iþallah...beðendiðinize sevindim
iþallah...beðendiðinize sevindim
130-131-132-
Araba büyük bir bahçe içinde olan evin önünde durdu.
Büyük demir kapý gýcýrdadý. Sevgi kapýdan girip, içinde her türden aðacýn bulunduðu ön bahçeden geçerken, yüreðinde oluþan cýzýrtý kapýnýn gýcýrtýsýndan daha beterdi. Evin giriþ kapýsýnýn önünde büyük bir çardak vardý. Çardaðýn üzerini sarmýþ bulunan dallar ilk filizlerini vermiþ, tabana döþeli renkli mermer zemini gölgelemeye baþlamýþtý. Yemyeþil, yeni doðmuþ taze yapraklara takýldý Sevgi’nin gözü. Yeþil yapraklarýn hafif esen rüzgarla kýpýr kýpýr sallanýþý ona el eder gibiydi.
Yapraklarýn kýpýrtýsýna dalýp, adýmlarýný yavaþlatmýþ olan Sevgi’ye seslendi Selim bey:
“Hadi Sevgi, acele edelim. Annem bizi bekliyor.”
Adýmlarýný hýzlandýrdý Sevgi ve içinden, “acaba beni ne bekliyor!?” diye geçirdi.
Elinde hazýrladýðý anahtarla kapýyý açtýktan sonra, “anne, anne, bak sana kimi getirdim!?” diyen Selim beyin arkasýnda elinde çantasý içeri girdi Sevgi. Kalbi küt küt atýyordu.
Geniþ bir antre ve saðlý sollu açýlan kapýlarý olan ev oldukça geniþ, eski konaklara benziyordu.
Kapýlardan birini açtýlar. Burasý tek kiþilik düzenlenmiþ bir yatak odasýydý. Odada, kýrk yaþlarýnda, oldukça bakýmlý bir kadýn yataðýnýn içinde oturmuþ onlarý bekliyordu.
“Bak Sevgi, bak bu annem. Nasýlsýn anneciðim?” diyerek onun elini öptü. Sonra, “bu cici kýzýn adý da Sevgi” diyerek ona tanýttý.
Sevgi çekinerek kadýnýn elini öptü. “nasýlsýnýz efendim?” dedi. Kadýn ona dikkatle bakarak “sað ol kýzým” deyip baþýný okþadý.
O an Sevgi içinden tarif edemeyeceði bir kýpýrtý hissetti. Annesini kaybedeli beri bir kadýn tarafýndan saçý okþanmamýþtý bu güne kadar. Baþýný kaldýrdý ve kadýnýn gözlerinin içine baktý. “ne güzel bir kadýn” diye geçirdi içinden. Yataðýnýn içinde hiç hareket etmeden duran kadýn sað eliyle yataðýn kenarýný iþaret etti. Sevgi oturdu iþaret edilen yere.
Selim bey annesine heyecanla anlatýyor, anlatýyordu. Sevgi ise, onlar konuþurken kadýnýn yüzüne dalmýþ, hiçbirini duymuyordu sanki Selim beyin anlattýklarýndan. Oðlunun heyecanlý konuþmalarý sýrasýnda kadýn arada bir Sevgi’ye bakýp gülümseyerek oðlunu dinlemeye devam ediyordu. Bir ara düþünceye dalmýþ, “annesi olsa da o da böyle heyecanla baþýndan geçenleri anlatsa” hayalinden kadýnýn kendisine dönüp konuþmaya baþlamasýyla ayrýlabildi:
“Benim adým Melek kýzým. Emekli öðretmenim. Gördüðün gibi yataða baðlýyým. Bir kaza iþte... ne oldum dememeli, ne olacaðým demeli. Bu kocaman konakta tek baþýma caným sýkýlýyor. Bana arkadaþlýk eder misin? Seninle ders çalýþýr, oyunlar oynarýz. Ne dersin?”
Sevgi baþýný salladý. Bir iki yutkundu, sesinin çýkabileceðine hükmettikten sonra “olur efendim” diyebildi sadece.
“Bana yýllardýr efendim der dururlar. Bana anne demen hoþuma gider. Eðer içinden gelmezse Melek teyze de diyebilirsin. Çünkü bilirim, anne sözcüðü göstermelik kullanýlacak bir sözcük deðildir.”
“Peki Melek teyze” sözü çýktý Sevgi’nin aðzýndan.
Uyumun saðlandýðý kanaatine varan Selim bey rahatladý ve, “anneciðim karnýmýz acýktý. Fatma teyze ne piþirdi acaba?” diyerek konuyu deðiþtirdi.
“Hazýrda bir þeyler olsa gerek. Kendisi pazara çýktý. Ýsterseniz gönlünüzün çektiðini kendi elinizle hazýrlayýp yiyin.”
“Gel kýzým Sevgi. iþ baþa düþtü. Ellerimizi yýkayalým ve kendimize sofra kuralým... ne dersin. Ben hazýrda olanlardan yanayým”
Sevgi kalktý yataðýn üzerinden, Selim beyi izleyerek, çýktýlar odadan.
Mutfaða girdiklerinde, Selim bey usta bir aþçý gibi masayý donatmaya baþladý hemen. Sevgi’ye de kaþýk çatallarýn yerini göstererek yardýmýný istedi. On dakika içersinde sofra servise hazýrdý. Sonra annesini bir tekerlekli sandalyeye oturtarak sofraya getirdi.
Melek haným, mutfaða girer girmez, “bu sofrayý Sevgi kýzýmý hazýrladý... ne kadar güzel olmuþ!” diyerek sofrada yerini aldý.
Selim bey sofrada þen þakrak, Melek haným gerçek bir melek gibi, Sevgi ise, ilk aile sofrasýnda bulunmaktan þaþkýn, ortama uyabilme çabasýndaydý. Utana sýkýla yemeðini yedikten sonra Selim beyle birlikte sofrayý topladýlar.
