Yeni nesil onu pek tanımaz. Çoğu değerini bilmediği, tanımadığı gibi.
Ama o bir derya. İlim deryası.
Gerçek bir âlim, âlim değil allâme…
Sadece âlim değil, mütevazı hayatıyla sade yaşayan, samimi, bildikleriyle amel etmeye çalışan bir âlim.
Öğrendikleri onu asla kibir ve gurura sevk etmemiş. Tam bir tevazu abidesi.
Herkesle konuşan, herkesi dinleyen, çocuk olsun yaşlı olsun değer veren, gençlerle iletişim kurmada sorunsuz bir âlim.
Ömrünün en verimli, bereketli dönemini Nizip’imize adayan bir âlim.
Müftülük yaptığı yıllar boyunca sadece masa başında oturmayan halkın içinde olan, pek çok şehir ve köy camisinin yapılmasına destek olan, talebe faaliyetlerine önem veren, ders veren, Nizip İmam-Hatip Lisesi’nin gelişmesinde önemli katkıları olan bir âlim.
Bizim fahri hemşerimiz. Emekli olduktan sonra güzel şehrimizden ayrılamayan ve buraya yerleşen, ders okutmaya, sohbetler vermeye, en karışık dini meselelere cevap vermeye, aydınlatmaya çalışan bir âlim.
Mehmet Salih İlhan…
***
Biz bir gurup arkadaşla birlikte, bayram vesilesiyle ziyarete gittik.
Her zamanki gibi güler yüzüyle karşıladı bizleri. Elini hürmetle öptük.
Müftü Salih Efendiyle ne zaman oturursanız muhakkak bir latife, bir kıssa, bir dini mesele öğrenirsiniz. Yani ziyaretinin boşa değildir. Zaten bu gibi zatların yanında hiçbir şey öğrenmeseniz bile, yanlarında bulunmanız, hayır duasını almanız, yüzüne bakmanız bile büyük bir kazançtır.
Biz tarihe not düşme adına, Müftü Efendiyi daha yakından tanıma adın bazı sorular sorduk ve bunları sizlerle paylaşmayı uygun gördük.
-Sayın Hocam, haytanızı kısaca anlatır mısınız?
-Ben 1336 yani 1920 yılında Bitlis-Hizan’ın Herid (Çökek Yazı) köyünde dünyaya geldim. Annem Felek, babam Yusuf idi. Babamın hali vakti çok iyiydi, köyün ağası idi.
7 yaşında Kur’an-ı Kerim öğrenmeye başladım. 12 yaşına gelince, babam beni Muş-Bulanık’a bir medreseye gönderdi. Ancak orada fazla okuyamadım çünkü Arapça okumak, dini tahsil yapmak yasaktı.
Sonra Gülpük köyündeki hocadan Arapça okumaya başladım. Bizim köye bir saat mesafedeydi ben her gün yaya olarak gider gelirdim. Jandarmaya yakalanma tehlikesine rağmen epey devam ettim.
Bilahere şu hocalardan dersler aldım:
Siirt-Şırvan’ın Matlit köyünde Molla Reşid’den dört sene Arapça ve fıkıh dersleri.
Babamın tuttuğu özel bir hocadan dört sene sarf-nahiv dersleri.
Bitlis Mağribyan köyünde 2 yıl, Muş Ağdat köyünde dört yıl ve Mutki Ohin köyünde Şeyh Alaaddin Efendiden beş yıl okudum.
Kur’an-ı Kerim hocam, Molla Ferman, Fıkıh Hhocam Molla Reşid, Sarf-Nahiv Hocam Molla Ali, Molla Abdurrahman, Şeyh Alaaddin, Şeyh Mazhar Efendi, Mantık Hocam Şeyh Halid, Frasça hocam da Şeyh Asım’dır.
Yirmi seneyi aşkın bir talebelik hayatımız oldu. İcazetimi Şeyh Mazhar’dan aldım.
-O günkü şartlar zor muydu hocam?
-Zor muydu ne demek, tam bir perişanlık vardı.
Bir taraftan maddi imkânsızlıklar, diğer taraftan jandarma korkusu.
Bazen aç, bazen tok geçen yıllar.
Doyasıya ekmek yiyemediğimiz yıllar.
Ben 15 yıl aynı yorganı kullandım. Yarısı döşek yarısı da yorgan niyetine tam 15 yıl aynı yorganı kullandım. Ama bugünümüze hamdolsun. Fakat gençler de bu imkânların, nimetlerin kıymetini iyi bilsin.
-Tahsil bitince ne yaptınız?
