Dünyada herþey için, medeniyet için, hayat için, baþarý
için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. Ýlim ve fennin
dýþýnda yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doðru
yoldan sapmaktýr. Yalnýz ilmin ve fenin yaþadýðýmýz her
dakikadaki safhalarýnýn geliþimini anlamak ve ilerlemeleri
zamanýnda takip etmek þarttýr. Bin, iki bin, binlerce yýl
önceki ilim ve fen lisanýnýn koyduðu kurallarý, þu kadar
bin yýl sonra bugün aynen uygulamaya kalkýþmak elbette ilim
ve fennin içinde bulunmak deðildir.
1924
Gözlerimizi kapayýp tek baþýmýza yaþadýðýmýzý düþünemeyiz.
Memleketimizi bir çember içine alýp dünya ile alakasýz yaþayamayýz...
Aksine yükselmiþ, ilerlemiþ, medeni bir millet olarak medeniyet
düzeyinin üzerinde yaþayacaðýz. Bu hayat ancak ilim ve fen
ile olur. Ýlim ve fen nerede ise oradan olacaðýz ve her
millet ferdinin kafasýna koyacaðýz. Ýlim ve fen için kayýt
ve þart yoktur.
1922
Gözlerimizi kapayýp tek baþýmýza yaþadýðýmýzý düþünemeyiz.
Memleketimizi bir çember içine alýp dünya ile alakasýz yaþayamayýz...
Aksine yükselmiþ, ilerlemiþ, medeni bir millet olarak medeniyet
düzeyinin üzerinde yaþayacaðýz. Bu hayat ancak ilim ve fen
ile olur. Ýlim ve fen nerede ise oradan olacaðýz ve her
millet ferdinin kafasýna koyacaðýz. Ýlim ve fen için kayýt
ve þart yoktur.
1922
Hiçbir tutarlý kanýta dayanmayan birtakým geleneklerin,
inanýþlarýn korunmasýnda ýsrar eden milletlerin ilerlemesi
çok güç olur; belki de hiç olmaz. Ýlerlemede geleneklerin
kayýt ve þartlarýný aþamayan milletler, hayatý, akla ve
gerçeklere uygun olarak göremez. Hayat felsefesini geniþ
bir açýdan gören milletlerin egemenliði ve boyunduruðu altýna
girmeye mahkumdur.
1922
Baþarýlý olmak için aydýn sýnýfla halkýn zihniyet ve hedefi
arasýnda doðal bir uyum saðlamak lazýmdýr. Yani aydýn sýnýfýn
halka telkin edeceði idealler, halkýn ruh ve vicdanýndan
alýnmýþ olmalýdýr.
1923
Halka yaklaþmak ve halkla kaynaþmak daha çok aydýnlara yöneltilen
bir vazifedir. Gençlerimiz ve aydýnlarýmýz niçin yürüdüklerini
ve ne yapacaklarýný önce kendi beyinlerinde iyice kararlaþtýrmalý,
onlarý halk tarafýndan iyice benimsenip kabul edilebilecek
bir hale getirmeli, onlarý ancak ondan sonra ortaya atmalýdýr.
1923
Taassup cahilliðe dayanýr. Bundan dolayý taassubu olan cahildir.
Ýlim mutlaka cahilliði yener, o halde halký aydýnlatmak
lazýmdýr.
1923
Bu millet ve memleket ilme, irfana çok muhtaç; tahsil yapmýþ,
diploma almýþ gelmiþ, olanlarý korumak kadar doðal ve lüzumlu
bir þey olmaktan baþka, parti parti eðitim ve öðretim görmek
için ilim ve fen almak için Avrupa'ya, Amerika'ya ve her
tarafa çocuklarýmýzý göndermeye mecburuz ve göndereceðiz.
Ýlim ve fen ve ihtisas nerede varsa, sanat nerede varsa
gidip, öðrenmeye mecburuz. Bu nedenle artýk himaye ok zayýf
kalýr. Bunun yerine mecburiyet geçerli olur.
1923
Ýlim ve özellikle sosyal bilimler dalýndaki iþlerde ben
emir vermem. Bu alanda isterim ki beni bilim adamlarý aydýnlatsýnlar.
