25-26-27
her günkü yaramazlýklarýna devam etti. Günlük iþler, Sevgi’nin yaramazlýklarý onlarý oyalýyordu.
Ayþe sýk sýk dalýp gidiyordu. Bazen açýk açýk, bazen gizliden aðlýyordu.
Günlerden bir gün kapý çalýndý. Ayþe kapýyý açýp da karþýsýnda postacýyý görünce, kala kaldý öylece birkaç saniye. Kalbi hýzlý hýzlý çarpmaya baþladý. Neredeyse postacý duyacaktý kalbinin sesini. Postacýnýn uzattýðý mektubu kaparcasýna aldý elinde. Parçalarcasýna yýrttý hemen. Kapýyý kapattý sýrtýný kapýya dayayýp okumaya baþladý.
Caným sevgilim, karýcýðým diye baþlýyordu mektup. Ayþe hem aðlýyor, hem de o buðulu gözlerle mektubun devamýný okumaya çalýþýyordu.
Bosna’ya vardýklarýný, çadýrlara yerleþtiklerini iyi olduðunu, çatýþmaya girmediklerini. Onlarý çok özlediðini, kendisini ve Sevgiyi doyasýya öpmek istediðini, okuduðunda aðlamasý yaðmura dönüþtü sanki. Vatanýný özlediðini ve Halaya selam faslýna gelince tekrar baþtan alýp, yeniden okumaya baþladý. Baþtan bir daha bir daha okudu. Sonra öpüp koklamaya baþladý.
Mektubu en az beþ kere okumuþ, sakinleþmiþti biraz. Onu yeni fark eden Hatice hala, ondaki bu gözü yaþlý hali görünce telaþlanýp sordu:
“Aman kýzým bu ne hal! Ne oldu?”
“Ýyiymiþ Hasan hala. Mektubu geldi. Selamý var. kýzýna seslendi sonra da,
“Kýzým Sevgi, baban mektup salmýþ, sana öpücük gönderiyor, gel bak” diyerek kýzýna uzattý mektubu aðlayarak. Sevgi uzatýlan mektubu aldý ve o da, “babacým” diyerek mektubu öpmeye baþladý.
Hasretin bir faslý bitmiþ, öbür faslý baþlamýþtý artýk. Mektup yazma ve mektup bekleme faslý... Mektup geldiði, biraz keyiflendiði zamanlar Sevgi ile Hatice halayý alýyor, onlarý parka, bazen de deniz kenarýnda dolaþmaya götürüyordu. Bir teselli edeni daha vardý Hatice haladan baþka Ayþe’nin. Apartman komþusu Perihan abla arada bir uðruyor ona dertleþiyorlardý. Bazen de onunla pazara gidiyorlar, ev için ufak tefek þeyler alýyorlardý. Allahtan, baþta Perihan abla olmak üzere, komþularý çok iyiydiler. Onu yalnýz býrakmýyorlardý. Ama, en çok sevdiði Perihan ablaydý.
Hasan’ýn mektuplarýndan Sýrplarýn oralarda uyguladýklarý vahþeti öðreniyordu Ayþe, televizyon haberlerini hiç kaçýrmýyor. Neden insanlarýn birbirini boðazladýklarýna akýl erdiremiyordu bir türlü.
Bir buçuk yýla yaklaþmýþtý, hala etnik temizlik devam ediyor, toplu göçler yaþanýyordu. Bunlara engel olmak için, belli bir bölgeye gönderilen Türk askeri orada bulunan Müslümanlara her bakýmdan yardým ediyordu. Yüzbinlerce kadýn, çoluk çocuk, yollarda aç ve periþandý. Göç yollarýnda yaþamaya çalýþan bu insanlardan çoðuna tecavüz ediliyor, dünyanýn yüz karasý Sýrplarýn yaptýklarý zulümden bahseden Hasan, yaptýklarý iþin ne kadar kutsal bir iþ olduðunu yazýyordu Ayþe’ye. Daha neler neler:
Ýnsanlarýn gözlerinin önünde canlý molotof kokteyli yapýlarak patlatýlmalarý, batýnýn umursamazlýðý, Ýslam ülkelerinin eli kolu baðlý durmalarý, bu vahþetin ekranlara yansýyamamýþ yanlarý, öfkeli bir dille Hasan tarafýndan Ayþe’ye mektuplarýyla ulaþýyordu. Artýk kendisinin iyi olup olmadýðýnýn sözünü bile etmiyordu Hasan. Ayþe onun ne zor þartlar içinde olduðunu, kendini düþünecek halde olunamayacak konumda olduðunu çok iyi anlýyordu. Omuz omuza savaþtýðý Mehmet Çavuþ, Ahmet onbaþý da mektuplarýnda sýk sýk adý geçenler olmuþtu.
Çok acýmasýz olduklarýný söylediði Sýrplarýn Bosnalýlara göz açtýrmadýklarý, Türk askerlerinin toplama kamplarýný basýp Bosnalýlarý kurtardýklarýný da mektuplardan öðreniyordu Ayþe.
Ama, durum çok daha vahimdi Hasan’ýn yazdýklarýndan. Yaþananlar sözle, yazýyla anlatýlýr gibi deðildi. Yaralýlar çadýrlara sýðmýyor, kol, bacak bir yanda, kývranan insanlara yapýlacak bir þey olmadýðýný görüp çýldýrmamak elde deðildi. Hasan, en yakýn arkadaþlarý Mehmet Çavuþ ve Ahmet onbaþýyla kardeþten öte olmuþ, mücadele ederken bir yandan da birbirlerini kolluyor, memleketteki sevdiklerine kara haber vermek zorunda kalmamak için birbirlerinin önüne kurþuna karþý duracak kadar seviyorlardý birbirlerini.
Ayþe’den gelen mektuplar tek tesellisiydi Hasan’ýn. Boþ vakit bulur bulmaz onlarý okuyordu. Ama, kendisi çok sýk mektup yazamaz olmuþtu artýk.
Mektubun seyrekleþtiði zamanlar, Ayþe’nin çýldýrayazdýðý zamanlardý. Bir kýþ günüydü. Yine mektup çok gecikmiþ, içini kara bulutlar sarmýþtý Ayþe’nin. Ýçine çöken karanlýk yetmezmiþ gibi, Ýstanbul’un üstüne kar, karla birlik elektrik arýzalarý ve koyu bir karanlýk çökmüþtü. Aralýksýz süren kar fýrtýnasý dinmiþ, onun yerini kuru rüzgar ve iliklere kadar iþleyen soðuk dalgasý sarmýþ, ama Ayþe’nin mektubu hala gelmemiþ, içindeki