrý þeyler olmasýna, amelin imanýn bir parçasý olmamasýna raðmen, her ikisi arasýnda çok sýký bir bað ve iliþki bulunmaktadýr.
a) Amel Ýmanýn Ayrýlmaz Parçasý Deðildir
Ehl-i sünnet bilginlerine göre amel, imanýn parçasý, rüknü ve olmazsa olmaz unsuru deðildir. Bu sebeple bütün dinî esaslarý kalpten benimsemiþ fakat çeþitli sebeplerle buyruklarý yerine getirmemiþ veya yasaklarý çiðnemiþ olan kimse, iþlediði günahý helâl saymadýðý müddetçe mümin sayýlýr. Çünkü:
a) Kur'ân-ý Kerîm'de "Ýman edenler ve sâlih amel iþleyenler..." diye baþlayan pek çok âyet vardýr (el-Bakara 2/277; Yûnus 10/9; Hûd 11/23). Bu âyetlerde iman edenlerle sâlih amel iþleyenler ayrý ayrý zikredilmiþtir. Eðer amel imanýn bir parçasý olsaydý, "iman edenler" denildikten sonra bir de "sâlih amel iþleyenler" denmesine gerek olmazdý.
b) Bazý âyetlerde iman, amelin geçerli olabilmesi için þart kýlýnmýþtýr. Meselâ: "Her kim mümin olarak iyi iþler yaparsa, artýk o, ne zulümden ne de hakkýnýn çiðnenmesinden korkar" (Tâhâ 20/112) buyurulmuþtur. Eðer iman ile amel ayný þey veya amel imanýn parçasý olsaydý, o zaman ayrý ayrý zikredilmezdi ve iman, amelin geçerli olmasýnýn þartý sayýlmazdý.
c) Bazý âyetlerde de büyük günahýn imanla birlikte bulunabileceði ifade edilmiþtir. Bunlardan birinde: "Eðer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruþurlarsa aralarýný düzeltin..." (el-Hucurât 49/9; ayrýca bk. el-Bakara 2/178; et-Tahrîm 66/8) denilmiþ, büyük günah sayýlan öldürme fiilini iþleyerek ameli terkeden kiþilerden "müminler" diye söz edilmiþtir.
d) Peygamber Efendimiz döneminden itibaren büyük din bilginleri, kalbinde imaný bulunduðu ve bunu diliyle söylediði halde dinin emrettiði amelleri iþlemeyen veya bazý yasaklarý çiðneyen kimseleri –yaptýklarýný helâl ve meþrû görmedikleri sürece– mümin saymýþlar, ancak bu kimselerin günahkâr mümin olduklarýný ifade etmiþlerdir. Bu, Ehl-i sünnet âlimlerinin ortak görüþüdür.
Hocam Çok teþekkürler.Allah Razý olsun.
Ýmaný bize çok güzel anlattýnýz.ÞÝmdi Ametüyü madde madde yazarve
her gün bir maddesini anlatýrmýyýz efendim..Selamlar
SEN BENDE BEN ÖLÜRSEM ÖLÜRSÜN
SEN ÖLÜRSEN BEN ZATEN ÖLÜRÜM
Hay hay efendim.Sizin de ifade buyurduðunuz gibi;
Ýslâm dininin iman esaslarý ilmihal kitaplarýnda âmentü terimiyle ifade edilir. Arapça âmene fiilinin birinci tekil þahsý olan âmentü, "inandým" demektir. Terim olarak, iman esaslarýný kýsa ve öz olarak ihtiva eden metni ifade etmek için kullanýlýr. Âmentünün metni þudur: "Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'l-kaderi hayrihî ve þerrihî minallâhi teâlâ ve'l-ba‘sü ba‘de'l-mevti hakkun. Eþhedü enlâ ilâhe illallâh ve eþhedü enne muhammeden abduhû ve rasûlüh" (Allah'a, meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayýr ve þerrin Allah'tan olduðuna inandým. Öldükten sonra diriliþ haktýr. Allah'tan baþka ilâh olmadýðýna, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduðuna þahitlik ederim).
) Allah Ýnancý
Kâinatý yaratan, idare eden, kendisine ibadet edilen tek ve en yüce varlýk olan Allah'a iman, iman esaslarýnýn birincisi ve temelidir. Bütün ilâhî dinlerde Allah'ýn varlýðý ve birliði (tevhid) en önemli inanç esasý olmuþtur. Çünkü bütün inanç esaslarý Allah'a imana ve O'nun birliði esasýna dayanmaktadýr.
Allah'a iman, Allah'ýn var ve bir olduðuna, bütün üstünlük sýfatlarýyla nitelenmiþ ve noksan sýfatlardan uzak ve yüce bulunduðuna inanmaktýr. Bir baþka deyiþle Allah hakkýnda vâcip (zorunlu, gerekli), câiz ve imkânsýz sýfatlarý bilip öylece kabul etmektir.
