ilðinize bende teþekkür ederim...yolum nizibe düþerse ..sizlere kýtabýn kendisini getiririm iþallah
SÝZDEN RÝCAM RESÝM GALERÝME RESÝM ATAMIYORUM ORADA BÝR PROBLEM OLDU GALÝBA ...ÝÞLEM ÝPTAL YAZIYOR .DÜZELTEBÝLÝRSENÝZ SEVÝNÝRÝM
ilðinize bende teþekkür ederim...yolum nizibe düþerse ..sizlere kýtabýn kendisini getiririm iþallah
SÝZDEN RÝCAM RESÝM GALERÝME RESÝM ATAMIYORUM ORADA BÝR PROBLEM OLDU GALÝBA ...ÝÞLEM ÝPTAL YAZIYOR .DÜZELTEBÝLÝRSENÝZ SEVÝNÝRÝM
Konu senelbenlier tarafýndan (05.07.09 Saat 20:00 ) deðiþtirilmiþtir.
152-153-154
Okumak için Kanada’ya gitmiþ sevdiði ve gidiþ o gidiþmiþ. Ne bir mektup ne bir haber alabilmiþ bir daha ondan ve ona þiirler yazýp durmuþmuþ.
Gün gelmiþ, babasý bir kaza sonucu ölmüþ, amcalarý ve akrabalarý o koca serveti har vurup harman savurmuþlar, kendisi de yaptýðý tahsil sayesinde öðretmenliðe baþlamýþ. Tek baþýna ayakta durmaya çalýþýrken, ufak bir memur olan kocasýyla tanýþmýþ ve evlenmiþler. Kocasý çok iyi bir insanmýþ. Melek hanýmýn daha önce yaþadýðý gönül baðýný ona anlatmasý sonunda, onlarýn sevgisine saygýsýndan, ilk oðullarýnýn adýnýn “Selim konulmasýný da kendisi istemiþmiþ. Öylesi iyi bir insan...
Gerisini zaten önceden biliyordu Sevgi...
Melek hanýmýn gönül hikayesinden çok duygulanmýþ ve çok deðerli sonuçlar çýkarmýþtý Sevgi. “Düþüp kalkmaz bir Allah” sözü hem kendine hem de onun hikayesi bittiðinde aðlamaklý bir yüzle ona bakarken boynuna sarýlýp teselli etmeye çalýþtýðý Melek hanýma ne kadar da uyuyordu...
Sevgi ömür boyu aklýndan çýkarmadý bu benzerliði.
Yýllar yýllarý kovaladý. Yine mutlu bir kutlama yemeðinde eksiksiz masadaydýlar. Sevginin içi içine sýðmýyordu. Melek haným ise bir abide gibi gururla karþýsýndaydý Sevgi’nin. Nasýl olmasýn... onun lise bitirmiþ bir yetiþkin kýzý vardý artýk.
Melek haným ýsrarla komþu oðlu Sedat’ýn da yemekte bulunmasýnda ýsrar etmiþ, onu da sofrada aralarýna almýþlardý.
Melek haným sezdirmeden kendisinden sonra Sevgi’yi emanet edebileceði saðlam insaný belirleme derdindeydi.
Aþk ve Hüzün
Ertesi gün baloya gidecekti. Melek hanýmýn, o giymeye kýyamadan katlayýp kaldýrdýðý þahane elbisesiyle üstelik... nasýl sükse yapacaktý kim bilir. Bu duygularla uykuya daldý.
Ertesi gün kahvaltýsýný yapar yapmaz banyoya koþtu. Giydiði elbise gibi, teni de pýrýl pýrýl olmalýydý. Soyunurken yüksek sesle þarký mýrýldanmaya baþladý. Sesi dýþarýya Fatma haným ve melek hanýmýn kulaklarýna kadar ulaþýyordu.
Bir ara Fatma haným banyonun kapýsýna yaklaþýp, “Sesin de çok güzel çýkýyor, banyodan mý, yoksa, söyleyenin sesi mi güzel!” diyerek ona takýldý. Sevgi içeriden, “Fatma teyze lütfen benimle dalga geçme!” diyerek kesti þarký söylemeyi ve boy aynasýnýn karþýsýnda çýplak vücudunu seyre daldý. Göðüsleri iyice çýkmýþ, harika vücuduna bakýp annesini hatýrlamýþtý. Týpký annesinin vücuduydu aynada gördüðü. “Ne güzel kadýndý annem... aah nerelerdesin kim bilir?” diyerek kendini sýcak suyun altýna býraktý. Bir ara aklýna genç kýzlarýn ve erkeklerin öpüþmeleri geldi. Hayalinde sevdiði birisiyle öpüþüyormuþ gibi düþündü kendisini. Baþýný kaldýrýp, ilk sýcak su dudaklarýna deðdiðinde içini korkulu bir ürperme sarmýþ ve bunu hayal etmiþti.
Düþüncelerinden utandý. Ýki yanaðýnýn kýzarmýþ olduðunu, sýcak sudan daha sýcak hale gelmiþ olduðunu anlayýnca daha da mahcup hissetti kendini. Sarýldý havlusuna çýktý duþtan.
Balo bir alemdi. Bütün kýzlar saçlarýný yaptýrmýþlar, sanki güzellik yarýþmasýna hazýrlanýr gibi bir hava vermiþlerdi kendilerine. Ama, sevgiye göre hâlâ çocuk olduklarý her hallerinden belli ediyordu kendini. Sevgi, onlarýn arasýnda daha göz dolduruyor, tüm salonun ilgisini çekiyordu.
Gençler ön masalarda, aileler arka masalarda guruplaþmýþlar, o güne has bir serbestlikle ve hayranlýkla çocuklarýnýn ilk danslarýný seyre dalmýþlardý.
Bazý kýzlar erkek kardeþleriyle, bazýlarý komþu çocuklarýyla, bazýlarý da akraba çocuklarýyla dansa baþladýlar. Sevgi kalakalmýþtý ortada. Sedat onunla girmemiþ salona, her zaman yaptýðý gibi, yine onun çýkýþýný bekliyordu dýþarýda. Bir ara “Sedat yanýmda olsa” diye geçirdi içinden.