O sýrada Fatma teyze alýþveriþten gelmiþti. Selim beyle aralarýnda samimi bir konuþma baþladý:
“Hoþ geldin Selim. Nasýlsýn?”
“Hoþ bulduk Fatma teyze. Ben iyiyim de sen yorulmuþa benziyorsun. Bakýyorum pazarda bir þey koymamýþsýn...”
“133-134-135
Ne yapayým oðlum. Bana böylesi kolay geliyor. Her seferinde bakkala git gelden kurtarýyor beni.”
“Bak teyze, sana yoldaþ getirdim. Artýk Sevgi de sizinle yaþayacak.”
“Aaa... öyle mi! hoþ gelmiþ, hoþ gelmiþ” dedi Fatma kadýn sevgi’ye dönüp.
Sevgi gece yarýsý olmasýna raðmen bir türlü uyuyamýyordu. Karmaþýk duygular içindeydi. Acaba bu aileye ayak uydurabilecek miydi? “Ya Ahmet abi gelirse, ya annesinden haber getirirse, beni nasýl arayýp bulur!?” Düþüncesi kafasýný kurcalayýp duruyordu.
O gece annesini gördü rüyasýnda. Annesi önde, kendisi arkada koþuyor, ama bir türlü yetiþemiyordu ona.
Uyandýðýnda yastýðýnýn ýpýslak olduðunu gördü. Bu yabancý evde, nasýl davranacaðýný henüz bilemediðinden uzun süre yataðýnda sessizce aðlayarak bekledi. Gördüðü rüyanýn etkisinden bir türlü kurtulamýyordu.
Kalktý yataðýndan. Çantasýný açtý. Annesinin resmini çýkardý. Bantla yapýþtýrýlmýþ resmi öptü kokladý. Tam bu sýrada Fatma teyze içeri girdi.
Kapýsý týklatýldýðýnda bir an ne yapacaðýný þaþýrmýþ ve fotoðrafý ani bir hareketle arkasýna saklamakta bile gecikmiþti. Fatma haným, “Hadi kýzým, Melek haným uyandý. Kahvaltý hazýr. Biz her gün sekizde kahvaltý ederiz” dedikten sonra, “arkana sakladýðýn o fotoðraf kimin... bakabilir miyim?” diye ekledi.
Sevgi, fotoðrafý gösterip göstermemekte biraz tereddüt etti. Ama sonra korkak, ürkek bir þekilde uzatarak ona.
Fatma teyze baktý resme ve “kim bu kýzým?” diye sordu ona.
“Annem. Öbürü de üvey babam.”
Fatma haným, Sevgi’nin bunlarý söylerken sesinin titrediðini sezmiþti.
“Bak kýzým. Bu resim yýpranmýþ. Eðer her seferinde cebinden çýkarýp çýkarýp bakarsan bir süre sonra tanýnmaz hale gelir. Gel onu þu dolabýn içine koyalým. Yýpranmasýn. Ýstediðin zaman çýkarýp bakarsýn. Olur mu?”
“Olur... bebeðimi de koyabilir miyim?”
“Tabii koyabilirsin. Bu oda, bu dolaplar senin artýk.”
Sevgi çantasýný açtý bebeðini çýkardý. Yýllardýr elinden düþürmediði bebek, yýpranmýþ ve kirlenmiþti. Fatma haným bebeðe baktý ve “eskimiþ bu? Bunu atalým.sana pazardan daha iyisini alýrýz!?”
Bebeði göðsüne bastýrarak bir adým geriledi Sevgi ve “olmaz! O annemin hatýrasý. Atmam onu. Annemi bulursam ona göstereceðim. Onu annemin yerine koydum.” dedi.
Bunlarý söylerken mavi gözleri kocaman kocaman açýlmýþtý. Kadýncaðýz beklemediði bu tepki karþýsýnda þaþýrmýþtý:
“Pekala öyle olsun. Hadi dolaba koy da kahvaltýya gidelim. Þimdi Melek haným sýkýlmýþtýr. Gecikirsem kýzar. Daha onu yataktan kaldýrmam lazým.”
Sevgi, Fatma hanýma göstermeden tekrar çantasýna yerleþtirdi bebeðini. Yataðýný topladý. Elini yüzünü yýkadý, mutfaða girdi. Masa hazýrdý. Çay piþmiþ, çaydanlýk ýslýk çalýyordu. Demlikten çýkan buhar nefis bir çay kokusu salýyordu havaya.
Melek hanýmýn arabasýyla getiriliþi bu sýcak mutfaða daha da sýcak bir hava katmýþtý.
Ýlk kahvaltýlarýný yaptýlar beraber. Melek haným Fatma hanýma günlük emirlerini veriyor, ondan ev hakkýnda rapor alýyordu. Bu arada Sevgi, annesiyle birlikte yaptýklarý eski günlerdeki kahvaltýlarý hatýrlamýþ, dalýp gitmiþti: nasýl da naz ederdi annesi onun aðzýna lokmalarý sokmaya çabalarken. Ya ona ayýrdýklarý küçücük odacýðýný hazýrlarken ne yorulmuþtu. Ya sonra çektikleri acýlar... “aah annem!” demesiyle Melek hanýmýn aniden ona doðru dönmesi ve “efendim Sevgi... bir þey mi dedin kýzým!” demesiyle seslice konuþmuþ olduðunun farkýna varmýþ ve telaþlanmýþtý.
“Hiç efendim... annem geldi aklýma” dedi çekinerek.
“Tamam Fatma haným. Bu günlük bu kadar. Beni salona götür. Pencerenin önünde içmek istiyorum kahvemi bu gün. Gel Sevgi... seninle de biraz sohbet edelim” dediði andaki Melek hanýmýn yüzündeki hüzün çok etkilemiþti Sevgi’yi. Kendisine anne dediðini sanmýþ olsa gerek diye düþünüp üzüldü ve “Fatma teyze, ben götürebilir miyim Melek Haným Teyze’yi” dedi ona. Þaþýran kadýn, “bilmem ki kýzým... ama becerebilir misin!? istersen beraber götürelim bu gün. Sonra alýþýrsýn” diyerek gözlerini Melek hanýma çevirdi. Melek hanýmýn gözlerinin içi gülüyordu. Arabayý birlikte itmeye baþladýlar.