Onun için siz kendi ilminize, irfanýnýza güveniyorsanýz,
bana söyleyiniz, sosyal ilimlerin güzel (yapýcý) yönlerini
gösteriniz, ben takip edeyim.
1923
Ben, manevî miras olarak hiç bir ayet, hiçbir dogma, hiçbir
donmuþ ve kalýplaþmýþ kural býrakmýyorum. Benim manevî mirasým
ilim ve akýldýr. Benden sonrakiler, bizim aþmak zorunda
olduðumuz çetin ve köklü zorluklar karþýsýnda, belki gayelere
tamamen eremediðimizi fakat asla taviz vermediðimizi, akýl
ve ilmi rehber edindiðimizi tasdik edeceklerdir
Aþký Ya Yaþarsýn Yada Yazarsýn...
Diyen Þair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaþayabildik...
Demiþ...
SaRýma LaRciverRt Ol...
Mustafa Kemal’in en önemli özelliklerinden birisi hayati boyunca bilim ve akilci düsünceye önem vermesi, çok okumasi ve arastirici bir yapiya sahip olmasidir. Gazi Mustafa Kemal “Insanlarin hayatina, faaliyetine hakim olan kuvvet yaratma ve icat kabiliyetidir” diyerek icat yapmanin ne kadar önemli olduguna isaret etmistir. Atatürk’ün özellikle tarih ve dil konusunda bir akademisyen gibi arastirmalar yapmasi ve tarihçileri ‘’Belgelere dayaniniz’’ diyerek uyarmasi ve ‘’Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve buldugumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmaliyiz’’diyerek yol göstermesionun ne kadar objektif ve akilci bir düsünce yapisinda oldugunu gösterir. O, Türk Tarih Kurultayi’na gönderilen bildirileri bir akademisyen gibi incelemis ve üzerlerine notlar düsmüstür. Atatürk’ün sofrasi da bir bilim akademisi özelligini korumus, sofrada bulunan kara tahtada dil ve tarih sorunlarina çözümler üretilmistir. Atatürk, ‘’Türk Tarihinin Ana Hatlari’’ kitabi yazilirken tartismalar yaptigi bilim adamlarina ‘’Sizlerle yaptigim bu ilmi konusmalar benim ruhumun gidasidir.’’ Diyebilen bir insandir. O nedenle Herbert Melzig, Atatürk’e ‘’Çankaya Düsünürü’’ demistir. Atatürk’ün önemli bir düsün adami olduðu çogu zaman gözden kaçmiþtir.
Aþký Ya Yaþarsýn Yada Yazarsýn...
Diyen Þair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaþayabildik...
Demiþ...
SaRýma LaRciverRt Ol...
Atatürk bilimin insan yaþamýndaki önemli yerini Özgürlük Savaþýmýzýn sona ermesi sýralarýndan baþlayarak hemen her vesile ile tekrarlamýþ, vurgulamýþtýr. 22 Ekim 1922’de Bursa’da yaptýðý bir konuþmada, Atatürk, Türkçe'si biraz sadeleþtirilmiþ þekliyle þöyle demiþtir :
Yurdumuzun en bayýndýr, en gözalýcý, en güzel yerlerini üç buçuk yýl kirli ayaklarýyla çiðneyen düþmaný maðlup eden zaferin sýrrý nedir? Ordularýn sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kýlavuz edinilmesindedir. Milletimizin siyasi ve içtimai hayatý ile ulusumuzun düþünümsel eðitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktýr. Türk milleti, Türk sanatý, Türk ekonomisi, Türk þiiri ile edebiyatý okul sayesinde ve okulun vereceði bilim ve fen sayesinde bütün olaðanüstü incelikleri ve güzellikleriyle oluþup geliþecektir.
Ayný yýlýn 27 Ekim günü de, yine Bursa’da, Atatürk þunlarý söylüyor :
Hiçbir mantýki kanýta dayanmaksýzýn birtakým geleneklere ve inançlara baðlý kalmakta ýsrar eden milletlerin geliþmesi çok güç olur ve belki de hiç gerçekleþmez. Geliþim yolunda baðlarý koparamayan ve engelleri aþamayan uluslar akla uygun düþen ve gereksemelere ayak uydurabilen bir zihniyetle hayata bakamazlar. Bunlar engin hayat felsefelerine sahip baþka milletlerin egemenliði altýna girip onlarýn tutsaðý olmaktan kurtulamazlar.