Tam o sýrada, uzaktaki ailelerin oturduðu masalardan, bir genç çocuk kalkýp yanýna geldi ve onu dansa kaldýrdý. Hiç tanýmadýðý, çok yakýþýklý bu genç’e hayýr denmesi mümkün deðildi. Hele yalnýz kalmýþken...
Bir anda bir heyecan sarmýþtý tüm vücudunu Sevgi’nin. Çünkü bütün salon onlara bakýyormuþ gibi gelmiþti o an kendisine.
Alp... çocuðun adý Alp’ti. Ve gerçekten salon onlara bakar oldu bir süre sonra. Kýzlar ara da bir yorulup oturmalarýna raðmen onlar hiç oturmadan danslarýna devam etmiþlerdi çünkü.
Alp, Galatasaray lisesini bitirmiþ, babasýnýn þirketinde yöneticilik yapýyordu. Kýz kardeþi havai bir tipti. Kardeþiyle dans etmemiþ hiç, sýnýfýndaki bir erkek arkadaþýyla bir gizli köþede oynaþýp duruyor, salona bakmýyordu bile. Abisini de ailesine karþý göstermelik olarak kendine refakat için epey zorlamýþtý.
Bunlarý dans sýrasýnda kardeþini gözleriyle iþaret ederek anlatan Alp, hiçbir soru sormaya gerek olmadan, sayýp dökmüþ Sevgi’ye ve sonunda, “Kader iþte, senin gibi bir kraliçeyle tanýþmak nasipmiþ” diyerek, Sevginin “ilk genç kýzlýk duygularý”ný þaha kaldýrmýþtý.
Alp, dans ederken bir yandan da, içinden, “nasýl olur da bir lise öðrencisi bu kadar geliþmiþ olur!?” düþünüyordu. Çünkü kollarýna aldýðý melek diðer kýzlardan daha olgun ve attýðý adýmý bilen biri olduðunu her halinden belli ediyordu.
Sevgi de bu denkliðe, içinden “Kader iþte... okula ara vermem bu gencin bana ilgi duymasýný saðladý” diye düþünüyordu.
Bu karþýlýklý düþünceler ve o düþüncelerin kafalarýndaki yorumu her ikisinde de dansý sýradanlýktan çýkarmýþtý. Onlar yüreklerinde kýpýrtýlar baþlayan iki gençtiler artýk...
Alp unutmadý Sevgi’yi. Sevgi de Alp’i... birbirlerini sýk sýk aradýlar. Gizlice buluþmaya baþladýlar. Evlenmeye karar vermeleri epey sonra oldu:
Bir yaz kampý düzenlemiþti okullarý. Kýzlar heyecanla katýldýlar. Okullarý disiplinli bir okuldu. Ailelerden izin almak, ya da aileden bir refakatçiyle katýlmak zorunluluðu vardý.
Sevgi yalvar yakar Melek annesinden izin kopardý. Alp zaten hep Sevgi’nin katýlýp katýlamayacaðýný kolluyordu. Kýz kardeþine kendisi deðil, kendisi kýz kardeþine muhtaçtý bu sefer. Sevgi’nin izin alamadýðýný bilmesine raðmen-her ihtimale karþý-kardeþine refakat etmeyi, ailesine karþý-güya zorla-kabul etmiþ ve yazdýrmýþtý adlarýný.
Tam onlar listeye yazýldýktan iki gün sonra Melek hanýmdan Sevgi’ye izin çýktýðýný duymasýyla da ne kadar isabetli karar vermiþ olduðunu anlayýp havalara uçmuþtu.
Kampçýlarý yolcularken yürekler pýrpýrdý herkeste. Sedat, otobüse binerken boynuna sarýlan Sevgi’ye ne kadar yakýn ve ne kadar uzak olduðunu düþünüp içi titredi. Yolcular arasýnda Alp’i de görünce baþý döner gibi oldu. Kendisiyle o zengin ve yakýþýklý çocuðu tarttý.
157-158-159-
Sevgi’nin gözü yükseklerdeydi. Hakkýydý da. Kendini öfkeye kaptýrmadan bir kardeþmiþ gibi davranýþýný sürdürmeliydi. Dudaklarýný ýsýrdý, gözlerinden akacak yaþý durdurmak için ne yapacaðýný bilmez halde, aklýna baþka þeyler getirmeye çabaladý. Sevgi görmemeliydi içine akýttýðý göz yaþlarýný.
Otobüs hareket edince býrakýverdi kendini. Sevgi’nin göremeyeceði bir uzaklýkta, ardýndan dökülen göz yaþlarýndan haberi yoktu.
Arabadakiler pür neþe gülüyor, eðleniyorlardý. Alp baþka birisinin yanýnda, ön sýralarda oturuyordu. Ýlk mola verildiðinde arkadaþýyla yer deðiþtirip Sevgi’nin yanýna oturdu. Sevgi onun yanýna oturuþunun kendisini çok mutlu ettiðini belli etmemeye çalýþýyordu. Alp, “seninle konuþmak istiyorum. Dinle beni ne olur” deyince, Sevgi anlamamýþ gibi, “benimle mi?” diye sordu ona Alp açýldý:
“Balo gecesinden beri seni unutamýyorum. Yok... yok; hiç cesaret edemeyeceðim. Bunu denemektense, kederden eriyip bitmek daha iyi..” diyerek sustu ve çekingen bir þekilde düþünmeye baþlayýnca Sevgi, onun tekrar konuþmaya baþlayacaðý aný sabýrsýzlýkla bekledi. Ama, onun konuþmasýný saðlayacak cesareti de vermiyordu ona. Baktý ki Alp’te týk yok, mecbur kaldý:
“Biliyorum Alp, beni seviyorsun. Ben de seni beðeniyorum. Ama ben tahsilime devam etmek istiyorum. Doktor, ya da avukat olacaðým.”
Alp’in heyecaný birdenbire geçmiþti. Sevdiði tarafýndan beðenilmek dilini çözmüþtü birden:
“Tamam, dediðin gibi olsun. Ben de tahsilime devam ederim. Ama hep beraber olalým. Ben senden bir dakika bile ayrý kalmak istemiyorum. Bu arada da Sevgi’nin ellerini avuçlarýnýn içine almýþtý.
Sevgi içinden kurtarmayý düþündüðü ellerini bir türlü çekemiyordu. Beyni istiyor, ama ellerine sanki Alp’in ellerinden geçen bir elektrik varmýþ gibi bir türlü hareket ettiremiyordu. Bir iki saniye içinde Alp’in elinden geçen tarifsiz elektrik Sevgi’nin tüm vücudunu sarmýþtý.