Salon sanki ayrý bir dünyaydý. Ýçeriyi tatlý bir güneþ ýþýðý doldurmuþ, sýcacýk yapmýþtý odayý.
Baharýn ucu görünmüþtü. Ama ortalýk hala soðuktu. Pencere bahçeye bakýyordu. Aðaçlar ufacýk ufacýk açmýþ yapraklarýný, ortada havuz baþýndaki salkým söðüt iyice yeþillenmiþ bir þemsiye gibi örtmüþtü havuzun üstünü.
hocam her gün yený yazý atmanýzý sabýrsýzlýk beklýyoruz...
Aþký Ya Yaþarsýn Yada Yazarsýn...
Diyen Þair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaþayabildik...
Demiþ...
SaRýma LaRciverRt Ol...
136-137-138-
“Bu bahçede her tür meyve bulunur sevgi. birkaç ay sabýrla cennet olur burasý. Arkada da kümes var. Ben meraklýyým. Küçükten çokça alýr büyütürüz. Yakýnda kesime gelir horozlar. Tavuklar yumurtada þimdi. Taze taze yersin. Bana pek yaramaz. Çiçeklerimiz de açar bir aya kalmaz. Bahçedeki çiçekler açýncaya kadar þu cam arkasýndakilerle idare ederim. Bak ne güzeller” diyerek pencere kenarýndaki çiçekleri gösterdi ona Melek haným.
Bu arada kahve kokusundan Fatma hanýmýn odaya girdiði hemen anlaþýldý.
Melek haným kahvesini pencere kenarýna iyice yanaþýp yudumlarken, Sevgi odanýn dört bir tarafýný gözleriyle tarýyordu. Odaya zevkle yerleþtirilmiþ, viþne rengi oymalý mobilyalar, yerde eski, temiz bir halý, koltuklar üzerinde dantelli kýrlentler vardý. Eski, modasý geçmiþ bir radyo, üzerinde antika sayýlacak, yýkanmaktan erimiþ bir örtü, radyonun konulduðu, üç çekmeceli dolabýn dayandýrýldýðý duvarda siyah beyaz eski resimler asýlýydý. Belli ki, eski anýlarýn korunmaya çalýþýldýðý bir köþeydi burasý.
Sevgi dalmýþ duvarda asýlý olan resimlere ve Melek hanýmýn kahvesini bitirip, onun duvardaki resimleri ilgiyle izlemesini takibe aldýðýndan hiç haberi yoktu.
“Nasýl buldun kýzým?” sözü onu uyandýrdý hayalinde canlandýrmaya çalýþtýðý aile tablosundan.
“Çok beðendim. Sizi onlarýn arasýnda yürürken gördüm sanki. Bana o hissi verdi.” Melek haným, “caným...” dedi ona ve konuþmasýný sürdürdü:
“Tabii o zamanlar ben de yürüyordum. Öðretmendim. Kýz kardeþimin düðününe giderken oldu ne olduysa. Kocam oðlum ve ben arabadaydýk. Karþýmýza aniden çýkan bir köpeði ezmemek için direksiyon kýran kocam kontrolü kaybetti ve karþýdan gelen bir kamyonun altýnda kaldýk. Bu kaza beni eþimden oðlumdan ve mesleðimden ayýrdý. O sýralar tahsilde olan oðlum Selim olmasa hiç teselli bulamazdým. Acýlarýna katlanmak çok zordu. Senelerce çektim. Unutamadým hala onlarý. Fakat ölenle ölünmüyor kýzým. Hayat devam ediyor. Bütün acýlarýma raðmen yaþýyorum iþte. Halimi görüyorsun... Fakat hayatta küçük mutluluklar da var. mesela þu an senin gibi güzel bir kýz var yanýmda. Ya olmasaydýn... dünden daha iyiyim bu gün. Az þey mi...”
“sevgi’nin içi burkulmuþtu. Gözleri yaþardý. Onun çok etkilendiðini gören Melek haným, “gördün mü, seni de üzdüm...” diyerek elini saçlarýna uzattý onun. “ben her þeyin iyi yönünü görmeye çalýþýyorum. Sen de çalýþmalýsýn. Birlikte oynayalým gel seninle þu hayat oyununu. Poliannacýlýðý bilir misin?”
“Evet, okumuþtum Poliannayý”
“Yaa... bak iþte! Hadi bahçeye koþ. Bahçenin duvar dibine yakýn yerinde hala dalda kalmýþ portakallar var. Demek onlar seni bekliyormuþ bu güne kadar. Kopart onlarý. Fatma teyzen yardým etsin sana.”
Sevgi’nin içini çocukça bir sevinç kapladý Melek hanýmýn bu sözlerinden sonra. Ýçindeki aðlama isteði gitmiþ, yerini hop hop zýplama isteði almýþtý. Hemen, “peki!” diyerek koþtu Fatma hanýma.
“Fatma teyze, portakal varmýþ bahçede, Melek haným kopartýn onlarý diyor. Bana yardým eder misiniz?”
“Tabii kýzým” diyen Fatma hanýmla çýktýlar bahçeye hemen.
Bahçedeki aðaca týrmanýrken sevincine diyecek yoktu. Hayatýnda hiç aðaca týrmanmamýþ, bu güne kadar, hiç dalýndan meyve koparmamýþtý. Acemice týrmandýðý aðacýn saðýný solunu çizmesine hiç aldýrmadan portakallara uzandý.