Her þeyi bilen ve her þeye gücü yeten bir Allah'a inanmak, ergenlik çaðýna gelmiþ ve akýllý her insanýn ilk ve aslî sorumluluðudur. Ýlâhî dinlerin kesintiye uðradýðý dönemlerde yaþamýþ olan veya hiçbir dinden haberi olmayan kimseler de bir Allah inancýna sahip olmakla yükümlüdürler. Çünkü insan yaratýlýþtan getirdiði mutlak ve üstün güce inanma duygusu ile evrendeki akýllara durgunluk veren düzeni gördükten sonra bu düzeni saðlayan bir ve eþsiz yaratýcýnýn varlýðý inancýna kolaylýkla ulaþýr. "...Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkýnda þüphe mi vardýr?..." (Ýbrâhim 13/10) meâlindeki âyet bu gerçeði dile getirmektedir.
Ýslâm akaidine göre Allah birdir ve tektir.Ýhlâs sûresinde Allah'ýn bir olduðu, hiçbir þeye muhtaç olmadýðý, doðurmadýðý ve doðurulmadýðý, O'nun hiçbir denginin bulunmadýðý ifade edilirken, Kâfirûn sûresinde de ibadetin ancak Allah'a yapýlacaðý, Hz. Peygamber'in, kâfirlerin taptýklarýna önceden tapmadýðý gibi, sonra da tapmayacaðý ýsrarla vurgulanmaktadýr. Kur'ân-ý Kerîm'in pek çok sûresinde Allah'ýn birliðini, eþi ve benzerinin bulunmadýðýný vurgulayan pek çok âyet vardýr: "Allah evlât edinmemiþtir. O'nunla beraber hiçbir ilah da yoktur. Aksi takdirde her ilah kendi yarattýðýný sevk ve idare eder ve onlardan biri mutlaka diðerine üstünlük saðlardý. Allah onlarýn yakýþtýrdýklarý þeylerden münezzehtir" (el-Mü'minûn 23/91), "Eðer yerde ve gökte Allah'tan baþka tanrýlar bulunsaydý yer ve gök kesinlikle bozulup gitmiþti..." (el-Enbiyâ 21/22). Evrendeki düzen Allah'ýn birliðinin en açýk delilidir.
hocam kuran- kerimde birbirine benzeyen bazý süreler dikkatimi çekti;
enam süresi 92
þura 7
Bu süreleri açýklar mýsýnýz?
Hocanm çok özür dilerim, akaid kitaplarýnda imanýn mahluk olmadýgý yazýyor
birazda açarmýsýnýz.Selamlar
SEN BENDE BEN ÖLÜRSEM ÖLÜRSÜN
SEN ÖLÜRSEN BEN ZATEN ÖLÜRÜM
Haklýsýnýz fatih abi.Zira bu konu ihtilaflý olan bir husustur.süleymaniye vakfýnýn fetvalarýnda bahsettiðim gibi geçer.Hatta Mahluktur diyenlerden biri de Ýmamý buharidir.yani anlayacaðýmýz bu,müteþabih bir konudur.Ancak ehli sünnet ulemasý mahluk olmadýðý görüþündedir.Saygýlarýmla...
Konu Hasan Hoca tarafýndan (31.05.08 Saat 12:23 ) deðiþtirilmiþtir.
Amentü esaslarýna kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz.2.sýrada Meleklere iman konusu var.
a) Melek Kavramý ve Meleklere Ýman
Sözlükte "haberci, elçi, güç ve kuvvet" anlamlarýna gelen melek, Allah'ýn emriyle çeþitli görevleri yerine getiren, gözle görülmeyen nûrânî ve ruhanî varlýktýr.
Kur'an'da meleklere imanýn farz olduðunu bildiren birçok âyet vardýr: "Peygamber Rabbi tarafýndan kendisine indirilene iman etti, müminler de. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine iman ettiler..." (el-Bakara 2/285).
"...Asýl iyilik Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman edenlerin iyi amelidir..." (el-Bakara 2/177).
Meleklere inanmayan kiþi, bu âyetlerin hükmünü inkâr ettiði için kâfir olur. Ayrýca Cenâb-ý Hak, Kur'an'da meleklere düþman olanlarý kâfir diye nitelemiþ ve böyle kimselerin Allah düþmaný olduðunu vurgulamýþtýr (el-Bakara 2/98).
Meleklere inanmamak, dolaylý olarak vahyi, peygamberi, peygamberin getirdiði kitabý ve teblið ettiði dini de inkâr etmek anlamýna gelir. Çünkü dinî hükümler, peygamberlere melek aracýlýðýyla indirilmiþtir.
b) Meleklerin Mahiyeti
Melekler duyu organlarýyla algýlanamayan, gözle görülmeyen, sürekli Allah'a kulluk eden, asla günah iþlemeyen, nûrânî ve ruhanî varlýklardýr. Bu sebeple onlar hakkýndaki tek bilgi kaynaðý âyetler ve sahih hadislerdir. Onun ötesinde bir þey söylemek mümkün deðildir.
c) Meleklerin Özellikleri
1. Melekler nûrdan yaratýlmýþ; yemek, içmek, erkeklik, diþilik, uyumak, yorulmak, usanmak, gençlik, ihtiyarlýk gibi fiillerden ve özelliklerden arýnmýþ nûrânî ve ruhanî varlýklardýr
2. Melekler Allah'a isyan etmezler, Allah'ýn emrinden çýkmazlar, asla günah iþlemezler, hangi iþ için yaratýlmýþ iseler o iþi yaparlar.