Alp’in nihayet aþkýný itiraf etmesi yolculuklarýný bulutlar üzerinde yapýyorlarmýþ duygusu veriyordu.
Ýlk hayallerini yol boyu kurdular birlikte.
Yolculuk bitip, otele yerleþince ilk birlikte atladýlar havuza. Ýlk yemeklerini ayný masada yediler.
Ýkinci gün programýnda çevreyi tanýmak amacýyla bir piknik düzenlendi. Otel bir tepe yamacýndaydý. Arkasý orman, önü deniz, bu harika ortam kanlarýný kaynatýyordu.
Piknik sýrasýnda birden hüzünlendi Sevgi. Alp heyecanla ona çevrenin güzelliðini gösterirken Sevgi’deki bir iki dakikalýk bu durgunluðu hissetmedi bile. O coþkuyla daha önceleri gelip görmüþ olduðu bu yerleri yeniden yeniden ballandýrýrken, Sevgi Ahmet ve annesiyle yaptýklarý kýþ pikniðini aklýndan geçiriyordu.
Ama Sevgi, onu dinler gibi yapýp yeniden o eski günlerin verdiði hüzne daldý. Bu sefer o manzara içinden annesinin kayýp gitmiþ olduðunu düþündü ve gözlerinden gelen yaþlarý tutamadý. Alp Sevgi’nin baþýný avuçlarýnýn arasýna aldýðýný görünce, merakla eðildi ona doðru.
Sevgi toparladý kendini ve göz yaþlarýný ondan gizlemeyi becerdi.
Tepeden aþaðýya þýrýl þýrýl akan incecik dere, kuþ sesleri, önlerinde saðlý sollu tepelerde uzaktan oyuncak evciklermiþ görünen köyler’in güzelliði anlatýlýr gibi deðildi.
Pikniðin en keyifli zamanýnda birden bulutlar sardý göðü ve ilk yaðmur damlasý arkasýndan hemen saðanak baþladý. Alp, “Karadeniz böyle iþte sevgilim” dedi.
Sevgi’ye bir erkek ilk kez Sevgilim diye hitabediyordu. Ýçi bir tuhaf oldu. Ürperdi ve hemen toparlanýp bayýr aþaðý koþtular otele doðru...
Sýrýlsýklam otele döndüler kafileyle birlikte.
O günden sonra mümkün olduðunca gizli köþeleri seçip baþ baþa kalmaya özen gösterdiler. Buna fýrsat bulmak kolaydý. Üçü çýkýyorlar birlikte, Alp’in kýz kardeþi, beraber olmaya can attýðý sýnýf arkadaþlarýna koþuyor hemen ve onlarý yalnýz býrakýyordu.
Havanýn sýcaklýðý, denizin kokusu onlarý kýþkýrtýyor ve doyasýya öpüþüyorlardý.
Otele döndükleri bir gün, öpüþmeye doyamamýþ olan Alp, kalabalýðýn arasýnda sevginin beline iyice sarýlmýþ ve yanaðýna bir öpücük kondurmuþtu. Allahtan bu hallerini gören oteldeki yabancý müþterilerdi. Sevgi onu itmiþ, Alp ise hiç oralý olmamýþtý.
Tatillerinin son gecesiydi. Alp Sevgi’nin kapýsýný týklattý. Akþam son gece eðlentisi vardý. Biraz erkence gelip, onu son bir kez daha öpüp de götürmek istiyordu Alp.
Kapý yavaþça açýldý. Sevgi, en çok sevdiði gri elbisesini giymiþti. Hafif bir makyaj yapmýþ, altýn sarýsý saçlarýný serbest bir topuz yapmýþtý. O kadar güzeldi ki, Alp kendini tutamadý. Ýçeri girer girmez sarýldý ona. Sanki yýllardýr görüþmeyen iki sevgili gibi uzun uzun öpüþtüler. Her ikisi de alev alev yanýyorlardý.
Bir saate yakýn odada yalnýz kaldýlar. Herkes eðlenti hazýrlýðý telaþýndayken onlar her þeyi unutmuþlar, kendilerinden geçmiþlerdi.
Sevgi doðruldu bir ara saate baktý:
“Gördün mü þimdi geç kalacaðýz! Bak saçýmý da bozdun!” diyerek aynaya baktý.
O saçýný baþýný düzeltmeye çalýþýrken Alp hala hýzýný alamamýþ onu onu yanaðýndan, ensesinden kulaðýndan öpmeye devam ediyordu.
Bir ara kapý vuruldu. Neþe kapýdan seslendi:
“Hadi Sevgi... geç kalýyoruz!”
Kapýya çýktýklarýnda ikisinin de yanaklarý kýpkýrmýzýydý.
Neþe durumu anlamýþ, bozuntuya vermemiþ ama, hafif gülümsemekten de kendin alamamýþtý.
“Þimdi ancak arka masalarda yer bulabiliriz” diye laf katarak araya durumu kurtarmalarýna yardýmcý oldu.
Üçü ayný masaya oturdu ve koyu bir sohbete daldýlar. Neþe adý gibi, neþeli bir kýzdý. Hem gülüyor hem onlarý güldürüyordu. Bir ara neþeyi bir arkadaþý çaðýrdý. Alp kendilerinden uzak bir masada oturan kýz kardeþini þöyle bir kontrol ediyormuþ gibi yaptýktan sonra Sevgi’yle yalnýz geçireceði son gecenin tadýna varmak için döndü tekrar ona. Sevgi durgunlaþmýþtý birden. Alp’i de bir hüzün sardý. Her ikisinin de aklýndan geçen yarýn ayrýlýk günü olduðuydu.
Duygusallaþtý, göz göze bakarak düþünmeye baþladýlar. Sanki dokunsan aðlayacak gibiydi ikisi de...
iyi okumalar
161-162-163-
Piyanist dokunaklý bir parça çalýyordu. Sevgi, onun mavi gözlerine dalmýþ, donmuþ gibi duran Alp’e uzattý elini.