30 Aðustos 1924 günü Atatürk Dumlupýnar’da yaptýðý konuþmada da þöyle diyor :
Yaþamanýn þartý uygarlýk yolunda yürümek ve baþarýya ulaþmaktýr. Bu yol üzerinde ilerlemeyi deðil de geriye baðlýlýðý benimseyenler, böyle bir bilgisizlik ve gaflette bulunanlar, evrensel uygarlýðýn coþup gelen seli altýnda bir gün boðulmaya mahkumdurlar.
Yine ayný konuþmasýnda Atatürk þunlarý söylüyor :
Uygarlýðýn yeni buluþlarýnýn ve fennin harikalarýnýn cihaný deðiþmeden deðiþmeye sürükleyip durduðu bir devirde yüzyýllarýn eskittiði köhne zihniyetlerle, geçmiþe kölecesine baðlýlýkla varlýðýmýzý sürdürmemiz mümkün deðildir.
Atatürk’ün “hayatta en hakiki mürþit ilimdir” kýsaltýlmýþ þekliyle yaygýnca bilinen sözünün tam metni ise aynen þöyledir :
Dünyada her þey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için, en hakiki mürþit ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürþit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Yalnýz, ilim ve fennin yaþadýðýmýz her dakikadaki safhalarýnýn tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatýný zamanýnda takip eylemek þarttýr.
Bilindiði üzere “ilim” sözcüðünün anlamý, mana kapsamý, gayet geniþtir. Hatta aslý Arapça olan bu sözcüðün, Osmanlýca’daki kullanýþýyla, günümüzde artýk yaygýnlaþmýþ olan bilim sözcüðünden daha geniþ anlamlý olduðunu söyleyebiliriz. Fen, ise temel bilimler, yani matematik, astronomi, fizik, kimya, ve tabiî bilimler anlamýna gelir. Liselerimize iliþkin olarak “fen kolu” ve üniversitelerimize iliþkin olarak “fen fakültesi” terimlerimiz bunu açýkça gösteriyor. Demek ki kýlavuzluðunda yürünmesini Atatürk’ün öðütlediði bilim þümullü ve geniþ kapsamlý bir bilimdir. Topluma ve insana iliþkin her türlü dizgeli bilgi ve bilimsel çalýþmayý içermek durumundadýr. Fakat, ayrýca, bilimler arasýnda temel bilimlere, matematiðe ve doðaya iliþkin bilimlere, burada özellikle iþaret edilmektedir.
Bilimin insan yaþamýndaki en gerçek yol gösterici olduðuna dikkatimizi çektiðine göre, demek ki Atatürk bilimden baþka gerçek yol göstericilerimizin de bulunduðunu kabul etmiþ olmaktadýr. Oysa, bu cümlesinin hemen arkasýndan, bilim ile fennin dýþýnda mürþit aramanýn, bunlarý dýþta býrakan kýlavuzlar peþinde yürümenin, dünyadan habersizlik, bilgisizlik, ve sapýklýk demek olacaðýný vurgulayarak ifade etmektedir.
Demek oluyor ki, Atatürk, burada bilim dýþýnda kýlavuzlarýmýz olsa da, bunlarýn bilimle baðdaþabilen, bilim anlayýþýna ters düþmeyen, yol göstericiler olmalarý gerektiðine kesin bir dille iþaret etmek ihtiyacýný duymuþtur. Baþka bir ifade ile, Atatürk, en baþta kesinlikle bilim gelmek þartýyla, diðer birtakým gerçek kýlavuzlarýmýzýn da bulunduðunu, fakat bunlarýn bilim yöntem ve kurallarýndan pay alabilen ve bilim kadar olmasa da, yine de az çok dizgilileþmiþ, özgünleþmiþ durumda bulunan bilgi ve gözlemlerimiz olduðuna, yahut da bunlarýn, örneðin aklýmýz ve tecrübelerimiz gibi, bilimi oluþturan temel öðeler arasýnda yer almalarý gerektiðine isabetle parmak basmýþ oluyor.