Fatma haným altta belinden çýkarmadýðý mutfak önlüðünü iki eliyle tutup açmýþ, “at, at!” diyordu. O da Sevgi gibi çocuklaþmýþtý sanki. Son portakalý da dalýndan koparýp indi. Ellerini dirseklerinin altýnda birleþtirip yasladý karnýna ve portakallarý kucaðýna kümeleyen Fatma hanýmý geride býrakýp merdivenleri týrmandý.
Açýk olan kapýdan içeri girince sanki kaybetti kendini ve kucaðýndaki portakallarý bir an önce Melek hanýma gösterebilmek için koþmaya baþladý. Kucaðýndaki portakallardan biri düþüyor, eðilip onu almak isterken bir baþkasý yuvarlanýyordu yere. Portakallarla top oynarmýþ gibi saça saça nihayet salona ulaþtý ve sevinçle, “kopardým!” diyerek Melek hanýma gösterdi onlarý.
“Ne kadar güzeller deðil mi?” diye ona gülümseyerek bakan Melek hanýmýn yüzündeki o ifadeyi gördüðü andan sonraki Sevgi, daha dün bu eve korku ve kuþkuyla giren o eski Sevgi deðildi artýk. Hele portakallarý birlikte neþeyle soyup yedikleri an birbirlerine bakarak gülümsemeleri Sevgi’yi bambaþka duygulara uçurmuþtu.
Ara sýra, annesinin yýrtýlmýþ da yapýþtýrýlmýþ resmine baktýkça içi öfke doluyor, huysuzlaþýyordu. Fakat Melek haným onunla konuþuyor, böyle haller yaþadýðýnda ve onu tatlý diliyle yeniden yumuþatýyordu.
Böylece günler geçip gidiyordu. Artýk Melek haným ona kitaplar okuyor, çeþitli konularda tartýþýyorlar beraber, deðiþik yorumlar üretiyorlardý.
139-140-141-
Sevgi’nin mutlulukla uykuya daldýðý bir gündü. Her gün yaptýðý gibi annesinin fotoðrafýný öpmüþ de uyumuþtu.
O gece rüyasýnda annesini gördü: yýldýzlý bir gecede camdan dýþarýyý seyrediyordu. Ay solgun ýþýðýný salmýþ yeryüzüne, dýþarýdaki her þey seçiliyordu. Birden gökyüzünde yýldýzdan daha parlak bir ýþýðýn süzülerek yere indiðini gördü. Iþýk onun penceresine kadar geldi. Iþýkla konuþtu Sevgi:
“Hoþ geldin parlak þey... sen melek misin?”
“Gel benimle.”
“Nereye gideceðiz.”
“Nereye istersen oraya...”
Iþýðýn bir ucuna tutundu Sevgi. Gökyüzüne birlikte süzülmeye baþladýlar. Yýldýzlar arasýnda uçtular uçtular... bir ara sevginin ellerini býraktý ýþýk. “beni býrakma, beni býrakma!” diye yalvardý Sevgi. birden bire fark etti ki, kendisi melek olmadan da tek baþýna uçabiliyordu. Binlerce güneþ doðmuþ gibi ortalýk aydýnlandý birden. Mavi bir okyanus içinde buldu kendini. Uzaklardan annesinin sesini duydu.
“Ne olur... ne olur bir tanem, bizi býrakma!” sevgi bu sese cevap veriyor, “ben buradayým anne! Ben buradayým anne!” diye baðýrmasýna raðmen annesi onu bir türlü duymuyor, ha bire, “bizi býrakma! Bizi býrakma!” diyerek aðlamasýna devam ediyordu.
“ Neden aðlýyorsun anne! Sus, aðlama ne olur. Ne oldu sana?” diyor, hýçkýrýklar içinde gökyüzünün derinliklerinde uykuya dalmýþ, kabuslar içinde çýrpýnan annesini ne yapsa uyandýramýyordu. Kalbinde annesine duyduðu büyük sevgiyi elle tutulur bir þeymiþ gibi hissediyor, annesinin onu sevdiðini de ayný þekilde duyuyordu.
Ne yapmýþsa, sürekli ayný sözleri, tekrarlayýp duran annesini bir türlü uyandýramamýþtý.
Tam bu anda uykudan silkinerek uyandý. Etrafýna bakýndý. Ne yýldýz vardý, ne gökyüzü ve ne de annesi. Henüz sabah olmamýþtý. Terlemiþ, saçlarý tel tel olmuþ, yüzüne yapýþmýþtý. Rüyanýn etkisinden kurtulamamýþtý. Aylar var ki annesini görmüyordu rüyasýnda. Gözlerini tekrar kapatarak ayný rüyayý bir daha görmeyi ve annesine doya doya bakmayý umarak uzun süre bekledi. Hayýr, bir türlü uyuyamýyordu. Uyumaktan umudunu kesince yataðýnýn içinde doðrulup yüzünü avuçlarý arasýna alarak aðlamaya baþladý.
O gün kahvaltýda onun çok yorgun ve bitkin olduðu gözünden kaçmayan Melek haným, neþesiz oluþunun sebebini sordu ona.
“Akþam bir rüya gördüm. Annem, ne olur bizi býrakma, diye yalvarýyordu. Çok etkilendim” diyerek aðlamaya ve anlatmaya baþladý Melek hanýma.
Melek haným, bu güne kadar Sevgi’ye özel hayatýyla ilgili hiçbir þey sormamýþtý. Hep kendiliðinden anlatacaðý bir fýrsat beklemiþti. Ýþte fýrsat þu anda çýkmýþ, Sevgi kendiliðinden, geçmiþiyle ilgili þeyleri birer birer anlatmaya baþlamýþtý.
Bazen aðlýyor, bazen gülüyor, bazen iç geçiriyordu anlatýrken.
Melek haným büyük bir ilgiyle, arada bir ustaca sorular sorarak onun içini dökmesine yardýmcý oluyor, o da ha bire anlatýyordu.
Sevgi, tüm hayatýný sanki bir daha capcanlý yaþamýþtý.
