çok güzeldi arkadaþlar hepinize teþekkürler..
çok güzeldi arkadaþlar hepinize teþekkürler..
KÜFE KALSIN
Çinin,kýrsal kesiminde yaþayan Vong ailesi,dede, baba,anne ve oniki yaþlarýnda bir çocuktan ibaretti.Dede iyice yaþlanmýþ;baba da,artýk çalýþamayan ve o fakirlik içinde kendileri için yükten baþka birþey olmayan dededen býkmýþtý.Birgün oðlu,arkadaþlarýyla birlikte oynamaya gittiði nehrin kýyýsýnda babasýna rastladý.Babasýnýn sýrtýnda pazardan eþya taþýdýklarý küfe vardý.Küfenin içinde de büyükbaba.
Oðul babaya sordu:
"Baba ne yapýyorsun?"
"Büyükbabanýn bize yük olmaktan baþka faydasý yok.Onu küfe ile beraber nehire atmaya karar verdim."
Oðul büyük bir endiþeyle atýldý:
"Aman baba "dedi,"küfeyi atma,evegötür.Sen yaþlandýðýnda,bana da lazým olacak"
Ayrýca coþkun abi ne güzel akýl etmiþsin siteye ibretlik hikayeleri.ellerine saðlýk![]()
Konu güzzz tarafýndan (30.06.07 Saat 13:33 ) deðiþtirilmiþtir.
Zamanýn birinde iki kasaba bir yarýþa girerler. Ýki kasaba halký karþý tarafa kendi ülkelerinin ne kadar zengin olduðunu göstermek isterler. Etkileyici bir þey olmasý için kasabanýn ortasýna büyük bir havuz yaptýrýrlar. Daha da ihtiþamlý olsun, zenginliði ifade etsin diye de gece herkesin bir kova süt getirerek havuza dökmesi kararlaþtýrýlýr. Bu fikir herkesçe kabul edilir ve zenginliklerini gösterebileceklerinin keyfi ile havuz yapýlýr. Kararlaþtýrdýklarý þekilde herkes gece götürdüklerini havuza döker. Fakat sabah olduðunda havuzun sadece berrak bir su ile dolu olduðu görülür. Araþtýrýldýðýnda herkesin ayný þekilde düþündüðü ortaya çýkar. "Nasýl olsa bu kadar insanýn içinde ben süt yerine su döksem belli olmaz diye düþünmüþtür herkes." Böylece havuza süt getiren kimse olmamýþtýr. Yani herkes ne fark eder ki diye düþünmüþtür. Ama bu farklar büyük farka dönüþmektedir. Siz de okulda, günlük yaþamda fark edecek sonuçlar için fark edin, farkýnda olun. Çünkü farký yaratan farkýnýzdýr.
Sirlar Dünyasi Ve Kalp Gözünü Izlemiþ Gibi OldumBir Tek Müzik Eksikti Paylaþim Için Teþekkürler....
Adam beþ yaþýndaki kýzýný, gayet pahalý bir hediyelik kaplama kaðýdýný ziyan ettiði için azarlamýþtý. Küçük kýz, koskoca bir paket altýn yaldýzlý kaðýdý bir kutuyu eðri büðrü sarmak için kullanmýþtý...
Yýlbaþý sabahý küçük kýzý, paketi getirip:
- "Bu senin babacýðým" dediðinde çok üzüldü. Acaba gereðinden fazla mý tepki göstermiþti kýzýna. Bir gece evvel yaptýðýndan utanarak, kutuyu açtý. Fakat kutunun içi boþtu.
Kýzýna gene çýkýþtý:
- "Birisine bir hediye verdiðinde, kutunun içinde bir þey olmasý lazým. Bunu da mý bilmiyorsun küçük haným?.." Küçük kýz gözlerinde yaþlarla babasýna baktý.
- "O kutu boþ deðil ki baba! Ýçini öpücüklerle doldurmuþtum!.." Babasý o kadar çok üzüldü ki, koþtu, kýzýna sarýldý. Ýkisinin de gözleri dolu dolu olmuþtu.