Ýcraât, eylem, daima bir karara ulaþmayý gerektirir. Toplumun çeþitli sorunlarýna iliþkin olarak, yönetici ve iþadamýnýn, ister istemez, belli evrelerde ve zaman zaman, yeterli bilgiye sahip olmaksýzýn da kendine bir davranýþ yolu, eylem doðrultusu belirlemesi, yeðlemesi gerekir. Bu nedenle, bilimin ancak zayýf ýþýklarýndan pay alabilen çeþitli alanlarda ve konularda aklýmýzdan, saðduyumuzdan ve kamu anlayýþýnýn bize göstereceði yollardan yararlanmak zorunluluðu vardýr. Ancak, bunlar, bilimsel sýnamalarla deðerlendirilebilecek mahiyette veya nitelikte olmadýklarý zaman bile, ayrýntý bilgisinden ve bilimsel düþence ve zihniyet örneklerinden esinlendikleri ya da bunlarýn yardýmýna dayandýklarý oranda, bize daha faydalý olabilirler. Demek ki aslýnda, baþka gerçek kýlavuzlarýmýzda bulunmasýna raðmen, yine de bilim tek gerçek kýlavuzumuz, en gerçek yol göstericimiz olmuþ oluyor.
Büyük Atatürk Türk ulusu için gerek maddesel ve gerekse dinsel, yani manevi alanlarda baðýmsýzlýk, seçkinlik ve üstünlük saðlamak ve Türk milletini yüceltmek yolunda çeþitli doðrultularda çaplý bir takým süreçleri harekete getirmiþ, hepimizin iyi bildiðimiz kalburüstü devrimlerini gerçekleþtirmek için azimli giriþimlerde bulunmuþtur. Atatürk bu devrim ve reformlarýnda hep aklýn kýlavuzluðu altýnda ve geçmiþte ki uzun tecrübelere, tarihsel yaþantýlarýmýza dayanan saðlam bilgi ýþýðýnda yürünmesi temel ilkesini her zaman için etkin ölçüde baþatlý tutmaya özen göstermiþtir.
Bir yandan da, ulu önderimiz, temelsiz ve bâtýl düþünce ve inançlarla, muska, efsun ve üfürükçülük gibi ilkel ve çaðdýþý davranýþ ve uygulamalarla dizgeli ve yoðun bir mücadeleye giriþmiþ, ayrýca, üniversite inkýlâbý ya da reformu ile yüksek öðretim kurumlarýmýzda bilimsel araþtýrmayý canlý bir süreç durumuna yükseltme tutumunun benimsenip edimselleþmesine doðru yakýn tarihimizdeki en etkili adýmýn atýlmasýnda önayak olmuþ, böylece de yurdumuzda bilimin ve bilim zihniyetinin zafer yollarýný açmýþtýr.
Yukarýda aktarýlan sözlerinin, kendisinden yapýlan alýntýlarýn, hepsinde Atatürk’ün bilim ile uygarlýk arasýnda yakýn iliþki kurduðuna ve her ikisini de dinamik yönleriyle vurgulamaya özen gösterdiðine tanýklýk ediliyor. Batýlýlaþma teþebbüsümüzde en büyük güçlüðü doðuran bir sorun, örnek alýnmýþ olan Batýnýn büyük devingenliði, kendi kendini geride býrakma vasfý idi. Atatürk uygarlýðýn temeline bilimi koymakta ve Batý uygarlýðýnýn dinamizmini, esas itibariyle bilimden ve bilimin sýnýrsýz geliþme yeteneðinden aldýðýna inanmaktadýr.
Ayrýca megabilim.com sitesinde konu ile ilgili bir döküman bulunmakta:
Atatürk'ün Bilim ve Teknik Anlayýþý
Azgeliþmiþ ülkeleri niteleyen temel göstergelerden biri de eðitim eksikliði ve okuma-yazma bilenlerin toplam nüfustaki oranýnýn düþüklüðüdür. Geliþmiþ ve kalkýnmýþ ülkelerde bu oranýn yükseldiði, hatta yüzde yüze vardýðý görülmektedir. Ekonomik kalkýnma ile eðitim arasýndaki iliþki açýk ve kesindir.