Melek haným ise, onu bir kat daha sevmiþ ve ona acýmýþtý. “Meðer bu minik kalbin içinde ne acýlar varmýþ” diye düþünerek ona, “anneni aramak ve onu bulmak için, okuyup, çok güçlü bir insan olmalýsýn kýzým. Anneni bulamasan bile, annenin istediði gibi biri olmalýsýn mutlaka” diyerek onun bu duygusal anýndan sýcaðý sýcaðýna faydalandý.
Ayþe düþündü. Gözlerini kapadý. Onlarý birbirinden ayýran o kötü günü hayal etti. Annesini o soðuk yüzünü, giderken arkasýndan nasýl bakakaldýðýný. Dýþarýdaki soðuk havaya yarý çýplak kendisini nasýl attýðýný, o soðuklarda ne hallere düþtüðünü canlandýrdý zihninde.
Titreyen elleriyle, ýslanan yanaklarýný sildi. Derin bir nefes aldý. Gözlerini tekrar kapattý. Ýncecik ellerini açtý göðe ve “bana güç ver Allahým... senin güç verdiðin zavallýlarý hiçbir kuvvet yýkamaz!” diye dua etti.
Melek haným, onun dua ettiðini görünce, söylediklerinin etkisini gösterdiðine emin olup sevindi ve içinden, “onun dualarýnýn kabul olmasý için neler veririm bir bilse...” diye geçirdi.
Melek haným, iþin týlsýmýný bozmamak için izin isteyerek Sevgi’nin yanýndan ayrýldý. Yorulmuþtu. Oysa gün daha yeni baþlýyordu. Tahammül edemediði bir yük varken omzunda bir yük daha binmiþti ki, taþýmak için büyük bir azim gerekiyordu. Þakaklarýný zonklatan bir baþ aðrýsý baþlamýþtý. Fatma hanýma, kendisini odasýna götürmesini söyledi.
Komodinin üzerinde hep hazýr duran limon kolonyasýný döktü avuçlarýna þakaklarýný ovdu. Uzanabileceði mesafedeki pencerenin bir kanadýný açtý. Sýkýntýlý zamanlarýnda hep böyle yapardý. Rüzgarýn
artýk kýtabýn ortalarýný gectik
142-143-144-
böyle yapardý. Rüzgarýn yüzünü okþamasý sanki ruhunun derinliklerine iþliyormuþ gibi bir ferahlýk verdi ona. Gökyüzüne baktý. Güneþin ýþýklarý dünyaya tebessüm etmeye baþlamýþtý.
Sevgi de Melek haným gibi, kendini aþýrý yorgun, bitkin ve garip hissediyordu. O da odasýna gitti. Yataðýnýn içine oturdu. Binlerce dua geçirerek içinden annesinin yüzünü aklýna çizmeye çalýþtý. Bir yandan da Melek hanýmýn dediklerini düþünüyordu.
Sonra kalkýp, yüzünü rüyasýndaki meleðin kendisine göründüðü pencerenin camýna dayadý. Gökyüzüne baktý. Açtý balkon kapýsýný. Serin hava ýslak gözlerine vurduðunda, mavi sonsuzluk içinde olduðunu rüyasýnda gördüðü annesi onu gözlerinden öpüyormuþ gibi bir duyguya kapýldý. Gökyüzü büyüdü, büyüdü, Sevgi bir nokta gibi küçücük kaldýðýný hissetti. Sonra her þey büyük bir sessizliðe büründü sanki, sadece Sevginin yüreði konuþmaya baþladý. O yürekte biriken ne varsa üfler gibi savurdu gökyüzüne. Ýçindekiler boþalmýþ, rahatlamýþtý.
Parlayan güneþe doðru döndü yüzünü. Göz yaþlarýný kuruttu. Balkondan eðilip portakal topladýðý aðaca baktý bir süre. Dünkü neþesi, bu günkü hüznünü karþýlaþtýrdý. Öylece düþünceye dalarak bekledi epey zaman. Bir ara bedenini hissetmeyecek kadar yorulmuþ olduðunun farkýna vardý. Kendini bir an evvel yataða atmalýydý. Yoksa yere yýðýlabilirdi. Ýçeri girip, balkon kapýsýný kapattý ve bebeðini alýp, ona sýký sýký sarýlarak uykuya daldý.
Bu arada Melek haným odasýnda hala düþünceden beynini sýyýramamýþtý: bu, çok yaramaz olduðunu söyledikleri kýzý sýrf kendi nasihatleri bu kadar kýsa zamanda bu kadar etkili olamazdý. Ýlk defa onun ellerini açarak dua etmesine þahit oluyordu. Neydi onu bu derece deðiþtirmeyi baþaran þey!? Biraz daha düþündü ve buldu. Bunun adý Sevgi’ydi... Annesine duyduðu derin sevgi. Nasihatleri, bir týlsýmlý ana denk gelmiþ ve anne sevgisiyle kaynaþýp beynine iþlemiþti.
Melek haným bu kýza gün geçtikçe daha sýkýca baðlanýyordu. Öyle ki, bir iki saat önceki halini de gördükten sonra, artýk onsuz yapamayacaðýna hükmetmiþti. Ýçinde uzun zamandýr duymaya hasret kaldýðý bir sýcaklýk hissetti. Nedir bu duygunun adý? diye düþündü ve hüküm verdi: Adý Sevgi’ydi bu duygunun.
O gece, yine her günkü saatte yataðýna yatýrdý onu Fatma haným. Ama, çok yorgun olmasýna raðmen neredeyse hiç uyuyamadý. Kendi dertlerini çilesini, acýsýný unutmuþ, “bu kýza hayatý nasýl sevdirebilirim!? Nasýl eder de, onu çevresine iyilik ve yardým saçan biri olarak yetiþtirebilirim!?” ve buna benzer bir yýðýn duygular geçirerek içinden sabaha karþý ancak uykuya dalabildi.
