Nizip’te bir müddet kalıp ta onu tanımayan yoktur. Zaten doğma büyüme Nizipli olan herkes onunla bir şekilde temas kurmuştur.Bir insan düşünün ki, sabah evinden çıkıp işine giderken, tanıdık tanımadık herkese selam versin. Yüzünde tebessümler eksik olmasın. Bunun üzerine bir de selam verip, hayır dualar sunarken de müsafaha yapsın. Böyle kaç insan vardır yeryüzünde?..İnsanın insanın kurdu olduğu, tanıdıkların birbirini görmezlikten geldiği, selamın sabahın unutulduğu günümüzde, bir insan, belki günde en az beş yüz-bin insanın elini sıksın. Sabah sabah tebessümler sunsun. Kalpten gelen muhabbet esintilerini sunsun. Güleryüz göstersin!Yok yok, çok az bulunur böyleleri.Günümüz insanı, bedava olan bu güzellikleri bile bir çıkara, ranta çevirmenin yollarını arar ve çoğu zaman da bulur.Ama Yaşar Usta, Ayakkabıcı Yaşar Usta veya diğer adıyla Kaynakçı Yaşar Usta farklı.O sanki eski zaman dervişlerinden.Eski devirlerden ışınlanmış da aramıza düşmüş. Düşmüş ama halini hiç de yadırgamamış ve bozulmamış gibi…
YAŞAR USTA’NIN EVİNDE
Bir Pazar ikindisinde kendisiyle biraz sohbet etmek üzere evine gittiğimde gayrı ihtiyari tebessüm ediyordum. Ya bana öyle geliyordu, ya da gerçekten de, tebessüm ediyordum. Sadece ben mi, Yaşar Usta da zaten kapıdan görünür görünmez hemen tebessümle karşıladı bizi.-Buyrun, hoş geldiniz!-Hoş bulduk Yaşar Abi.Sobanın ısıttığı eve kendi sıcaklığını da vermiş, belli.-Yaşar Usta seni biraz yakından tanıyalım. Kimsin, kimlerdensin?Ciddi bir tavır takınarak ama gülümsemesi dudaklarında, mahcubiyet içerisinde cevap verdi.-Ben 1940 yılında Nizip’te doğdum. Aslen Nizipliyim. Babam, Hacı İsmail oğlu Abdulhannan’dır. 1997’de vefat etti. Biz beş kardeşiz. Üçü oğlan ikisi kız. Benim de beş kızım var.-Allah bağışlasın.-Cümle Ümmeti Muhammed’inkini…Yaşar Usta kendinden fazla bahsetmek istemiyordu. Sustu.-Yaşar Usta, biz çocukluğumuzdan beri seni kaynak ustası olarak biliriz. Ayakkabılarımıza az yama yapmadınız. Ocağın üzerine yerleştirdiğiniz ve sapları bezlerle sarılmış demirler gözümüzün önünden hiç gitmez. Bu iş nasıl başladı? Ne kadar yaptınız bu işi?-Ben Uzun Çarşı’da tam 36 yıl ayakkabıcılık ve kaynakçılık yaptım. Eskiden yemeniler vardı bilirsiniz. Bir yemenici ustasının yanına çırak olarak girdim. Askere kadar yanında çalıştım. Askerlik dönüşü ben kendime bir ayakkabıcı dükkanı açtım. Ancak o sırada lastik ayakkabılar çıktı. Bırakın kundurayı, yemeniyi, herkes lastik ayakkabı bile alamazdı. Zamanla lastikler çoğalınca, bunların tamir işi ortaya çıktı. Ve ben de kaynak işine böylece başlamış oldum.-Yeriniz tarihi bedestenin girişindeydi? -Evet uzun müddet orada çalıştım.-Orası yıkılınca ayrılmak zorunda kaldınız. Peki müşterileriniz en çok hangi yaş gurubundandı?-Aslında her yaş gurubundan ve her yerden insanlar gelirdi. Çocuğu, genci, köylüsü, şehirlisi. Ama daha çok gariban insanlar, özellikle de çocuklar ve kızlar…-Memnun muydunuz o günlerinizden?-Allah’a hamdolsun, biz insanlara bir hizmet vermeğe çalıştık. Vatana, millete, fakirlere yardımcı olduk. Nizipliler bizi sevdi, biz de Niziplileri sevdik.