“Hadi gel... dans edelim!”
kalktýlar. Birbirlerine sýkýca sarýlýp, kendilerini müziðin ritmine býraktýlar. Sevgi baþýný onun omzuna koymuþtu. Alp onun kokusuyla karýþan parfümünü içine derin derin çekti. Ciðerlerinde hep bu koku dolaþsýn istiyordu. Tanrý onlarý birbirleri için yaratmýþtý sanki. Aþklarýnýn son bulmasýnda korkuyordu. Uçacakken yakalanmýþ ve ayni kafese konmuþ kuþ gibiydiler.
Müzik bitince dýþarý çýktýlar. Serince bir hava vardý. Ay ýþýðý denize vurmuþ, minik dalgalar üstende oynaþýyordu. Sahil oldukça kalabalýktý. Üþüyen sevgi Alp’in koltuðunun altýna sokuldu. Alp hiç konuþmamýþ dans boyu hep düþünmüþtü. Sevgi’nin sýðýnacak bir kanat istermiþ gibi ona sokulmasý dilini çözdü:
“Dün gece hiç uyumadým. Kendi kendimi yedim durdum. Yarýn dönüyoruz. Eve gidince aileme açýlacaðým. Uzunca bir tahsili falan boþ verelim. Zaten biraz geciktik. Hemen niþan yapalým.”
Hiç sesini çýkarmadý Sevgi. sanki sevdiðinin koltuk altýnda uyumuþ kalmýþtý. Ama, duymuþ ve tartýyordu kafasýnda. Melek anne ne diyecekti bu duruma....
“Ne diyorsun Sevgi... bir þeyler söyle!” demesiyle, baþýný kaldýrýp, “þimdi bu gecenin sihrini bozma lütfen... sonra konuþuruz bunlarý” dedi.
Alp Sevgi’nin çenesini tutup kaldýrdý ve “sana son bir kez daha bakayým...” dedi ona.
Sevgi aðlamaklý, üzgün ona baktý. Konuþurken dudaklarý titriyordu:
“Seni sýk sýk düþüneceðim.”
“Sonsuza kadar ayrýlmamalýyýz!”
Otele döndüklerinde ay bulutlara gömülüp kaybolmuþ bir iki saat sonra doðacak olan güneþe yer açmýþtý.
Dönüþ yolculuklarý baþlarken. Ýstanbul’dan çýkarken titreyerek ürkekçe tutaþan eller birbirine kenetli bir þekildeydi ve yolculuk boyu öylece sürdü.
Herkes yemek molasýna iniyor, onlar el ele otobüste öylece oturuyor ve akýllarýndan geçen binbir zorluðu nasýl yeneceklerini düþünüyorlardý. Alp ailesini, Sevgi melek annesini nasýl ikna edeceklerinin derdindeydiler...
Sevgi bir ara gözünü yumdu. Alp’in evlilik kararýný verirken odada dolaþmasýný, derenin þýrýltýsýný duyarak, kuþ sesleri arasýnda öpüþmelerini, hele son akþam yemek öncesi ateþli sarýlýþlarýný gözünün önünden bir daha geçirdi.
Hiç konuþmadýlar neredeyse. Arkadaþlarý þarkýlar söylüyor, birbirlerine tempo tutuyorlardý. Sevgi ile Alp için ise, bakýþmak, konuþmaktan, þarký söylemekten daha güzeldi...
Yine o bildik kavuþma yaþandý Melek hanýmýn evinde. Yine bildik þenlikler... Ama Sevgi eski sevgi deðildi artýk. Melek hanýmýn kampla ilgili sorularýna sýradan cevaplar veriyor, anlatýrken çokluk gözlerini kaçýrýyor ondan, sýrasý gelmeden verdikleri evlilik kararýný açýk etmek istemiyordu. Ama, yýllarýn eðitimcisi Melek haným ondaki deðiþikliði sezmiþti...
Bu arada Sedat Sevgi’deki deðiþikliði aylar önce sezmiþ, korkular yaþamayý hayatýnýn bir parçasý gibi kanýksamýþtý. Onun Alp’le balodan birlikte çýkýþlarý sýrasýndaki vedalaþmalarýndaki samimi davranýþlarla gördüðü günden beri yüreðine saplanmýþ bir hançerle yaþýyor gibiydi. Kamp dönüþünde iyice emin olmuþ ve Alp’le Sevgi’nin evlilik kararýna giden yolda olduklarýný görmüþ ve sonunda umudunu kesmiþti.
Melek haným sevgili kýzýný birden üstüne giderek üzmek istemiyordu.. ama, hiç sezdirmeden gizli gizli söyletmeye çalýþýyordu Sevgi’yi.
Ýlk günlerde hiç sesini çýkarmadý. Kamptan dönmüþ, henüz ders çalýþmaya baþlamamýþ olduðunu anlayýþla karþýladý bir süre. Ama sudan bahanelerle sýk sýk dýþarýya çýkmasý ve yanýna da refakatçi olarak Sedat’ý almýyor oluþundan pirelendi.
Bu arada Sevgi Alp’le sýk sýk buluþuyordu. Alp ailesine durumu açtýðýný söylediðinde Sevgi, hayatýný en ince detaylarýna kadar anlattý ona ve “þimdi kararýný yeniden gözden geçir ve beni ailenle tanýþtýrmaya öyle götür” diyerek ona kararýný sordu.
“Benim için önemli olan sensin... aramýzdaki sevgi.” demesiyle boynuna sarýldý onun ve “acaba ailesi de böyle düþünür mü?” diye geçirip içinden hayatýnýn en büyük korkusunu yaþadý.
Melek haným söyletti Sevgi’yi sonunda. Daha doðrusu Sevgi Melek hanýmýn kendisini söyletmesine fýrsat yarattý. Çünkü Alp onu ailesiyle tanýþtýrmayý ayarlamýþtý. Melek hanýmdan gizlemesi artýk mümkün
iyi aksamlar
164-165-166-
deðildi...
Melek haným, tahsilini býrakmayý düþünen eserine býkmadan usanmadan, her fýrsatta nasihatler verdi. Nasihatler kar etmedi Sevgi’ye...
Son karar: Sevgi tahsilini býrakacak, Zengin bir aileye gelin gidecekti.