3. Melekler, son derece süratli, güçlü ve kuvvetli varlýklardýr
4. Melekler Allah'ýn emir ve izniyle çeþitli þekil ve kýlýklara bürünebilirler. Cebrâil (a.s) Hz. Peygamber'e ashaptan Dihye þeklinde görünmüþ, bazan kimsenin tanýmadýðý bir insan þeklinde gelmiþtir. Yine Cebrâil (a.s), Hz. Meryem'e bir insan þeklinde görünmüþ (Meryem 19/16-17), meleklerden bir grup, Hz. Ýbrâhim'e bir oðlu olacaðý müjdesini getiren insanlar þeklinde gelmiþ, o da onlarý misafir zannederek kendilerine yemek hazýrlamýþ, fakat yemediklerini görünce korkmuþ, sonra da melek olduklarýný anlamýþtýr (Hûd 11/69-70). Bu âyetten meleklerin yiyip içmedikleri sonucu da çýkmaktadýr.
5. Melekler gözle görünmezler. Onlarýn görünmeyiþleri, yok olduklarýndan deðil, insan gözünün onlarý görebilecek kabiliyet ve kapasitede yaratýlmamýþ olmasýndandýr.
6. Melekler gaybý bilemezler. Çünkü gaybý, ancak Allah bilir. Eðer Allah tarafýndan kendilerine gayba dair bir bilgi verilmiþ ise, ancak o kadarýný bilebilirler.
d) Meleklerin Görevleri ve Çeþitleri
Cebrâil, dört büyük melekten biridir. Allah tarafýndan vahiy getirmekle görevlidir.
Mîkâîl, dört büyük melekten biri olup, kâinattaki tabii olaylarý ve yaratýklarýn rýzýklarýný idare etmekle görevlidir.
Ýsrâfîl, sûra üflemekle görevli melektir. Ýsrâfil, sûra iki kez üfleyecek, ilkinde kýyamet kopacak, ikincisinde ise tekrar diriliþ meydana gelecektir.
Azrâil ise, görevi ölüm sýrasýnda canlýlarýn ruhunu almak olduðu için "melekü'l-mevt" (ölüm meleði) adýyla anýlmýþtýr
Kirâmen Kâtibîn, insanýn saðýnda ve solunda bulunan iki meleðin adýdýr. Saðdaki melek iyi iþ ve davranýþlarý, soldaki ise kötü iþ ve davranýþlarý tesbit etmekle görevlidir. Kur'an'da bu melekler hakkýnda þöyle buyurulmuþtur: "Ýki melek (insanýn) saðýnda ve solunda oturarak yaptýklarýnýzý yazmaktadýrlar. Ýnsan hiçbir söz söylemez ki, yanýnda gözetleyen yazmaya hazýr bir melek bulunmasýn" (Kaf 50/17-18), "Þunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, deðerli yazýcýlar vardýr. Onlar yapmakta olduklarýnýzý bilirler" (el-Ýnfitâr 82/10-12;
Münker ve Nekir, ölümden sonra kabirde sorgu ile görevli iki melektir.Bu iki melek kabirde ölülere, "Rabbin kim? Peygamberin kim? Kitabýn ne?" diye sorular yöneltecekler, alacaklarý cevaplara göre ölüye iyi veya kötü davranacaklardýr.
Hamele-i Arþ, arþý taþýyan meleklerin adýdýr. Kur'an'da haklarýnda þöyle buyurulur: "Arþý yüklenen, bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ile tesbih ederler. O'na iman ederler..." (el-Mü'min 40/7; ayrýca bk. el-Hâkka 69/17).
Mukarrebûn ve Ýlliyyûn adýyla anýlan melekler, Allah'ý tesbih ve anmakla görevli olup, Allah'a çok yakýn ve O'nun katýnda þerefli mevkii bulunan meleklerdir (en-Nisâ 4/172). Cennet ve cehennemdeki iþleri yürütmekle görevli melekler de vardýr (bk. er-Ra‘d 13/23-24; et-Tahrîm 66/6; el-Müddessir 74/29-31).
Kýsaca böyle özetleyebildik.
Hasan hocam vermiþ olduðunuz bu güzel bilgileriniz için teþekkürler.
Fatih abi,konuyu açtýðýnýz için size teþekkür ederim...Allah razý olsun...
Hasan hocam,yazýlarýnýzý ilgiyle takip ediyorum...sayenizde bilmediðim bir çok konuyu öðrendim,sizden Allah razý olsun...
Cümleler doðrudur sen doðru isen,
Doðruluk bulunmaz sen eðri isen.YUNUS EMRE