-Tahsil bitmez. İcazet aldıktan sonra ben de köyüme medrese açtım, ders verdim. Beş yıl kaldıktan sonra beni ilçeye aldılar, 1952 yılında resmi imam oldum. Hem imamlık yapıyor hem de medresede ders veriyordum.
Karman İnan’ın babası Salahaddin Bey beni çok severdi. Müftü olmam için çok ısrar etti. Ben de kabul ettim. İlçem Hizan’dan ayrılmak istemiyordum ama burası küçük olduğu için müftü kadrosu da vermiyorlardı.
Malatya’ya müftülük sınavına girdim. Sınavı kazandım ama bir evrak eksikliğinden dolayı belge vermediler. Bir sene sonra 1955 yılında, Siirt’te yapılan müftülük sınavına girdim ve atamam aynı yıl Birecik’e yapıldı. Sonra sırasıyla şu şehirlerde müftülük yaptım: Nizip Müftülüğü (1956-1962), Oğuzeli Müftülüğü (1962-1972), Adilcevaz Müftülüğü (1972-1974), Nizip Müftülüğü (1974-1983) ve emeklilik.
-Birecik’ten Nizip’e gelişiniz nasıl oldu hocam?
-Birecik’te bir yıl kadar müftülük yaptım. Tabi ben daha gencim o zamanlar. Yaşlı bir vaiz vardı ve halk tarafından dinlenen biriydi. Ancak o vaazlarında Muaviye’ye lanetler okuyor, Hz. Aişe hakkında bazı iftiralarda bulunuyordu. Ben bundan çok rahatsız oldum. Kendisiyle konuşmam fayda sağlamadı, zaten beni hiç hesaba katmıyordu. Ben durumu Diyanet’e bildirdim. Müfettişler geldi, tahkikattan sonra beni Hakkâri’ye sürdüler, onun da vaaz verme yetkisini elinden aldılar.
Ben tayin işim için Ankara’da iken, Nizip Müftüsü Mahmut Öğütçü ile karşılaştım. Durumumu ona anlattım. O da, kendisinin “gezici vaiz” olduğunu, isterse Nizip’e müftü olarak gelebileceğimi söyledi. Ben de böylece Hakkâri yerine Nizip’e gelmiş oldum.
-Nizip İmam Hatip Lisesi’nin yapımında önemli bir katkınız var, biraz anlatır mısınız?
-Tabi ki tüm okullar, tüm öğrenciler bizimdir. Ancak İmam Hatip’in ayrı bir yeri vardır. Milletimiz, çocuklarının dini bilgilerle de yetişmesini istediğinden böyle bir ihtiyaç doğdu. Hasan Aksay İmam Hatip’in temelini atınca, biz de binanın yükselmesi için gayret ettik. Cemil Hoca, Mustafa Yaprak, H. Yalçın Oğuz, Şaban Yıldız, H. Kemal Akdoğan, Talip Koçarslan, H. Fevzi Çilkız ve daha pek çok hayırseverin katkısıyla okulu inşa ettik.
-Allah razı olsun, inşallah emekler boşa gitmemiştir. Peki, çocuklarınızdan ve evliliğinizden bahseder misiniz biraz?
-Ben iki evlilik yaptım. Birinci eşimden altı çocuk oldu, üçü vefat etti, diğerleri de, Rahmetullah, Hayriye ve Lütfiye’dir. İkinci hanımı almamı, birinci eşim istedi. Kendisi hastaydı. Hiçbir şey yapamıyordu. Benim evlenmem için çok ısrar etti ve ben bir nevi evlenmek zorunda kaldım. İkici hanımdan da on çocuğum oldu: Bedriye, Hediyetullah, Yahya, Lütfiye, Hikmet, Pervin, Mehmet, Salih, Mustafa, Yusuf.
-Allah bağışlasın hocam. Son olarak Niziplilere söylemek istediğiniz bir şey var mı?
-Nerdeyse yarım asırdır Nizip’teyim. Nizip güzel bir şehir. Nizipliler derin bir hukukumuz oluştu. Bana hakkı, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Ben de hakkım geçenlere teşekkür ediyorum. Ancak bir hususu özellikle hatırlatmak istiyorum: Nizipliler ilme ve ilim adamına değer versinler. Nizip’te bir ilim ortamı sağlansın, böyle bir gelenek oluşturulsun. Ticarete, sanata önem verildiği kadar ilme de önem verilsin. Bu husus maalesef Nizip’te eksik. Nizip’in âlimleri yok. Bu vebal de hepimizedir.
Herkese sevgi ve selamlarımı sunarım.
-Biz de sizlere Allah’tan sıhhat, afiyet ve uzun ömür diliyoruz hocam. Allah sizlerden razı olsun.
Mehmet Nezir GÜL
mehmetnezirg@mynet.com