Ertesi gün, Sevgi bir gün evvel gün boyu uyumuþ olduðundan erkenden kalktý. Fatma haným onu uyandýrmadan, mutfaða onun yanýna geldi. Melek haným uyanmadan birlikte kahvaltýyý hazýrladýlar. Ýlk kez, Melek hanýmýn giyinmesine yardým etti. Onu giydirdikten sonra perdeleri açtý. Harika bir güneþ vardý. Odanýn içine doldu ýþýk.
“Aydýnlýk bir gün deðil mi kýzým... bu gün nasýlsýn? Dün çok kötüydün. Beni de hüzünlendirdin. Hiç uyuyamadým.” dedi ona Melek haným.
“Ben de öyle. Ama bu gün iyiyim.”
“Caným kýzým, hep seni düþündüm dün gece... ve bir karara vardým. Mutlaka okumalýsýn sen. Ben öyle istiyorum. Eminim, bunu annen de baban da isterdi. Baþarýlý olursan beni çok mutlu edersin. Ne dersin?”
Okumasýný öneren sözlerinden çok, “dün gece hep seni düþündüm” demesinden çok etkilenmiþti Sevgi. Onun ellerine sarýldý ve öperek, “çok iyisiniz. Ben hiç kimseden iyilik görmedim. Onun için bütün insanlardan nefret ediyorum. Ama siz baþkasýnýz” dedi. Melek haným, “ben sana nefret etmekten nefret etmeyi öðreteceðim güzel kýzým. Hayatýn acýmasýz olduðunu bu yaþýnda zaten öðrenmiþsin. Ama ben, hayatýn her þeye raðmen yaþamaya deðer olduðunu öðreteceðim sana. Zaten hep güllük gülistanlýk olan hayat güzel bir hayat olmaz ki... acýlar arttýkça, ardýndan gelen ufacýk mutluluklar insanýn içinde büyüdükçe büyür. Mutlu olacaksýn, eðer dediklerimi yaparsan ve beni de mutlu edeceksin.”
“Kendimi bilemem de, sizi mutlu etmeyi isterim Melek teyze” dedi Sevgi.
“Öyleyse yarýn sen okuluna baþlýyorsun, ben mutluluðuma... tamam mý!”
“Tamam!”
Fatma haným, kahvaltýdan sonra hemen çarþýya! Ne gerekse alýn sevgi kýzýma ve hemen kaydýný yaptýralým okula.
O gün kahvaltýnýn tadý bir baþkaydý. Fatma hanýmla birlikte topladýlar sofrayý. Giyindi ve çarþýya çýktýlar beraberce.
Sevinçle çarþýya çýkýþýn tadýný unutmuþtu Sevgi. O maðazadan o maðazaya heyecanla koþturuyordu. Bir ara bir el yapýþtý Sevgi’nin koluna. Korkuyla arkasýndan kolunu kavrayan elin sahibine baktý. Gözlerine inanamadý. Zehra haným karþýsýnda duruyordu. Bir an þaþkýnlýktan konuþamadý. Sonra hemen “caným Zehra teyze!” diyerek sarýldý ona.
“Ne yapýyorsun Sevgi. Bu kadýn kim?” diye sordu ona Zehra haným.
Fatma haným Sevgi’nin yanýnda hiç konuþmadan onlarý seyrediyordu.
“Bu Fatma Teyze. Onlarda kalýyorum. Alýþveriþe geldik” diyerek sürdürdü sözlerini sonra, Zehra Fatma hanýma dönerek,
“Merhaba Fatma haným. Ben Sevgi’nin çok yakýný sayýlýrým. Þöyle yakýn bir pastaneye girsek de biraz konuþsak, vaktiniz var mý acaba?” diye sordu ona.
Yakýnda bir pastane bulup oturdular. Zehra haným, bir iki kez daha sarýldý Sevgi’ye ve sonra ciddi ciddi konuþmaya baþladý:
“Seni uzun süre aradýk, bulamadýk. Sonra Ahmet’i bulduk. Ahmet’ten öðrendik baþýnýza gelenleri. Çok üzüldük. Anneden hâlâ bir haber alamadýnýz mý?”
“Onu bulamadýk..”
Sevginin yüzünün aðlamaklý hale geldiðini gören Zehra haným hemen lafý deðiþtirdi:
“Sen maaþýný alýyor musun?”
“Ne maaþý?”
“Annen babandan dolayý baðlanan maaþýný bir bankada biriktiriyordu. Sen tahsile baþlayýnca harcayasýn diye, haberin yok mu?”
“Hiç haberim yok!?”
“Fatma haným, bunu bir araþtýrýn. O bir þehit çocuðu ve babasýna baðlanan maaþ bir bankaya her ay yatýrýlýyor.
iyi aksamlar..nasýlsýnýz....
146-147-148
Annesi onun doktor olmasýný isterdi. Zavallý kadýncaðýz, bütün hayalleri yýkýldý.”
Fatma haným, “onu Melek haným okutacak merak etmeyin. Size rastladýðýmýzda okul için eþya alýyorduk” diyerek söze karýþtý.
“Hah!” dedi Zehra haným. “Sen de söz ver bana, okuyacaksýn, annenin isteðini yerine getireceksin... tamam mý!” diyerek onlarýn adreslerini aldý ve onlara adres býrakarak, Ayþe’den kim haber alýrsa birbirlerine haber vereceklerine söz alýp vererek ayrýldý.
Aradan aylar geçmiþ, Sevgi tamamen deðiþmiþti. Derslerine çok çalýþýyor, hep övgü alýyordu öðretmenlerinden. Ayrýca evde de melek haným onun eksik bilgilerini tamamlýyor ve eseriyle övünüyordu.
Yýllar geçti böylece, Sevgi serpilip büyümüþ, açýlmýþ bir çiçek gibi herkesin ilgisini çeker olmuþtu. O artýk aklý baþýnda, çok baþarýlý bir son sýnýf öðrencisiydi.