Adam o kutuyu ömrünün sonuna kadar sakladý. Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse, kutuya koþar, içinden minik kýzýnýn sevgi ile doldurduðu hayali öpücüklerden birini çýkarýrdý.
Aslýnda bütün insanlara böyle bir kutu mutlaka verilmiþtir. Zor zamanlarda bu kutuyu çýkarýp içine bakabilmeyi baþarmak, Mutluluðun anahtarlarýndan biri olsa gerek." Umarým hayat boyu Zor zamanlarýnda seni mutlu edebilecek, böyle sayýsýz kutun olur.
Bir zamanlar ülkenin birinde padiþah kendisine bir mutluluk hatýrlatan þey yapýlmasýný ister. Bu öyle bir þey olmalýdýr ki, her zaman yanýnda taþýsýn mutsuz olduðunda mutluluðu hatýrlatacak, mutlu olduðunda ise bunun da farkýna varmasýný, kendisini tembelliðe kapýlmasýný engelleyecek bir þey olmalýdýr. Saraydakiler düþünürler ve padiþahýn yanýnda taþýmasý ve her an görebileceði þey olarak bir yüzük yapýlmasýna karar vermiþler. Bu yüzüðü de bilge bir derviþe danýþarak yaptýrmaya karar vermiþler.
Bilge derviþ ile kuyumcu birlikte çalýþarak padiþaha bir yüzük yapmýþlar. Padiþah yüzüðü aldýðýnda þaþýrmýþ. Çünkü sade ve basit bir yüzük imiþ yapýlan. Bir an öfkeye kapýlmýþ böyle bir þeyi nasýl bana sunarlar diye. Sonra yüzüðün üstünde bir yazý olduðunu fark etmiþ. Dikkatlice bakýp okuduðunda þu cümlenin olduðunu görmüþ: "Bu da geçer."
Bazen bizim için de durum anlamsýz hale geldiðinde, öfkelendiðimizde, kendi mutluluðumuzun coþkusu altýnda günümüzü unuttuðumuzda, zamanýn hýzla geçtiðinin endiþesine kapýldýðýmýzda ya da çok üzüldüðümüzde anýmsayacaðýmýz bir cümle olmalý:
"Bu da geçer."
HAYIRLI AMEL
Bir sene hacdan sonra rüyâsinda gökten inen iki melekten birinin digerine; "Bu sene kaç kisi hacca geldi?" dedigini duydu. Öbür melek; "Alti yüz bin kisi." dedi. "Peki kaç kisinin hacci kabûl edildi?" O da; "Bunlardan hiç birinin hacci kabûl edilmedi." diye cevap verdi.
Abdullah bin Mübârek buyurdu ki; Bunu isitince üzerime büyük bir sIkinti çöktü. Dedim ki:
"Bunca insan, bunca zahmet ve mesakkate katlanip dünyânin her tarafindan hacca geldiler. Çöller asarak zor sartlarda büyük sIkintilara katlandilar. Bütün bu emekler bosa mi gidecek?"
Bunun üzerine o melek; "Sam'da ayakkabi tâmir eden Ali bin Muvaffak adinda biri vardir. O, hacca gitmeye niyet etmisti, fakat gidemedi. Lâkin hacci kabûl edildi. Alti yüz bin haciyi ona bagisladilar da hepsinin hacci kabûl edildi." dedi.