Üniversite sýnavlarýna çok az kalmýþtý. Sevgi üniversite sýnavlarýna girmedi. Çaresiz kalan Melek haným Alp’in Sevgi’yi ailesiyle tanýþtýrmaya götüreceði günün bir gün öncesi, gece yarýsý, son bir defa daha onunla konuþmaya karar verdi:
“Çok çalýþtýn. Bir yýl dinlenmeni ben de istiyorum. Ama demir tavýnda dövülse daha kolay olurdu. Olsun ama, sen azimli bir kýzsýn... gelecek yýl da kendini hazýrlar üniversiteye girersin. Mesele buna senin karar vermen. Bu ihtimali hep kafanda tut. Benim yaþadýklarýmý aklýna getir. Babamýn servetine güvenip tahsilime devam etmesem ne yapardým...”
Sevgi havalarda uçuyordu. Tahsil falan uçup gitmiþti kafasýndan. Ama yine de onu dikkatle dinledi:
Alp’in ailesini tanýyordu Melek haným. Servetlerine güç yetmez, köklü ve havalý bir aileydiler. Olabilecek tüm sakýncalarý sýraladý Sevgi’ye:
“Sen bakma o gencin duygularýna. Ben tecrübeliyim. Çünkü onlarýn içinden, ayný þartlarda yaþadým. O insanlarý, düþüncelerini sana ezbere söyleyebilirim. Olacaklarý biliyorum. Seni aralarýna gelin olarak almazlar. Onlarýn sevgi anlayýþlarý, kitaplarda yazýldýðý, filmlerde gösterildiði gibi deðildir. Hayal kýrýklýðýna uðrayacak, yýkýlacaksýn... Ýdeallerini yýkmaya deðip deðmeyeceðini iyi tart! Ve yarýn bu saatlerde dizime kapanýp aðladýðýnda, güçlü olmaya ve daha önce kendine çizdiðin yolda yürüyeceðine dair bana þimdiden yemin et!” diyerek ve ondan söz alarak gönderdi yataðýna.
Sevgi yatak odasýnda, Alp’in hayali gözünün önünde, Melek annesinin dediklerini düþünüyor ve “Alp’e ve aþkýmýza güveniyorum” diye mýrýldanarak içinden, Melek annesinin kucaðýna yarýn gece sevinçle koþtuðu an o Melek yüzünün daha da melekleþeceðinin düþünü kuruyordu.
Alp, ertesi gün Sevgi’yi almaya geldiðinde, Melek hanýmýn elini öpmek için eve girdi. Dýþ merdivenin ilk basamaðýndan baþlayarak, güzel kýyafetiyle bir kelebek gibi, Alp’in elinden tutarak onu koþturup Melek hanýmýn karþýsýna dikmiþ olan Sevgi, gururla ikisine bakýyor ve ikisiyle de övündüðünü yüzünden belli ediyordu.
Melek haným elini öpen bu insanüstü yakýþýklý genci görünce, ben genç olsam ben de sana aþýk olurdum. Maþallah kibar, güzel evladým. Ýnþallah mutlu olursunuz!” demekten kendini alamadý.
Sevgi, “gördün mü!” der gibi, her ikisinin de yüzünü bir süre süzdükten sonra onlara birer kahve getiren Fatma hanýmýn yüz ifadesini de süzmeye baþladý.
Epey konuþtular Melek hanýmla Alp. Genç adam kapýya yönelirken Sevgi dönüp elini öptü Melek hanýmýn ve onun ipekleþmiþ sesinden, kulaðýna fýsýldadýðý, “Saðlam bir genç ve seni yürekten sevdiði belli. Ama, yine de dün akþam dediklerimi ve verdiðin namus sözünü sakýn ha sakýn unutma!” diye kulaðýna fýsýltýyla tembihleyen sözlerini gözlerine bakarak ve gülümseyerek dinledi.
“Elbisen çok güzel... harika görünüyorsun, unutma!” diyerek onu cesaretlendiren sözlerini de duyduktan sonra güvenle elinden tuttu Alp’in.
Arabaya bindiklerinde sevinçle gülüþüyorlardý ikisi de. Sevgi Alp’in melek hanýmla konuþurkenki hallerini taklit ediyor, ona takýlýyordu. Alp de onun o heyecanlý, þaþkýn halini aklýna getirip gülüyordu.
Alp’in evinin önüne geldiklerinde heyecanlanma sýrasý Sevgi’ye gelmiþti.
Ev o kadar büyüktü ki, Sevgi ürktü birden. Arabadan indiler. Bahçe içinde kocaman bir villa... yabancý kokusu alan köpek havlamalarý bir kat daha artýrdý Sevgi’nin korkusunu.
Alp elinden tutup Sevgi’nin, adeta sürükler gibi eve doðru götürdü. Sevgi o kadar þaþkýndý ki, neredeyse yürümeyi unutmuþtu.
“Hadi sevgi, yürü! Önüne bak caným, þimdi takýlýp düþeceksin” diye onu acele etmesi için sýkýþtýran Alp olmasa neredeyse, öylece donup kalacaktý. Muhteþem evi dýþtan seyrederken, “acaba içi nasýldýr ki!” diye aklýndan geçirdi bir an.
Kapýyý evin hizmetkarý açtý. Tahmin ettiði gibi, içerisi sanki bir saraydý. Sevgi nereye bakacaðýný þaþýrmýþtý. Duvarlarý süsleyen pahalý olduklarý belli tablolar, yerde muhteþem halýlar, tavanda ýþýl ýþýl avizeler ve daha neler neler... hele o pirinç oymalý mobilyalara viþne çürüðü kumaþlar ne güzel uymuþtu. Perdeler bu dipten tavana muhteþem tabloyu insana huzur verecek bir þekilde tamamlýyordu.
167-168-169-
Alp Sevgi’yi hafifçe belinden kavrayýp öne sürerek salona götürdü:
“Merhaba, anne... baba, iþte size Sevgi’yi getirdim” diyerek onu takdim etti.
Þimdi kýzarýp bozarma sýrasý Sevgi’ye gelmiþti.
“Nasýlsýnýz efendim...” diyerek ellerini öptü. Gösterilen yere oturdu. Eðer biraz daha ayakta kalsaydý bayýlýp düþecekti.
Alp’in annesi Mine haným ve babasý Ýhsan bey Sevgi’yi süzdüler bir iki saniye. Her ikisi de böyle bir güzel kýz olacaðýný düþünmemiþlerdi doðrusu.
“Hoþ geldin kýzým” derlerken þaþkýnlýklarýný belli ettiler.
