201-
ama, yurt çýkmasý baþkaydý. Orada daha rahat olurdu.
Üniversite açýldýðý gün, kendisi gibi yüzlerce genç toplanmýþtý. Konferans salonu bir bayram kutlanýrcasýna coþkuyla dolu gençlerle dolmuþtu.
Rektör, dekan ve hocalarýn konuþmalarýyla baþladý sonra bölümler ayrýldý. Herkes kendi bölümüne daðýldý. Konuþmalar o kadar uzun sürmüþtü ki sýkýlmýþlardý.
Okulun ilk gününde konuþmalar, tanýþmalar, tören derken bütün herkes çok yoruldu.
Sevgi'nin güzelliði okuldaki o kadar kalabalýk arasýnda dikkatleri çekiyordu. Bir gören ona mutlaka bir kere daha bakýyor, çoðu ondan gözlerini hiç ayýramýyordu. Yakýnýnda bulunanlar-bir bahaneyle-hemen ellerini uzatýyor tanýþmak istiyor, yakýnlýk gösteriyorlardý.
Sevgi þaþkýndý. Akþam olup eve vardýðýnda yorgunluktan ölmek üzereydi.
“Aman tanrým tabanlarým patladý. Caným çýktý” diyerek Fatma teyzenin o ihtiyar halinde elinden geldiðince hazýrladýðý sofrayý gördü.
Yýllar önce Melek hanýmýn kendisine yapmýþ olduðu iyilikleri unutamamýþtý bir türlü. Onun için onun kýzý Sevgi’ye elinden geleni yapmak istiyordu. Elde yok avuçta yoktu ama, fakat yine de güzel bir tarhana çorbasý, etli nohut ve güzel bir bulgur pilavý yapmýþtý. Yanýna da ayranla bir baþ soðan koymuþtu ki, tamamdý her þey.
Sevgi,
“Fatma teyze, neler de hazýrlamýþsýn. Yorulma sen benim için, ben ne olsa yerim. Yapma bir daha ne olur, darýlýrým” diyerek onun boynuna sarýldý. O buruþuk, ama yumuþacýk yanaklarýndan öptü.
Sonra içeri girdi. Müslüm amca her zamanki yerinde oturuyordu.
“Nasýlsýn Müslüm amca? Ýyi misin?”
“Ýyiyim kýzým. Sen ne yaptýn? Nasýl geçti günün?
Ellerini yýkadý hemen sofraya oturdu. Sofrada hem yemek yiyorlar hem de sohbet ediyorlardý. Onlara o günün heyecanlý olaylarýný bir bir anlattý sofrada.
Günler geçti. Okulda dersler baþlamýþtý. Yurt henüz çýkmamýþtý. Sabýrsýzlanýyordu. Yeri çok rahattý aslýnda. Fatma teyze ona çok iyi bakýyordu. Hele akþam sohbetlerinde Müslüm amcayla konularý tartýþýp, ondan fikir almaktan öyle haz duyuyordu ki...
Günlerden bir gün okuldan her zamankinden daha sevinçle geldi eve. Yurda giriþ sýrasý gelmiþti nihayet. Arkadaþlarýyla daha çok zaman geçirecekti artýk. Haberi bir çýrpýda anlattýðý Fatma teyze ona çok iyi bakýyordu. Çünkü Sevgi geldiðinden beri evlerine bir hareket ve neþe gelmiþti. Kocasý Müslüm amcayla Fatma teyze artýk eskisi kadar konuþmuyor olduklarýndan paylaþacak bir þeyleri kalmamýþtý. Onlar bir evde yaþayan iki yabancýydýlar. Oysa yýllar önce birbirlerini ne çok severlerdi. Artýk aþklarý bitmiþ, o heyecanlarý yerini sýkýcý alýþkanlýklara býrakmýþtý. Ýþte Fatma teyze için evdeki deðiþmeyen bu sýkýcý durumu Sevgi’nin geliþi deðiþtirmiþti. Ama gidiyordu iþte evin neþesi. Gitmemesi için ýsrar ettiyse de olmadý.