Abdullah bin Mübârek söyle anlatiyor:
Bunu isitince uykudan uyandim ve; "Gidip o zâti ziyâret etmeliyim!" dedim. Arkadaslarimdan ayrilip, Sam kâfilesine katildim. Sam'a gidince, o zâtin evini arastirip buldum. Kapiyi çaldim. Bir kimse kapiya çikti. Adini sordum. "Ali bin Muvaffak." dedi. Ismimi sordu. "Abdullah bin Mübârek." deyince, feryâd edip kendinden geçti. Ayilinca, gördügüm rüyâyi kendisine anlattim. Haccinin kabûl edildigini ve kendi hacci ile berâber alti yüz bin kisinin ibâdetinin kabûl edildigini de haber vererek; "Bana nasil hayirli bir amel isledigini anlat." dedim. O da anlatti:
Ben ayakkabi tâmircisiyim. Otuz seneden beri hacca gitmeyi arzu ederdim. Bu isimden, otuz senede üç yüz dirhem gümüs biriktirdim. Bu sene hacca gidecektim. Hanimim hâmileydi. Komsu evden burnuna yemek kokusu gelince; komsudan yemek istememi söyledi. Gidip, onun arzusunu bildirdim. Komsum aglayarak söyle dedi: "Ey Ali bin Muvaffak, bizim bu yemegimiz size helâl degildir. Çünkü üç gündür, çocuklarim bir sey yememislerdir. Bütün Sam sehrinde hiç bir is bulamadim. Kimse bana is vermedi. Ölü bir hayvan gördüm. Zarûret mikdârinca ondan bir parça kesip getirdim. Çocuklara yemek pisiriyorum. Size helâl olmaz."Bunu duyunca içime bir aci düstü. Hac için biriktirdigim gümüsleri getirip verdim ve; "Bunu çocuklarina nafaka yap, haccimiz bu olsun!" dedim. Abdullah bin Mübârek bunun üzerine; "Allahü teâlâ, dogru rüyâ gösterdi." buyurdu.
Agaca Asilan Zekat Parasi
Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Muslumanin gunlerce dolasip yillik zekatini verebilecegi fakir birini arayip bulamadigini,Bunun uzerine zekatinin tutari olan
parayi bir keseye koyarak Cagaloglu'ndaki bir agaca asip, uzerine de:
"Musluman kardesim, butun aramalarima ragmen memleketimizde zekatimi verecek kimse bulamadim. eger muhtac isen hic tereddut etmeden bunu al" diye yazdigini..Ve bu kesenin uc ay kadar
o agacta asili kaldigini......
biliyor muydunuz?
Boyayi mi begenemedin, yoksa boyaciyi mi?
Hep hikmetli konusan Lokman Hekim'in derisi siyah, dudaklari da kalinmis.
Degerli sozlerini duyan birisi, bir gun bakmis ki, hayalinde buyuttugu Lokman, siyah yuzlu, kalin dudakli biri.
Saskinlikla yuzune bakarken Lokman Hekim, adamin icinden gecenleri Allah'in izniyle anlamis olacak ki, sunlari soylemis:
- Neden oyle saskin bakiyorsun? Boyayi mi begenemedin (!), yoksa boyaciyi mi (!)
Sonra da ilave etmis:
– Bak, demis, benim ne yuzumun siyahliginda, ne de dudaklarimin kalinliginda bir tesirim vardir.
Onlari Yaratan oyle yaratmis, oylesini uygun gormus.
Benim tercihim degil...
Evet, insanlarin yuz guzelligi, yahut da cirkinligiyle kendilerine bir pay cikarmalari son derece yanlistir.
Ne guzellikte bir etkisi vardir, ne de cirkinlikte.
Her ikisini de yaratan ve layik goren Yuce Allah'tir.
Insan ise kendi iradesiyle yaptiklarindan sorumludur.
COK IBRETLIK GERCEK BIR HIKAYE
Millî sairimiz Mehmet Akif Ersoy, Sultanahmet Camii'ne her gittiginde
orada iki gozu iki cesme aglayan yasli bir zata rastlamaktadir. Bu yasli
zat, basindan gecen cok ilginc bir olayi kendisine anlatinca, Mehmet Akif
Ersoy bundan cok etkilenmis, bu yasli zatla aralarinda gecen konusmayi
bizlere soyle nakletmistir:
Sabah namazlarini kilmak icin Sultan Ahmet Camii'ne gidiyorum. Her sabah
ne kadar erken gidersem gideyim, mihrabin bir kenarina oturmus olan, saci
sakali bembeyaz olmus ihtiyar bir adami, umitsizce bedbin bir sekilde
durmadan aglarken goruyorum.