“Alp senden hep bahsederdi. Demek tanýþmak bu güne kýsmetmiþ” diyerek söze girdi Ýhsan bey. “Maþallah! Maþallah!” dedi Mine haným ve hemen ardýndan onu sorgulamaya baþladý. Arkasý arkasýna, onu sýnavdan geçirir gibi sorular soruyordu. Alp de arada lafa giriyor, ortalýðý yumuþatmaya çalýþýyordu.
Mine haným kendi ailelerinin ne kadar asil ve köklü olduðundan, nice asil ailelerin Alp’e kýzlarýný vermek için can attýklarýndan ve servetlerinin çokluðundan bahsediyordu hep.
Bu sýralamadan sonra kritik sonuç belirleyici-kendince- asýl önemli sorularýný sýraladý:
Sen kimlerdensin kýzým? Annen baban kim? Sülalenize kim derler?”
Sevgi, “Þey efendim!..” diye baþladý sözlerine:
“Benim babam subaymýþ. Þehit olmuþ.”
“Öyle mii!?”
“Peki anneniz!?”
“Öldü efendim.”
Tam bu sýrada Alp lafa girdi:
“Anne, karnýmýz açýktý. Yemek yiyelim... konuþmanýza sonra devam edersiniz!”
“Dur oðlum, beni sýkboðaz etme!”
“Hadi be anne! Yemekten sonra...”
o ana kadar sorgu sualden uzak, hep susup dinlemiþ olan Ýhsan bey de Alp’in düþüncesine katýldýðýný söyleyince, beraberce kalkýp yemek masasýna ilerlediler.
Masa muhteþemdi. Kaþýk, tabak, peçeteler dahi birbirine uyumlu renkteydiler.
Alp bir sandalye çekerek Sevgi’nin oturmasýna yardým etti.
Evin iç hizmetçisi çorba servisine baþladýðýnda Sevgi’nin elleri titriyordu.
Ýhsan bey Mine haným kadar acýmasýz görünmüyordu. Daha hoþ sohbetti. Masada Sevgi’nin güzelliðine iltifatlar ediyor, ona þakalar yapýyordu. Alp de bu arada Sevgi’yle nasýl tanýþtýklarýný anlatýyordu. Baba-oðul gelin adayý üçlüsünü izleyen Mine hanýmhiç sesini çýkarmýyor, pusuda avýný bekleyen kedi gibi, gözleri Sevgi’nin üstünde öylece duruyordu.
Nasýl olduysa, bir anda oluþan sessizliði fýrsat bulup konuþtu:
“Demin sohbetimiz yarým kaldý. Siz kimin yanýnda kalýyorsunuz!?”
“Melek hanýmýn... beni o büyüttü efendim”
“Önce neredeydin peki!?”
iþte ne olduysa o an oldu. Sevgi aðzýndaki lokmayý yutamadý. Yutkundu bir iki sefer ve “bir yuvada kalýyordum efendim” deyiverdi.
Bunu duyan mine haným elindeki kaþýðý hýþýmla masaya fýrlattý ve oðluna döndü:
“Teessüf ederim Alp!! Bana bula bula, baldýrý çýplak, servet avcýsý, besleme, ne idüðü belirsiz bu kýzý mý buldun!!?”
“Anne, rica ederim... lütfen otur!”
“Hayýr efendim!! Çabuk bu kýzý geldiði çöplüðe geri götür! Haddini bilsin, yoksa ben bildiririm!! Bekçiyi çaðýrýr dýþarýya attýrýrým onu!”
Sevgi ayaða kalkmýþ, yüzünü avuçlarý arasýna almýþ, aðlaya aðlaya salonu terk etti hemen. Koþar adýmlarla dýþarýya çýktý. Hem aðlýyor, hem koþuyordu.
Alp de arkasýnda fýrladý.
Sevgi’nin gözü hiçbir þey görmüyor, koþuyor, düþüyor, kalkýp yine koþmasýna devam ediyordu.
Alp ona yetiþtiðinde, çantasý ve ceketi elindeydi. Onu zorla ikna edip arabaya bindirdi.
Sevgi artýk Alp ne söylese hiç birini duymuyor, onunla konuþmuyor, hýçkýrarak aðlýyordu.
Akþama kadar arabayla gezdiler. Sevgi hep aðladý. Alp hep konuþtu. Onu teselli etmeye çalýþtý. Binlerce kez özür diledi belki...
Akþam olduðunda Sevgi’nin aðzýndan bir söz çýkabildi nihayet:
“Beni evime götür!”
evin önüne geldiklerinde, Sevgi usulca indi arabadan. Ceketini yerlere sürükleyerek bahçeyi geçti.
Çorabý yýrtýlmýþ, diz kapaklarý düþmekten çizilmiþ, ceketi çamur içinde, ayakkabýsýnýn bir teki kayýp, topallayarak, hiç arkasýna bakmadan içeri girdi.
iyi akþamlar
okumaya devammý
Elbette
Sayaçtan da görebilirsiniz.
![]()
Osman Demir Istanbul
170-171-172
Alp’in arkasýndan koþtuðunu bile bile onu dýþarýda býrakýp yüzüne kapattý kapýyý...
Bir müddet sýrtýný kapýya dayayýp aðladý. Sonra koþup odasýna kapandý. Aynanýn önüne durdu. Hali içler acýsýydý. Yüksek sesle konuþmaya baþladý aynadaki görüntüsüne:
“Sen kimsin be... kimsin!! Ne idüðü belirsiz bir besleme!! Ama bir gün piþman olacaksýn söylediklerine Mine haným!!!”
Melek haným olacaklarý baþtan biliyordu. Fatma hanýmla birlikte onun odasýndan gelen sesleri duymuþtu.
“Bir süre rahatsýz etmeyelim. Boþaltsýn içini” diyerek odaya koþturmak isteyen Fatma hanýmý engelledi.
Aradan saatler geçti. Ses seda kesildi içerde. Melek haným tekerlekli arabasýyla kapýya kadar gitti. Kapýyý týklattý:
“Girebilir miyim kýzým!?”
hiç ses gelmedi içerden. Fatma hanýmý çaðýrarak yanýna birlikte içeriye girdiler.
Onun yatakta yüzükoyun cansýz gibi yatýþýný görünce büyük bir korkuya kapýldý.