TEBESSÜM
-Bu güleryüzünüz nerden geliyor Yaşar Abi? Herkes bunu yapamıyor.-Bu bana Allah’ın lutfudur. İslam ahlakının bir sonucudur. Siz daha iyi bilirsiniz, Peygamber Efendimiz, “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” Buyuruyor. Bu da, O’nun ahlakının bir parçasıdır. Biz Allah’ı, Peygamberi seversek, o da rahmetini üzerimize yağdırır, bizi sever ve sevdirir.-Yaşar Abi, Allah Resulü’nün bir hadisi var bilirsiniz: “Mü’minin mü’mine tebessümü, bir sadakadır.” Buyuruyor. Ama maalesef biz gülmeyi unuttuk, etrafımıza güzel, müsbet enerji vermeyi terk ettik. Oysa bu iş o kadar zor olmasa gerek. Çünkü para pul gerekmiyor… Ama siz bize bunun ne kadar güzel olduğunu, gerekli olduğunu hep hatırlatıyorsunuz.
MUSAFAHA
Yaşar Usta’nın bir önemli özelliği de gördüğü insanlarla musafaha etmesidir.İnsanları rahatsız etmeyen bir tavırla, mutevazı bir şekilde sabah evinden çıkınca, yolda rastladığı insanlara, açık olan işyerlerinde çalışanlara uğrar, selam verir, hayırlı günler/işler diler, yoluna devam ederdi. Zaten çoğu kimse, onun gelmesini değil, gelmemesini yadırgardı. Gelmeyince kaygılanırdı. “Acaba Yaşar Usta hala niçin gelmedi?” diye.O da bunu bildiğinden kolay kolay aksatmazdı.-Bunu her sabah yapar mıydın Yaşar Usta?-Evet her sabah yapardım. Evden çıkar çıkmaz, insanlara selam verir, onlarla müsafaha ederdim.-Herkese mi?-Herkese… Tanıdık olsun olmasın herkese…-Tepki veren olmaz mıydı?-İnsanlar memnun olurdu. Birbirimize dua ederdik. Hatta bir seferinde, sarhoş birine rastladım. Nasılsa selam vermedim. O adam bana seslendi: “Yaşar Usta! Bana selam ver!” ben duygulandım tabi ve ona da selam verdim.-Şimdi nasıl durum?-Şimdi de selam veriyor, musafahalaşıyorum ama, nüfus çoğaldı, insanların çoğunu tanımıyorum. Ben yine de devam etmeye çalışıyorum. Ancak üzülerek söyleyeyim, selam verince bana tuhaf tuhaf bakan insanlar çoğaldı.-Peki son bir soru sorayım: Buna niçin önem veriyorsun Yaşar Abi?-Ümmeti Muhammed’e olan sevgimle musafaha ederim. Onları bağrıma basmak isterim. Müslümanlar bir vücudun parçaları gibidir. Birbirimizi sevmeli, bağrımıza basmalıyız. “İnsanın eti yenilmez, gönü (derisi) giyilmez.” İnsana ancak sevgi, hürmet, tatlılık ve iyilik yapılır…Dedik ya Yaşar Usta bir eski zaman dervişi.Yanında kaldığımız zaman zarfında, hep güzellik ve tevazu gördük.Kendisinin dediği gibi, insanlara sevgi, iyilik ve hürmet yaraşır.Bizden de sonsuz sevgi, saygı, hürmet ve selamlar Yaşar Abi.Allah ömrünü hayırlı ve uzun etsin.