O kadar agliyor ki, aglamadigi tek bir dakikaya rastlayamadim. Bunun
sebebini cok merak ediyordum. Nihayet bir gun o yasli zatin yanina
sokuldum ve 'Muhterem' dedim,
"Niye bu kadar agliyorsun? Allah'in rahmetinden bir insan bu kadar umitsiz
olur mu?" Yasli gozlerle bana bakti ve:
"Beni konusturma! Neredeyse kalbim duracak," dedi. Ben anlatmasi icin cok
israr edince basindan gecen olayi aglaya aglaya soyle anlatti:
"Efendim, ben Abdulhamid Han cennet mekânin devrinde orduda bir
binbasiydim. Emrim altinda olan bir birligim vardi. Bu askerî gorevime
annemin ve babamin vefatina kadar devam ettim. Fakat onlar vefat edince
istifa etmek istedim. Cunku bir hayli servetimiz vardi. Bu mal ve mulkun
basinda durmak, onlarin carcur olmamasi icin gerektigi sekilde ilgilenmek
gayesiyle, bir istifa dilekcesi yazip Sadâret makamina gonderdim.
Dilekcemde dedim ki: "Annem de babam da vefat etti. Falan yerde
magazalarimiz, filan yerde gayrimenkullerimiz vardir. Netice itibariyla
bunlarla ilgilenecek, ticarî islerin yurumesi icin magazalarin basinda
duracak bir nezaretciye ihtiyac vardir. Bu vesileyle sayet kabul
buyurulursa, gorevimden istifa etmek istiyorum."
Bu dilekceyi yazdiktan bir muddet sonra, dogrudan dogruya hunkârdan bana
bir yazi geldi. Heyecanla gelen mektubu actim ve okudum. Orada istifamin
kabul edilmedigi yazilmisti. Oyle anlasiliyordu ki, istifa dilekcem bizzat
padisaha gonderilmisti. Ben istifa dilekcemi yenileyip, bir daha verdim.
Fakat bana yine ayni cevap geldi. Bunun uzerine bizzat sultanin huzuruna
cikip, kendisiyle sifâhî olarak gorusup istifami vereyim diye dusundum.
Abdulhamid Han gercekten cok celâdetli bir padisahti. Ben yaveriyle gorev
icabi uzun zaman bir yerde kalmistim. O, sultanin hâllerini bize
anlatirken 'Abdulhamid faytonda giderken faytonun saginda ve solunda
bulunanlar neredeyse nefes almaya bile korkarlardi' derdi. Efendim Allah
ona rahmet eylesin, Abdulhamid Han evliyaullahtan bir zatti. Iste ben
durumumu anlatmak icin bizzat o celâdetli ve hasmetli padisahin huzuruna
ciktim ve:
"Hunkârim, sizden istifamin kabulunu rica edecegim, durumum ise boyleyken
boyle" diyerek istifa sebebimi anlattim. Bunun uzerine bir muddet derin
derin dusundu. Yuzundeki ifadeden istifa etmemi istemedigini anliyordum.
Ben bunu sezince istifa konusunda biraz daha israrci oldum. Abdulhamid Han
cennet mekan, benim boyle israr ettigimi gorunce, bakislarini bana
cevirip, ofkeli bir tavirla ve sanki beni elinin tersiyle iter gibi
hareket yaparak, "Haydi seni istifa ettirdik!" dedi. Tabiî ben istifamin
kabul edilmesi sebebiyle cok sevindim. Ve hic vakit kaybetmeden
memleketime donup islerimin basina gectim. Derken bir gece muthis bir ruya
gordum. "Âlemi mânada, butun ordular bir araya toplanmis teftis
ediliyordu. Son savasi vermek uzere, memleketin sarkinda ve garbinda
savasan tum ordulari bizzat Peygamber Efendimiz teftis ediyordu.
Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm, Yildiz Sarayi'nin onunde duruyor, butun
Turk ordusu Efendimizin huzurundan gecerek buyuk bir disiplin icerisinde
teftis veriyordu. O esnada orada Osmanli padisahlarinin ileri gelenleri de
vardi. Sultan Abdulhamid Han cennet mekân ise, edebi hurmetle, kemerbestei
ubûdiyetle Kâinatin Efendisi'nin hemen arkasinda duruyordu. Butun ordular
huzurdan tek tek geciyordu. Derken sira, benim istifa etmeden once komutam
altinda bulunan birlige geldi. Fakat birligin basinda kumandani olmadigi
icin askerler darma daginikti.
Bu hâli goren Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm, Abdulhamid'e donup:
"Ey Abdulhamid! Bu ordunun kumandani nerde?!" buyurdu. Bunun uzerine
Sultan Abdulhamid, mahcup bir hâlde basini onune egmis olarak, hurmeti
edeple Efendimize:
"Ya Resûlallah! Bu ordunun kumandani istifa etti. Bu konuda cok israr
ettigi icin biz de onu istifa ettirdik.." dedi.
Bunun uzerine Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm "Senin istifa ettirdigini,
biz de istifa ettirdik." buyurdu.
ALLAH MUHAFAZA.RABBIM HEPIMIZI O'NUN (SAV) SEFAATINE NAIL EYLESIN INSAALLAH.
Din de sabun gibidir
Dine pek inanmayan bir sabun imalatçýsý bir gün konuþmakta olduðu bir hocaya, “sizin anlattýðýnýz dinin dünyaya bir faydasý olsaydý, insanlara bir iyilik getirseydi, aradan geçen bunca zamana raðmen hala kötülük ve kötü insanlar kalýr mýydý?”der.
Hoca efendi adamýn yüzüne þöyle bir baktýktan sonra:
“ – Senin yaptýðýn sabunlar da bir iþe yaramýyor anlaþýlan. Zira bir iþe yarasaydý, ortalýkta hâlâ kir ve pislik kalýr mýydý? der.
Sabuncu itiraz eder: “ Adamlar sabun kullanmýyorlarsa benim suçum ne?”
Hoca efendi hemen taþý gediðine koyuverir: “ Peki insanlar dinin getirdiklerine uymuyorlarsa bunda dinin suçu ne?
Konu Hasan Hoca tarafýndan (29.10.07 Saat 19:44 ) deðiþtirilmiþtir.
Yýllar önce,bir adam varmýþ. Bu adam çalýþmak amacýyla çok
uzaklara gitmiþ ve yýllarca çalýþmýþ. Sonunda memleketine dönme zamaný
gelmiþ. Bu çalýþma sürecinde toplam 3000 akçe biriktirmiþ ve evinin yolunu
tutmuþ. Evine doðru giderken yolu büyük bir þehirden geçmiþ.
Yolda yürürken köþe baþýnda birisi"Bir nasihat bin akçe, bir nasihat bin
akçe" diye baðýrýyormuþ. Adam düþünmüþ: "Nasýl olur, bir nasihati bin akçeye
satarlar, ben yýllarca çalýþtým ve sadece 3000 akçe biriktirdim". Bu iþe
pek aklý ermemiþ ama merak iþte. Duramamýþ ve adama bin akçe vererek o
nasihati satýn almýþ.
Nasihat þöyleymiþ: "KADERDE NE VARSA O ÇIKAR".
Ve yoluna devam etmiþ..Ýlerde yine köþe baþýnda baþka bir adam baðýrýyormuþ
"bir nasihat bin akçe" diye.
Adam yine dayanamamýþ bin akçe de o adama vermiþ ve ikinci nasihatý da satýn almýþ.
Ýkinci nasihat da þöyleymiþ: "GÖNÜL KÝMÝ SEVERSE GÜZEL ODUR"
Son kalan bin akçesi ile yoluna devam etmiþ. Tam þehrin çýkýþýnda yine köþe
baþýnda bir adam bir nasihati bin akçeye satýyormuþ. Adam bir parasýna
bakmýþ, bir de nasihatý satan þahsa, dayanamamýþ ve kalan son akçesiyle de o
nasihatý satýn almýþ.
Son nasihat ise þöyleymiþ: "HÝÇ BÝR ÝÞ ACELEYE GELMEZ".