Atatürk'ün eðitime verdiði önem yanýnda asýl dikkati çeken özellik, eðitimin ekonomik kalkýnmaya olan olumlu ve vazgeçilmez etkisini ýsrarla belirtmesidir.
Altyapý ve eðitimin ekonomik kalkýnmadaki temel rolleri için halkýn da özlem ve isteðini katarak þöyle der: "Halk ve köylüler, beni her yerde þu iki sözle uyardýlar: Yol ve okul." (1924)
Kendi yüksek kiþiliðinin uyandýracaðý etkiyi düþünerek, çevresindekilere, eðitime verdiði önemi göstermek için, kiþisel bir özlem biçiminde zaman zaman þunlarý söyler: "Eðer Cumhurbaþkaný olmasam, Milli Eðitim Bakanlýðýný almak isterdim."
Okuma-yazma oranýnýn düþük olmasý, Atatürk'ün gözünde ayýptýr, utanç vericidir: "Düþününüz ki, bu ulusun, bu sosyal topluluðun yüzde onu, yirmisi, okuma-yazma bilir, yüzde sekseni, doksaný bilmezse, bu ayýptýr. Bundan insan olarak utanmak gerekir."
Ulusun geri kalmýþlýðýný yaratan nedenler arasýnda eðitim en önemlilerinden biridir: "Þimdiye dek izlenen eðitim ve öðretim yöntemlerinin ulusumuzun gerileme tarihinde en önemli bir neden olduðu kanýsýndayým."
Aþký Ya Yaþarsýn Yada Yazarsýn...
Diyen Þair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaþayabildik...
Demiþ...
SaRýma LaRciverRt Ol...
Eðitimden beklenen nedir?. "Eðitimdir ki bir ulusu ya özgür, baðýmsýz, onurlu, yüksek bir topluluk biçiminde yaþatýr ya da bir ulusu tutsaklýk ve yoksulluða götürür." Çünkü: "Eðitimde hýzla yüksek bir düzeye çýkacak bir ulusun yaþam savaþýmýnda maddi ve manevi bütün güçlerinin artacaðý kesindir." (1928)
Ulusun kalkýnmasýnda bu denli önem taþýyan eðitimin temel nitelikleri nasýl olmalýdýr?. "Eðitim iþlerinde kesinlikle zafere ulaþmak gerekir. Bir ulusun gerçek kurtuluþu ancak bu yolla olur. Bu zaferin saðlanmasý için hepimizin tek can ve tek düþünce olarak özlü bir program üzerinde çalýþmasý gerekir. Bence bu programýn özlü noktalarý ikidir: 1-Sosyal hayatýmýzýn gereksinmesine uygun olmasý; 2-Yüzyýlýn gereklerine uymasý." (1922)
Yaþamýnýn sonlarýna dek bu görüþünü sürdürür: "Büyük davamýz, en uygar ve en gönençli ulus olarak varlýðýmýzý yükseltmektir. Bu, yalnýz kurumlarýnda deðil, düþüncelerinde de temelli bir devrim yapmýþ olan büyük Türk ulusunun dinamik idealidir. Bu ideali en kýsa zamanda baþarmak, düþünce ve atýlýmý beraber yürütmek zorundayýz. Bu giriþimde baþarý, ancak süreli bir planla ve en akýlcý çalýþmakla mümkün olur. Bu nedenle, okuma yazma bilmeyen tek vatandaþ býrakmamak, ülkenin büyük kalkýnma savaþýnýn ve yeni çatýsýnýn istediði teknik elemanlarý yetiþtirmek, ülke davalarýnýn ideolojisini anlayacak, anlatacak, kuþaktan kuþaða yaþatacak kiþi ve kurumlarý yaratmak; iþte bu önemli ilkeleri en kýsa zamanda saðlamak; Eðitim Bakanlýðýnýn üzerine aldýðý büyük ve aðýr zorunluluklardýr." (1937)