Ortaokul bitmiþti nihayet. Yaþlarý kendisinden epeyce küçük olan arkadaþlarýyla fazla bir yakýnlýk kuramamýþ, kendini hep derslerine vermiþti. Arada bir komþularýnýn oðlu Sedat’la konuþurdu o kadar. Sedat onu babasýnýn arabasýyla, Melek hanýmýn ricasý üzerine okula býrakýrdý. Bazen okul dýþý faaliyetler olduðu zamanlar onu kapýda bekler arabayla ve evine býrakýrdý.
Sedat hoþ bir çocuktu. Ama o kadar iþte. Sevgi doktor olacaktý. Bütün enerjisini bu iþ için yönlendiriyordu. Orta okulda olmasýna raðmen, Melek hanýmýn da desteðiyle sanki bir lise öðrencisi gibi çalýþýyordu. Zaten yaþý onu lise öðrencisi gibi gösteriyordu.
Diplomasýný almaya girmiþti Sevgi. Sedat onu yine kapýda bekliyordu. Sedat, babasýna iþlerinde yardým zorunda olduðundan yaþý oldukça geçmiþ olmasýna raðmen yine de okumak istiyor ve dýþardan bitirmeler için çalýþýyordu. Sevgi’den iki sýnýf aþaðýda, ancak Sevgi’den iki yaþ daha büyüktü.
Sevgi’nin sonradan okula baþlamýþ olmasý, onu da okula baþlamaya teþvik etmiþti. Çünkü, onu ta ilk gördüðü günden beri yüreði onun için çarpmaya baþlamýþ, ancak onun görkemi ve baþarýsý karþýsýnda bir türlü duygularýný belli edememiþ, sadece onu getirip götürürken bu güzel kýzý yakýnýnda hissetmenin mutluluðuyla yetinmeye karar vermiþti.
Þu an kapýda onu beklerken, bir baþka göz onu görür, bir gün bir baþka el onun elinden tutup onu uzaklara götürür korkusu yaþýyordu.
Sevgi okuldan çýkar çýkmaz, diploma sevincini bir abi gibi gördüðü Sedat'la paylaþtý. Anlatýlamaz bir sevinç içersindeydi. Sedat onu daha da yüreklendirecek þeyler söylemek dýþýnda hiçbir þey diyemedi ona. Ona sarýlýp baðrýna basmak isteðini içine gömdü ve onu evine getirdi. Kapýyý bir hanýmefendiye açar gibi açtý ve “buyurun diplomalý hanýmefendi” diyerek, kendi diplomasýzlýðýnýn acýsýný duydu yüreðinde.
Sevgi, elinde diplomasýyla, kapýyý kýrarcasýna açtý. Koþarak onu heyecanla bekleyen Melek hanýmýn odasýna daldý. Ellerine sarýldý ve öptü:
“Melek anneciðim... anne, annem benim! Bak diplomamý aldým. Ver ellerini bir daha bir daha öpeyim!” dedi ona.
“Kýzým, ne yapýyorsun! Sakin ol... biliyorum çok mutlusun!” derken içinden “öðretmenliðinin baþarýsýnýn ve kendisine nihayet anne denilmiþ olmasýnýn müthiþ gururunu yaþýyordu.
Sevgi doyasýya ellerinden yüzünden Melek annesini öptükten sonra, ciddi bir þekilde yanýna oturttu Melek anne artýk öz kýzý saydýðý Sevgi’yi ve Sevgi’nin hiç unutmayacaðý kulaðýna küpe edeceði sözlerini sýraladý:
“Siz olmasaydýnýz baþaramazdým sözünü kabul etmiyorum kýzým. Ne baþardýysan kendi özünü zorlayarak, inancýna dayandýrarak yaptýn. Benim kendime þeref saydýðým þey ise, sendeki bu azmi mesleki tecrübelerim ve-daha çok da-seni öz evlat gibi sevmem sayesinde ortaya çýkarmak olmuþtur. Þunu bil ki, esas olan sendeki azim ve iradedir ve biliyorum, hatta eminim, kendini bir gün doktor olarak da göreceksin.”
O akþam sofrasý baþka bir sofra, o sofrada oturanlar baþka insanlardý sanki. Onlara Selim bey de katýlmýþtý. Selim bey yemekten sonra her zaman yaptýðý gibi hemen ayrýldý aralarýndan. O artýk annesinin rahat ve huzur içinde olduðunu biliyor ve yýlda bir iki kez uðrayýp gidiyordu annesine. Baþka bir ilde büyük bir iþ adamý olmuþtu.
Sofra kaldýrýldýktan sonra Melek haným özellikle Sevgiyle yalnýz kalmak istedi. Bir odaya geçtiler beraberce. Sevgi bir sürprizle karþýlaþacaðýný seziyor ve seviniyordu. Ýçerde, büyük masanýn üzerinde daha önceden yerleþtirilmiþ büyükçe bir paket duruyordu. Masanýn üzerindeki paketi iþaret ederek, “Aç þu paketi Melek hanýmýn melek kýzý. Bakalým beðenecek misin...” dedi ona.
Hocam keþke en ön sayfaya bir kapak koyabilsek
Osman Demir Istanbul
Bu resim kitabýn orjinal kapagý....resim tasarýmý bana ait.....RESÝM GALERÝDE VAR......YANLIZ BÜYÜTEMEDÝM .....
149-150-151
Sevgi’nin heyecandan elleri titriyordu. Paketi açtý. Ýçinde mavi bir tuvalet vardý. Sanki denizin rengini giydirmiþlerdi kumaþa. Ne tam mavi, ne tam yeþil, turkuvaz renginde, uzun askýlý,üzeri boncuk iþli, kupür apliklerle süslenmiþ harika bir elbiseydi.
Sevgi’nin gözleri ayrýldý. Böylesi güzelini hiç görmemiþti çünkü.