“Hemen bir doktor çaðýr Fatma!!” diye telaþla gönderdi onu ve “Sevgi!! Sevgiii!!!” diye onu sarstý.
Sevgi gözlerini açtý:
“Hayýr... doktor falan istemez. Korktuðun þeyi yapmadý. Çok istedim ama yapamadým.
Anne kýz kucaklaþtýlar.
Melek haným neler olduðunu bile sormaya gerek duymamýþtý...
Sevgi kapanmýþ dizlerine Melek annesinin hüngür hüngür aðlýyordu. Dünyasý yýkýlmýþ, ama Melek annesi devleþmiþti gözünde. Alp ise küçülmüþ de küçülmüþtü:
“Nasýl bana sahip çýkmaz ve beni servet avcýlýðýyla suçlayan ailesine karþý savunmak bir yana, aðzý kilitlenmiþ gibi durur karþýmda. Bir süre yuvada kalmýþ olmamý, bir þehit subay çocuðu olmam kapatacak bir deðer deðil mi Melek anne!! Nasýl insan bunlar... nasýl insan bunlar!!” diyerek aðlýyor ve onun baþýný okþayan Melek haným olmasa, ona verdiði söz olmasa ölmek geliyordu içinden...
Sevgi bütün göz yaþýný döküp bitirdikten sonra bir iki cümleyle özetledi Melek haným onun sorusunu:
“Bu bir sistem kýzým. O insanlar da bu sistemin ufak ufak parçalarý. Kimseyi suçlama. Alp de öyle... çocuða hiç kýzma! Dünya gerçekleri bunlar! Öðreniyor ve olgunlaþýyorsun. Bu duygular güçlü insanlara deðil yýkým, yaþama azmi için vitamin yerine geçer!”
Sevgi Melek hanýma verdiði sözünü tuttu. Daha daha azimli, daha olgun, ama hiç yüzü gülmeyen bir kýz olmuþtu sonunda.
Alp ise Sevgi’yi defalarca aramýþ, ama Sevgi her defasýnda onunla görüþmeyi reddetmiþti.
Bu ýsrarlar zamanla azaldý... telefonlar kesildi.
Uçak Paris'in üzerinde uçarken, Alp için yeni bir hayat baþlýyordu. Ailesi onu ikna etmiþ, yurt dýþýna göndermiþti.
Ýþte Paris ayaklarýnýn altýndaydý. Hava kararmýþtý. Yorgun sayýlýrdý. Iþýl ýþýl caddeler uzanýyordu önünde. Ama o dinlenmekten baþka bir þey düþünmüyordu. Bir otel adresi almýþtý Ýstanbul’dayken. Bir taksi çaðýrdý ve adresi þoföre verdi. O gece dinlenecek, annesinin öðütlerini yerine getirecekti.
O gece iyi bir uyku çekti. Ertesi gün ilk iþi ailesine uzunca bir mektup yazmak oldu. Paris'in çok pahalý olduðundan, bu yüzden de ona çok para göndermeleri gerektiðinden bahsetti.
Onlarýn sözünü tutmuþ, Sevgi’sinden ayrýlmýþ, buralara gelmiþti. Her þeyin bir bedeli vardý. Onlar da çeksin, ödesinlerdi.
Otelde kalmaya devam etti. Gündüzleri gezmeyle, geceleri de eðlenmeyle geçiriyordu. Paris tahmin ettiðinden de büyük ve çekici bir þehirdi. Hele kýzlarý, kadýnlarý... bir baþka güzeldi. Ama hiç birisi Sevgi’nin yerini tutamazdý.
Burayý çok beðenmiþti. Böyle giderse yüksek tahsilini de burada yapardý.
Kendi kafasýna göre birkaç Türk arkadaþ edindi önce. Baþýndan geçen, acý olayý yavaþ yavaþ unuttu. arkadaþlarýyla ucuz bir pansiyon buldu. Bu þekilde, barlara, pavyonlara daha çok para ayýrabilecekti.. arkadaþlarýndan kimi kimya, kimi mimar, kimi sosyoloji okuyordu. Onlarla buluþup, gecenin geç saatlerine kadar yiyor, içiyor, batakhaneleri dolaþýyorlardý. Annesinin öðüdünü dinliyor, Sevgi’yi unutmaya çalýþýyordu.
Aslýnda Sevgi’yi çoktan unutmuþ, ailesine karþý öyle görünmek iþine geliyordu.
Kendisiyle sürekli ilgilenen babasýna durmadan telefon ediyor, para istiyordu.
Bu avare yaþantýnýn sonunun nereye varacaðýný bilmiyordu.
Evden para çekmenin bir yolu da acýndýrýcý mektuplardan geçiyordu. Mektupta annesine, “öðütlerini harfiyen yerine getiriyorum. Günümü gün ediyor, Sevgi’yi unutuyorum kýymetli anneciðim(!)” diye yazýyordu.
Annesi de Alp’in her istediðini yerine getiriyordu.
Annesi Romen, babasý bir Ýngiliz olan Helen, Paris’te ki yüzlerce kýzlardan birisiydi. Konsomatristi. eðlence hayatýnda bayaðý tecrübeli olan Helen Alp’i tuzaðýna düþürmekte geç kalmadý. Toy bir delikanlýyý ayartmak hiç de zor deðildi.
Bundan sonra, bir çok geceleri beraber geçirdiler. Bazen gündüzleri de birlikte oluyorlardý. Tahsil Alp için ikinci planda kalmýþtý. Bütün saatlerini Helen’le geçiriyordu.
Büyüklerin sözü bir kere daha doðru çýkmýþ, çivi çiviyi sökmüþ, Helen Sevgi’yi unutturmuþtu.
Helen’le tanýþmalarýnýn üzerinden altý ay geçmiþti. Alp Paris’te hayatýný sürdürmekteydi. Günlerden bir gün annesine bir mektup yazdý:
“Sizden artýk, para, pul, hiçbir þey istemiyorum. burada bir þekilde hayatýmý kazanýyorum. Artýk kendime sizleri deðil, buradaki insanlarý aile olarak seçiyorum. Çünkü öz oðlunu göz göre göre bataklýða atan insanlara aile demem ben. Beni siz yaktýnýz. Ýstediðim tek þey beni unutmanýz. Yapacaðýnýz en akýllý hareket, kimseyi hor görmeyin bundan sonra. Þimdi sizin oðlunuz da ayný durumlara düþtü. Bu mektup size yazdýðým son mektubum. Bir daha göndermem. Benim için üzülmeyin. Çünkü, bu sonu siz hazýrladýnýz bana. Sonucuna katlanmalýsýnýz. Son bir defa ellerinizden öperim.