Bu ilkelerin daima canlý tutulmasýný isteyen ve bunun, üniversitelerin ve yüksek okullarýn baþlýca görevleri olduðunu belirten Atatürk, yukarýda belirtilen ve iki ana temel noktaya dayandýrdýðý eðitimin yöntem ve içeriðini da açýklar: "Bir yandan bilgisizliði ortadan kaldýrmaya uðraþýrken bir yandan da ülke çocuðunu toplumsal ve iktisadi yaþamda eylemli biçimde etkili ve verimli kýlabilmek için zorunlu olan ilk bilgileri uygulamalý bir biçimde vermek yolu, eðitimimizin temelini oluþturmalýdýr. Orta öðretimde de eðitim ve öðretim yolunun çalýþmalý ve uygulamalý olmasý kesin bir koþuldur. Kadýnlarýmýzýn da benzer öðretim derecesinden geçerek yetiþmelerine önem verilecektir." (1922)
Eðitimin uygulamalý olmasý ve eðitim gören kýz ve erkeklerin beceri sahibi kýlýnmasý daima ön plandadýr: "Erkek ve kýz çocuklarýmýzýn ayný biçimde bütün öðretim derecelerindeki eðitim ve öðretimlerinin çalýþmalý olmasý önemlidir. Ülke evladý, her öðretim derecesinde ekonomik hayatta etken, etkili ve baþarýlý olacak biçimde donatýlmalýdýr." (1924)
Bilindiði gibi, hýzlý bir ekonomik geliþme ve kalkýnmanýn gerçekleþmesiyle özellikle orta öðretim yapýsýnda mesleki ve teknik eðitimin aðýr basmasý arasýnda çok sýký bir baðýntý vardýr. Yukarýdaki sözlerde, bu sýký baðýntýnýn ýsrarla vurgulanmasý, gerçekten ilginçtir.
Öðrenci, tek baþýna bir anlam taþýmaz. Öðrencinin yetiþtirilmesi için öðreticiye gereksinme vardýr. Öðrenci-öðretici bir bütünün unsurlarýdýr. Öðretmenliðin, "ilerlemeye ve herhalde gönenç saðlanmasýna uygun bir meslek haline" konulmasýný isteyen Atatürk'ün vardýðý yargý önemli boyutlara ulaþmaktadýr: "Uluslarý kurtaranlar yalnýz ve ancak öðretmenlerdir. Öðretmenden, eðiticiden yoksun bir ulus, henüz ulus adýný almak yeteneðini kazanmamýþtýr."
Ekonomik geliþme ve kalkýnma düzeyi ülkenin sahip olduðu ve kullanabildiði bilimsel teknik geliþme ile ilgilidir. Teknik geliþmelerin kaynaðý bilimsel geliþmelerdir. Bu nedenle, belirli bir düzeye ulaþan bilimsel geliþme, hangi ülkede olursa olsun, daima ayný sonucu vermekte, ayný teknik buluþu çýkartmaktadýr. Teknik buluþlar, kesinlikle rastlantýya baðlý deðildir. Birbirlerine yakýn veya eþit bilimsel düzeye varan ülkelerin, ayný zamanda ayný buluþu gerçekleþtirmeleri olayý, oldukça sýk görülen bir durumdur.
Bilimsel geliþmenin teknik geliþmeyi doðurduktan sonra ekonomik geliþme ve kalkýnmanýn ortaya çýkabileceði görüþü yaygýndýr. Ünlü iktisatçýlardan Colin Clark ve Jean Fourastie, ekonomik geliþme ve kalkýnmada en büyük itici gücün teknik geliþme olduðunu ve ülkelerin hangi düzeyde olduklarýnýn buna göre belirlendiðini, “üç sektör” adý altýnda ortaya koymuþlardýr. Çalýþan nüfusun %80’e yaklaþan bölümü tarým kesiminde yer alan, diðer sanayi ve hizmet kesimlerinin %10’luk paylarýný barýndýran bir ülke, tipik azgeliþmiþ bir ülkedir. Teknik geliþmenin uygulanmasýyla çalýþan nüfus, ilk olarak sanayi kesimine tranfer olmakta ve daha sonra üçüncü sektörde toplanmaktadýr. Bu doðrultudaki geliþmelerle, gelecek yüzyýllarýn ulusal ekonomilerinde, çalýþan nüfusun %80’i üçüncü sektörde yer alacaktýr. Günümüz ülkelerini, böylece sektörlerin barýndýrdýklarý çalýþan nüfus oranlarýna göre azgeliþmiþ, oldukça geliþmiþ ve ileri geliþmiþ ekonomiler olarak sýnýflayabiliriz.