“Bu benim kýzlýk elbisem. Yýllardýr kýyamayýp sakladým. Sana kýsmetmiþ. Bunu bir giy. Eðer büyük gelirse usta bir terziye düzelttiririz” diyen Melek hanýmýn bu sözlerini duyar duymaz hemen koþtu odasýna ve giydi sýrtýna. Saçlarýný düzeltti. Elbisenin yanýndaki þifonu da boynuna baðlayýp boy aynasýnýn karþýsýna geçti.
Aynada kendini seyrederken sanki dili tutulacaktý. Usulca dýþarýya çýkýp melek hanýmýn yanýna gitti. Sanki bir su perisiydi. Odanýn ortasýnda dönmeye, þarkýlar söylemeye baþladý.
Melek haným, “dur deli kýz, dur! baþýmý döndürdün! Þimdi heyecandan kalbim duracak” diyesiye kadar odanýn ortasýnda dönüp durdu.
Elbise sanki Sevgi’nin üzerine biçilip de dikilmiþ gibiydi.
Bu heyecanlý seyirden sonra yine bir ciddi konuþma yaptý ona Melek haným:
“Sevgili yavrum, sen benim tutmayan ayaklarýma ayak oldun. Evimizin neþe kaynaðý, gül bahçesisin. Ýnþallah üniversiteyi de bitirirsin. Þimdi, seni kendim sandým ve o elbiseyi ilk giydiðim gün geldi aklýma. O güzel günler, gençlik yýllarým... aah ne kadar güzeldi.”
Sevgi onun gençliðini merak ediyordu. Ne anlattýklarý arasýnda o günlerine deðinmiþti, ne de fotoðraflar arasýnda o günlere ait bir fotoðrafýna rastlamýþtý çünkü. Merakla sordu ona:
“Benim yaþýmdaki halini çok merak ediyorum. Anlatsana, anlatsana...” diyerek þirinlikler yapmaya, etrafýnda dönmeye baþladý. Melek haným kýramadý onu:
“Çocukluðumun ve genç kýzlýðýmý bir sandýða koyup kilitledim. Fotoðraflarým. Günlüklerim ve yazdýklarým... hepsi hapis þimdi ve hiç kimse ziyaret etmedi onlarý.”
“Ne olur, ne olur!? Görmek istiyorum!?”
Kendisine annem!” diyen bir kýz hiç kýrýlýr mýydý... Getirtti Fatma hanýmý çaðýrarak odanýn ortasýna ve açtý sandýðý melek Haným.
Etrafý bir küf kokusu sardý birden. Sevgi, birer birer sandýktakileri çýkarýrken Melek haným da bir yandan anlatmaya baþlamýþtý:
“Selim beyle benim aþkým bir baþkaydý.” Kulðý Melek hanýmda, yakýþýklý, genç bir adamýn fotoðrafýný tutuyordu bu arada Sevgi. devam etti Melek haným:
“Çok zengindik o zamanlar. Köklü bir ailemiz vardý. Ýstanbul’un en eskilerinden. Selim’le ikimize Romeo-Jüliet derlerdi çevremizden. Sosyete takýmýndandýk ya... Kerem ile Aslý’yý küçümserlerdi. Babam ve aðabeylerim kumaþ ve iplik ithalatý, ihracatýyla uðraþýrlardý. Küçük yaþta Ýngilizce ve Fransýzca öðrendim. Kendimi bildim bileli hep kitap okurum. Hiç tahsil yapmadan da hayatýmý fevkalade yaþama þansým olmasýna raðmen tahsil yaptým. Ýyi ki de yapmýþým.”
Sevgi eþyalarý karýþtýrýrken onu can kulaðýyla dinliyor, ama asýl merak ettiði konuya, yani Selimle olan aþkýna hiç girmediðinden içi içini yiyordu.
Melek haným ise, bunu kasten yapýyor, onu okumaya motive etmek fýrsatý olarak kullanýyordu. Tabii Sevgi bunun farkýnda deðildi.
Sonunda dayanamadý Sevgi, “bana aþkýnýzý anlat ne olur! Ben tecrübesiz bir kýzým... beni o konuda da eðit!”
Melek haným diyeceðini demiþ ve duygusal dünyasý ile ilgili diyeceklerine baþlamýþtý onun bu yarý çocukça heyecanýna dayanamayýp:
“Sen de benim gibisin. Ben de anneme ayný yaþlardayken ayný baskýlarý yapardým. Dinle!” dedi.
Sevgi amacýna ulaþmýþ, kulaklarýný açtýðý sýra, o yaþlý kadýn, sürdü arabasýný duvarda asýlý duran büyükçe tablonun yanýna doðru. Tabandan bir adam boyu yüksekliðindeki tabloyu bir kapý açar gibi açtý ve arkasýnda küçükçe bir çiviye asýlý anahtarý alýp eline, duvarýn içinde gizlenmiþ bir dolap kapaðýný açtý. Dolapta, tüller, pullar, boncuklar ve altýn sýrma tellerle iþlenmiþ kumaþlar, yine bir aðýr küf kokusuyla ortaya çýkýverdi. Tüllerin üzerinde sararmýþ, bir defteri aldý. Tekrar kapattý dolabý ve defterin tozunu alarak Sevgi’ye uzattý.
Sevgi donakalmýþtý. Þaþkýnlýðýndan dili tutulmuþtu sanki.
“Aç... okumaya baþla!” dedi Sevgi’ye. Sonra, arabasýný pencereye doðru döndürerek, bir genç kýzmýþ da utanýyormuþ gibi, anlatmaya baþladý:
“Sevgi okudu þiir ve anýlarýn karýþýk olarak yazýlmýþ olan defteri satýr satýr. O okurken, Melek Haným arada bir o konuyla ilgili açýklamalar yapýyor, sonra aðlamak ihtiyacý duyarmýþ gibi, ara ara duralýyordu.”
hocam çok saolun sýteye gýrdýgým de ilk yaptýgým iþ sýzýn yazýnýzý okumak![]()
Aþký Ya Yaþarsýn Yada Yazarsýn...
Diyen Þair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaþayabildik...
Demiþ...
SaRýma LaRciverRt Ol...