Hani, nerde o eski bayramlar, nerde o eski günler deriz ya kimi zaman… Ýþte bunlara bir de, ah nerde o eski sevgiler… Nerde o gerçek aþklar diye sýzlanýr dururuz. Adiliðin, pespayeliðin, ikiyüzlülüðün dört bir yaný sardýðý… Sevgilerin yapay… Aþklarýn suni olduðu… Her þeyin kirletildiði bir dünyada, gerçek sevgiden, gerçek aþktan söz etmek kolay olmasa gerek.
Harun Avcý'nýn kalema aldýðý 'Seni Kördüðüm gibi seviyorum' yazýsýný yorumsuz sunuyoruz...
Kirletildi tüm deðerler. Yapmacýk baharlarla, suni lalezarlarla süslenmeye çalýþýlýr oldu birliktelikler. Bu kirliliklerden aþk ve sevgi de nasibini aldý günümüzde. “Sevmek dokunmaktýr” diye bir felsefe yada daha doðrusu bir safsata koydular ortaya. Böylece, yüreklerde deðil bedenlerde gezinip duran þeyin adý sevgi oldu. Flört adý altýnda, özgürlük namýna, iffet ayaklar altýna alýndý günümüzde.
Adeta bekarlara has bir deðer olarak sunulur oldu adý aþk ve sevgi olan kutsal deðer. Evliler arasýnda ise eþler birbirlerine güzel sözlerle hitap etmeyi ayýp sayar oldular. Yada, ‘yahu yaþýmýz baþýmýz geçmiþ artýk’ diyerek, aþkýn ve sevginin gün olup sönmesi gereken bir olgu olduðuna inandýrdýlar kendilerini. Niþanlýlýk dönemi yada evlilikler, denemek için yapýlýr oldu. ‘Yürütemez isek ayrýlýrýz’ diyerek, adeta ayrýlmak için evlenilir oldu. Gerçek aþkýn ve sevginin var olduðu yuvalarda hiç ayrýlýk olur mu!? Yada aþktan ve sevgiden kaynaklanan huzursuzluk olur mu hiç!?
Caným… Cananým… Bitanem… Gibi sevgi ifadelerine ne kadar samimi davranýyoruz acaba? Ýnsan ‘Caným’ dediði, benliðinden bir parça gördüðü, ‘Canýmý candan öte can bil…’ ‘Ruhum ruhuna, gönlüm gönlüne, yüreðim yüreðine dayanak…’ ‘Kanýn biterse kaným, kaným biterse gözyaþlarým var unutma’ dediði sevgilisini yada aþkýný nasýl kýrar, nasýl üzer. Söylemlerde samimiyet olsa, sevgililerin kalpleri kýrýlýr mý hiç?! O sevgi fýsýltýlarý, dilden deðil de yürekten kopup gelse, acýlar ve çaresizlikler içinde kývranýr mý sevgili?! Bu derece yoðun olan bir sevgi, yürekte her geçen gün çoðalmasý gerekirken, sönüp gider mi?! Ve aþkýn ayrýlmaz parçasý olan kýskançlýklar, yuva yýkmak yerine aþký daha da alevlendirmesi gerekmez mi?! Yoksa kýskançlýklarda mý yapaylaþtý dersiniz?!
Hayatýnýn her sahnesini örnek almak zorunda olduðumuz Resulümüzün eþlerine olan sevgisinden haberdar mýyýz?! Bu gün tüm edebiyatçýlarý susturacak, tüm sözde aþýklarý kýskandýracak Resulümüz, eþleriyle þakalaþýr ve onlarý sevdiklerini, nasýl bir aþk ile baðlandýklarýný söylemekten hiç çekinmezdi. Aþký sadece yüreðinde yaþatmaz dillendirirdi kimi zaman.