Bilim ve tekniðin önemli etkisini, ekonomik sistemlerin yapýlarýnda da bulabiliriz. Uygulama alanýnda her iki sistemin ortak noktalarýný belirlemek mümkünse de, teorik planda iki büyük sistemin ortak nokta olarak baðdaþtýrýlmasýna, yalnýz bir istisna dýþýnda, olanak yoktur. Ýleri bir teknik ve makineleþmeyi kullanmak, her iki sistemin benimsediði ve teorik planda kendini gösteren tek ortak noktadýr.
Bütün bu anýmsatmalar, bilim ve tekniðin ülke kalkýnmasýndaki belirleyici rolünü ortaya koyarken, ayný zamanda evrensel niteliðini de açýklar.
Atatürk'te temel kural ve amaç, çaðdaþ olmaktýr. Bunun da yolu bilim ve teknikten geçer: "Dünyada herþey için, uygarlýk için, hayat için, baþarý için en gerçek yol gösterici bilimdir, tekniktir."
Üçbuçuk yýl süren baðýmsýzlýk savaþýndan sonra, artýk hep bu alanlarda çalýþmayý, kafalarý hep bunlara yormayý önerir: "Üçbuçuk yýl süren bu mücadeleden sonra bilim bakýmýndan, eðitim bakýmýndan mücadelelerimize devam edeceðiz. Fabrikacý olacaðýz, sanatçý olacaðýz. Bundan sonra anlayýþýmýzý hep buna bütünüyle verelim." (1922)
"Ulusumuzun siyasal, sosyal hayatýnda, ulusumuzun düþünce eðitiminde yol göstericimiz bilim ve teknik olacaktýr. Gözlerimizi kapayýp tek baþýmýza yaþadýðýmýzý varsayamayýz. Ülkemizi bir çember içine alýp dünya ile ilgisiz yaþayamayýz. Bilim ve teknik nerede ise oradan alacaðýz ve herkesin kafasýna koyacaðýz. Bilim ve teknik için kayýt ve þart yoktur." (1922)
Celal Bayar, kurduðu ilk hükümet programýnda Atatürk'ün "ekonomik iþlerde parolasýnýn en ileri teknikle ve en verimli þekilde çalýþma" olduðunu özenle belirtir. Bu konuda kesin kararlýdýr: "Ulus, bugünkü uygar uluslarýn yaþam düzeyi ve araçlarýný, içerik ve biçim açýsýndan, olduðu gibi kabul etmeye kesin olarak karar vermiþtir." (1925)
Hangi uluslar uygardýr?. Doðu mu?, Batý mý?
"Doðunun uygarlýk anlayýþý, maddi, manevi dünya olaylarýný din görüþüyle deðerlendiriyordu. Bu uygarlýk kavramý yaþadýkça, kalkýnma ve refah saðlanamazdý."
Uluslar ayrý olmasýna karþýn, uygarlýk dünyasý birdir. Bu dünyaya katýlmak, bu uygarlýk alanýnda yaþamak gerekir. Öyleyse: "Uygarlýða girmeyi arzulayýp Batý'ya yönelmemiþ bir ulus gösterilemez."
Bütün bu sözlerde, iki büyük özelliði saptamak olanaklýdýr: Birincisi, çaðdaþ olmak, çaðdaþ uygarlýk düzeyine ulaþmaktýr. Devrin uygarlýk dünyasý batýdýr. Ancak, burada bir noktanýn aydýnlanmasý gerekir. Atatürk, batýcý deðildi. Amaçladýðý çaðdaþ uygarlýktý. Batýyý uygar dünya olarak benimsemesi nedeniyle kimi kiþilerin kendisini batýcý olarak yorumlasý, bu önemli özelliðin gözden kaçmasýnýn bir sonucudur.