Alp.
iyi geceler
her zaman okuyoruz hocam sayenizde![]()
Aþký Ya Yaþarsýn Yada Yazarsýn...
Diyen Þair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaþayabildik...
Demiþ...
SaRýma LaRciverRt Ol...
173-174-
Ayþe Ana
Sevgi reddedilmenin ve unutulmanýn acýlarýný yaþarken dayanýlmaz hayat þartlarýna raðmen hayatýný barakada sürdüren Ayþe’nin baþýndan çok sýkýntýlar geçmiþti.
Gariple sokakta eskiler toplayarak çöp evde yaþýyorlardý. Ýþini kimsenin görmeyeceði sakin saatlerde yapýyor meydana çýkmak istemiyordu. O da Garip gibi her tarafýný sarýp sarmalýyor, meydana çýkmasýný engellemeye çalýþarak yaþýyordu.
Kendini öldürmeyi defalarca düþündü ve denemek istedi. Ama yapamadý. Kendinde güç kuvvet bulduðu zamanlar býrakýp barakada yaþamayý, her gün hasretleriyle yandýðý sevdiklerini aramak istedi ve her seferinde, kendini öldürmekten vazgeçtiði gibi, bundan da vazgeçti. Çocuðunun gözü önünde yaþamýþ olduðu utancý bir türlü silemiyor aklýndan, onlarýn yüzüne tekrar bakmayý ölümle bir sayýyordu.
Ayþe kendini sevdiklerini ölü bilmesinin daha hayýrlý olacaðýný düþünüp mutsuz yaþantýsýný sürdürürken Garip ve Çarýklý hayatlarýndan memnundular. Yoksulluktan, pislikten hiç rahatsýz olmuyorlardý. Ellerine geçeni temiz, pis demeden yiyorlar, erkek gibi birbirlerine aðýz dolusu küfretmekten bile zevk alýyorlardý. Barakanýn içindeki pisliklere çýplak ayaklarýyla basýyor, yemek artýklarýný bile hemen barakanýn önüne, çokluk da yerlerinden kalkmadan, içerden kapýnýn dýþýna savuruveriyorlardý. Ayþe kendine ayýrdýðý barakanýn temizlediði bir köþesinde hapismiþ gibi hissediyordu kendini.
Bu pis yaþantýlarýna raðmen, Ayþe’nin köþesine pislik atmamaya çalýþýyorlar, ona temizliðinden dolayý saygý duyuyorlardý. Hatta onun bu yaþantýdan kurtulabilmesi için ona öðüt veriyorlar, “sen kendine baþka bir yol bulsan, sen buraya göre deðilsin” diye onu sýkýþtýrýyorlardý.
Ayþe ise, onlarýn kendisini baþlarýndan atmak için olmadýðýna emin olduðu bu tür konuþmalarýndan sonra, genellikle düþünceye dalýyor ve en sonunda buradan daha iyi gizlenecek bir yer olamayacaðýna hükmedip, yaþantýsýný onlarla sürdürmeye karar veriyordu.
Herkes yerini iyi belirlemiþti. Garip ve Ayþe barakanýn hanýmefendileri, Çarýklý hizmetkar gibiydi. Zaman zaman durumundan þikayet etmesine raðmen Çarýklý yine de onlarýn hizmetinde olmaktan memnundu.
Bir gün, dondurucu soðukta yandaki dereden su getirmiþ olan Çarýklý, elleri soðuktan morarmýþ halde kovayý sobanýn yanýna yerleþtirirken, çay içen iki arkadaþýnýn durumunu görüp kendi haliyle karþýlaþtýrýnca patladý:
“Sevgili hanýmefendiler, her gün çay içmek moda oldu. Patlayýn inþallah!” diyerek ellerini ýsýttý biraz asýk suratla. Sonra çamaþýrlarý toplayýp, o soðukta derede yýkamaya gitti. Daha barakadan çýkarken aðza alýnmayacak küfürleri savurmaya baþlamýþtý.
Onun küfürlerine aldýrmayan Garip, “geçen kýþ bundan iyiydik. Hep lapa, bulgur çorbasý yerdik. Pazaryerindeki artýk sebzeler taze kalýyordu. Bu yýl artýklarýn hepsini don öldürüyor, ne yapsak acaba?” diyerek evin geçiminden sorumlu bir baba gibi kalkýp odanýn içinde dolaþmaya baþladý.
Barakanýn penceresi ýsý kaybý olmasýn diye her tarafý sýký sýkýya kapatýlmýþtý. Kýþ günlerinde gündüz bile gaz lambasý yakmak zorundaydýlar birbirlerinin yüzünü görmek için. Odanýn içinde bir beri bir öte düþünerek adýmlayan Garip’in gölgesi duvarda büyük bir bulut gibi gidip geliyordu.
Ayþe, bu gölgesi düþen insana, minnet duygularýný yineledi içinden. Çarýklý biraz önce küfretmesine raðmen o da Garip’in kendinden çok onlarý düþündüðünü biliyor ve onca eziyete bunun için katlanýyordu.
Karþýlýklý küfürden oluþan o akþam sohbeti bitip yataklarýna “yarýna çýkar mýyýz!” endiþesiyle yattýklarýnda herkes uyumuþ, Garip hala düþünüyordu.
Ertesi sabah erkenden kalktý. Cebindeki üç beþ kuruþla ekmek, biraz da zeytin almýþ dönmüþtü. Soðuktan diþleri takýr takýr birbirine vurarak açtý kapýyý. Uyandýrdý onlarý.
“Sobayý yakýn, öleceðim neredeyse. Size ekmek zeytin aldým.”
Babalarý eli dolu gelmiþ çocuk gibi sevindiler. Sobaya kaðýt, çul çaput doldurdular hemen ve kibriti çaldýlar. Çürümüþ sobanýn deliklerinden çýkan dumanlardan göz gözü görmez olmuþtu. Ayþe þiddetle öksürmeye baþladý. Çarýklý hiç oralý deðildi. Garip endiþeyle yüzüne baktý Ayþe’nin. Ýçinden, belki bin kez