Parasýz yoluna devam etmiþ. Þehrin çýkýþýnda büyük bir topluluk ile
karþýlaþmýþ. Topluluk telaþ içindeymiþ. Yaklaþmýþ ve oradakilerden birine
neler olduðunu sormuþ. Oradan birisi açýklamýþ, demiþ ki:
Burada þehrin tüm su ihtiyacýný karþýlayan bir kuyu var, ama kuyunun içinde
de canavar var. Canavar suyu tutmuþ, göndermiyor. Aþaðýya kim indiyse bir
türlü çýkamadý. Þimdi herkes korkuyor aþaðý inmeye".
Adam düþünmüþ ve ilk satýn aldýðý nasihat aklýna gelmiþ.
"Kaderde ne varsa o çýkar".
Aþaðý inmeye karar vermiþ. Ýnince canavar hemen yakalamýþ ve yerine götürmüþ.
Demiþ ki: "Buraya gelenlerin hepsine bir soru sordum ve bilemediler.
Eðer sen bilirsen seni serbest býrakýrým.
"Bir dizine sarýþýn ve dünya güzeli bir kadýn,
diðer dizine de kurbaða koymuþ ve "söyle bakalým hangisi güzel?" demiþ.
Adam düþünürken aklýna ikinci aldýðý nasihat gelmiþ ve
"gönül kimi severse güzel odur" demiþ. Bu cevap canavarýn çok hoþuna gitmiþ. Zira canavar,
kurbaðanýn gözlerine aþýkmýþ. Adamý salmýþ ve suyu býrakmýþ. Almýþlar krala
götürmüþler ve aðýrlýðýnca altýn vermiþler.
Adam yoluna devam etmiþ ve nihayet evine varmýþ. Evinin camýndan içeri
bakmýþ. Bir de ne görsün; karýsý genç biri ile diz dize oturuyor. Hemen
kýlýcýný çekmiþ ve tam içeri girerken üçüncü nasihat aklýna gelmiþ : "Hiç
bir iþ aceleye gelmez". Kýlýcýný kýnýna koymuþ ve içeri girmiþ. Hoþ beþten
sonra karýsýna o genci sormuþ. Kadýn da: "Bey, sen gittiðinde ben
hamileydim ve bir oðlumuz oldu. Bu genç senin oðlun" demiþ.
Hayat Aceleye Gelmez...[/COLOR]
Ülkenin birinde, kurda kuþa hükmeden bir padiþah varmýþ....
Günlerden bir gün halkýnýn arasýnda halk gibi dolaþýrken kuþçular çarþýsýna uðramýþ. Bir ara gözü kekliklere iliþmiþ. Bir gurup kekliðin üzerindeki varakta,
"Tane iþi: fiyatý 1 altýn" yazýyormuþ. Hemen yaný baþlarýnda asýlý, adeta altýn kafes içinde bir keklik daha varmýþ. Onun yaftasýnda da 300 altýn yazmaktaymýþ.
Padiþahýn gözü 300 altýnlýk kekliðe takýlmýþ ve sormuþ:
"Hayýrdýr, bunun diðerlerinden farký nedir ki, diðerleri 1 iken, bu 300 altýn?"
Satýcý, "Beyim bu keklik özel eðitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüþünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafýna doluþuyor. Tüm keklikler bir araya gelince avcýlar da toplanan keklikleri rahatça avlýyorlar" demiþ.
"Satýn alýyorum" demiþ Padiþah.
Vermiþ 300 altýný ve hemen oracýkta vurduruvermiþ kekliðin kafasýný.
Satýcýnýn gözleri faltaþý gibi ve de þaþkýn:
"Ne yaptýnýz mirim, en maharetli kekliðin kafasýný koparttýnýz, yazýk deðil mi" diye dövünürken;
Padiþah gürlemiþ:
"Kendi soyuna ihanet edenlerin er-geç akýbeti budur"
![]()
Konu Hasan Hoca tarafýndan (29.10.07 Saat 19:50 ) deðiþtirilmiþtir.