Ýkinci özellik ise, "uygar uluslarýn yaþam düzeyi ve araçlarýný, içerik ve biçim açýsýndan olduðu gibi kabul etmeye" kesin kararlý olduðunu söylerken, gerçekleþtireceði çeþitli devrimlerin ilk belirtilerini de vermiþ olmasýdýr.
Atatürk'ün çalýþma yöntemi yakýndan incelendiðinde, uzun bir ön çalýþmadan sonra sorunun olgunlaþtýrýldýðý ve son aþamada da radikal niteliði aðýr basan bir çözüm yoluna varýldýðý görülmektedir.
Atatürk'ün en belirgin niteliklerinden biri, belki de birincisi gerçekçiliðidir. Yalnýz bu gerçekçiliði, sadece belirli bir durumun olanaklarý ve koþullarý için geçerli deðildir. Zaman unsurunu da devreye sokmakta, zaman dilimlerine yayýlarak davranýþ ve tutumunu yönlendirmektedir. Bu bakýmdan, Atatürk'ü, temelinde gerçekçilik yatan fakat kapsamý daha geniþ olan bir "zamanlama ustasý" olarak nitelemek, tam anlamýyla yerine oturmuþ bir saptama sayýlabilir.
Bu konuda, yýllar sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coðrafya Fakültesi'nde verdiði konferansta Ýsmet Ýnönü çok net deyiþlerle þöyle konuþur (1960): "Atatürk'ün ekonomik alanda devrim yolu ile hiçbir zorlamada bulunmadýðýný açýkça ilan etmek isterim. Bu zorlama yapmamak, rastlantý deðil, özenin sonucudur. Atatürk'ün hemen gerçekleþtirilecek iþlerle, geliþmesi zamana býrakýlacak iþler arasýnda uyumlu bir ayýrma yapabilmesinin sonucudur."
Atatürk'ün kiþiliðini oluþturan bu belirgin nitelik, gerçekçiliðidir. Bütün yaþamý boyunca, hiçbir zaman sürprize oynamamýþtýr. Üniversite reformunda da böyle olmuþ çalýþma yöntemi ve kiþiliðini oluþturan temel niteliði, bütünüyle sergilenmiþtir. Üniversite kanununun ani gibi gözüken bir gece de çýkmasý, aslýnda uzun ön çalýþmalarýn sonucudur. Bir acelecilik ve yüzeysellik yoktur. Þöyle ki;
-1924 yýlýnda Muallimler Kurultayý'nýn toplanmasý, tüm eðitim ve öðretime verilecek aðýrlýklý önemin ilk belirtisidir.
-1923 yýlýnýn Þubat ayýnda Ýzmir'de toplanan Türkiye Ýktisat Kongresinin aldýðý kararlar içinde bulunan dýþarýya öðrenci gönderilmesi, uygulanmaya konmuþtur.
-Dýþarýdan öðretim üyesi getirilmiþ ve üniversite konusunda inceleme ve araþtýrmalar yaptýrýlmýþtýr.
-Ýstanbul Edebiyat Fakültesinin "fahri profesörlük" tercihine yazdýðý teþekkür mektubunda, Atatürk, "Darülfünün Edebiyat Medresesi" adýný taþýmasýna raðmen "fakülte" deyimini anlamlý biçimde iki defa kullanmýþtýr.
-Ve yine çok anlamlý olarak, o yýlký bütçeye, "Darülfünun" için þartlý ödenek konmuþtur.
Üniversite reformu, böylece geçmiþ tecrübelerin, çaðdaþ eðilimlerin ve gerçekçilikten kaynaklanan geniþ kapsamlý bilim anlayýþýnýn bir sentezi olarak yapýlmýþ ve bir gecede uygulanmasýna geçilmiþtir.
Aþký Ya Yaþarsýn Yada Yazarsýn...
Diyen Þair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaþayabildik...
Demiþ...
SaRýma LaRciverRt Ol...