Hz Aiþe, kendisini tanýtýrken, önce babasýnýn ismiyle, “Ebubekir kýzý Aiþe” diyor ve ekliyordu; “ Ben Allah’ýn Sevgilisinin Sevgilisiyim.” O Resulün Sevgilisiydi. Bunu bilmesine raðmen sormadan edemezdi. “Ey Allah’ýn Resulü, beni seviyor musun?” Allah’ýn Resulü bu ne biçim soru demiyor, sevmesem burada ne iþim var demiyor. Cevap veriyor; “Evet Ya Aiþe, tabi seviyorum!” Bununla yetinmiyor Hz Aiþe validemiz, dahasýný da merak ediyor, acaba nasýl seviyordu? Hemen soruyor; “Beni nasýl seviyorsun?” Peygamberimiz sevgi tanýmlamasýný yapýyordu sevgili eþine. Ýçten, samimi ve hayran kalýnan bir ifadeyle; “Kördüðüm gibi…” Sevgiye bakýn, aþka bakýn. Açýlmayan, çözülmeyen, kördüðüm gibi sevgi. Hz Aiþe aldýðý bu cevap karþýsýnda çok memnun kalmýþtý. Ve her zaman da alacaðý cevap kendisini daha da mutlu edeceðinden sýk sýk sorardý; “Ey Allah’ýn Resulü Kördüðüm ne alemde?” O Yüce Resul, her defasýnda, Hz Aiþe’yi memnun eden cevabýný veriyordu; “Ýlk günkü gibi..”
O sevgi örneði Yüce Resul, beraber yemek yerken ilk önce Hz Aiþe’nin yemesini isterdi ve bir þey içilecekse, önce Hz Aiþe’ye içirirdi, sonra kendisi içerdi. Ýçerken de, Hz Aiþe’nin içtiði yerden içmeye dikkat ederdi. Bir et yemeði yeniyorsa mutlaka Hz Aiþe’nin elindeki parçayý alýr, onun ýsýrdýðý yerden kendisi de ýsýrýrdý.
Resulümüzden eþlere karþý davranýþ, aþk ve sevgi hususunda alacaðýmýz daha nice nice örnekler vardýr. Devam edelim. Bir sahabe, Amr b. As soruyor; “Ya ResulAllah! Halkýn sana en sevgilisi kimdir?” cevap geliyor; “Aiþe…” Yani eþi… Yani sevgilinin Sevgilisi…
O Resul ki, birlikte sefere çýktýklarýnda, Hz Aiþe, kolyesini kaybetmiþti. Peygamberimiz de kolyeyi aramaya baþladý ve kolye bulunmadan oradan ayrýlmak istemedi. Susuz kalmalarýna, gece yarýsý olmasýna raðmen gitmedi Allah’ýn Resulü. Ve öylece dizinde sabahladý. Hz Aiþe, kaybolan kolyesini, kaldýrdýðý devesinin altýnda bulmuþtu. Kýzmadý, darýlmadý sevgilisine Peygamber.
O Yüce Resül, “Çocuklarýmýn anasý dediði”, “Evimin hanýmý” dediði Sevgili eþlerinden Hz Hatice validemizin vefatýna o kadar üzülmüþtü ki, iki büklüm olmuþtu. O yýlýn adýný da koydu. “Hüzün yýlý!” Var mý baþka bir örneði dersiniz?! Eþinin ölüm yýlýný “Hüzün yýlý” olarak adlandýran baþka bir sevgili var mý?!
“Gözbebeðim” derdi kimi zaman eþlerine. Sen sus, hep ben konuþayým demezdi eþlerine. “Ya Aiþe, konuþ, gönlümüz açýlsýn” derdi.”Ferahlat Ya Aiþe” derdi kimi zaman.
Evet, var mý acaba günümüzde hiç kördüðüm gibi bir sevgi? Var mý ilk günkü gibi canlýlýðýný koruyan bir aþk? Var mý yürekten bir gözbebeðimiz? Var mý ardýndan hüzün yýlý ilan edebileceðimiz bir sevgili? Yâda var mý, ölümümüzle beraber gelecek bir hüzünlü yýl?
arkdaþlar ben yazýyý çok beðendim ve paylaþmak istedim inþ. beðenirsiniz