“Teyzeciðim, üzülme. Temelli gitmiyorum ki. Hafta sonlarý evci çýkarým. Size gelirim. Yine beraber oluruz” sözlerine Sevgi’nin razý oldu ister istemez. Birlikte hazýrlýk yaptýlar.
Kýz yurdu, üniversite kampusunun içindeydi. Dört katlý koyu renk boyalý bir binaydý. Sevgi, binaya girer girmez koridorun sonunda, müdüriyet yazan odaya girdi. Odada genç bir bayanla orta yaþlý bir kadýn oturuyorlardý.
“Merhaba. Ben müdire hanýmla görüþecektim.”
“Buyurun, ben yurt müdiresi inci? Kayýt için mi?” dedikten sonra buyur etti yanýndaki sandalyeye, sonra art arda sorularý sýralamaya baþladý:
“Ýsminiz, nereden geliyorsunuz?”
“Adým sevgi. Ýstanbul’dan geliyorum.”
“Hangi, bölümdesin?”
“Týp fakültesi.”
“Aferin. Belgelerin hazýr mý?”
“Hazýr. Hepsini tamam ettim. Ýþte burada.”
Belgeleri verdi. Kayýt iþleri tamamlandý. Müdire haným odasýnýn numarasýný verdi ona: 451 dördüncü kat.
Odanýn kat koridorunun ilk en baþtaki oda olduðu söylenmiþti. Binanýn asansörü yoktu. Basamaklarý tek tek, dinlene dinlene, elindeki aðýr valizi sürükleye sürükleye çýktý. Yorgunluðuna raðmen yine de kendini mutlu hissediyordu. 451 nolu odanýn önüne geldi. Kapýyý hafifçe araladý. Ýçeride altý tane ranza ve dolaplar vardý. Sevgi saðýna soluna baktý. Sadece iki yatak dolu gözüküyordu. Gerisi boþtu. Boþ olanlardan birisini seçti ve eþyalarýný yerleþtirdi. Dolabý temizlemekten oldukça yorulmuþtu. Biraz dinlenmek için yataðýnýn üzerine oturmak üzereydi ki, içeri uzun boylu, kýsa saçlý esmer bir kýz girdi.
“Merhaba. Yeni misin? Ben Itýr” diyerek elini uzattý.
“Ben Sevgi. Itýr... ne kadar güzel bir isim. Nerelisin?”
“Afyonlu. Sen?”
“Ýstanbul”
Bu kýsa tanýþma faslýndan sonra hemen birbirlerini daha iyi tanýmak için karþýlýklý konuþmaya baþladýlar:
“Hangi bölümde okuyorsun Itýr?”
“Edebiyat öðretmenliði. Ya sen?”
“Týp.”
“Ooo... senin iþin zor. Ay ben dayanamam öyle kan falan görmeye.”
Uzunca bir sohbetin ardýndan beraberce yurdun kantinine yemeðe indiler.
Yurdun yemekleri güzeldi ama, Fatma teyzenin yaptýklarýný þimdiden özlemiþti. Yemeklerini yerken sarýþýn bir kýz yanlarýna yaklaþtý. Selam verip, yanlarýna oturup oturamayacaðýný sordu.
“Tabii” dediler. Itýr yeni gelenle Sevgiyi tanýþtýrdý:
“Bu sevgi yeni oda arkadaþým. Týpta okuyor. Bu da Elif 452 de, hemen yanýmýzdaki odada kalýyor. O da týpta okuyor.”
Sevgi çok sevindi buna.
“O halde yarýn derse birlikte gideriz” diyen Elif’e, “neden olmasýn...” dercesine kafasýný salladý. Üç arkadaþ beraberce kantinden ayrýlýp, yukarý, odalarýna çýktýlar. Itýr’ýn çay makinesi getirmiþmiþ. Birlikte çaylarýný içtiler yemeðin üzerine.
Elif ve Sevgi birlikte kampusu dolaþtýlar, boþ vakitlerinde Elazýð’ý gezdiler. Dersler henüz pek sýký deðildi. Elazýð çok otantik bir yerdi. Harput, yatýrlar, Harput’tan þehre kuþ bakýþý, Hazar gölü çok büyüleyici