O benim tam yanımdaydı. Güzel mi, yakışıklı mı, *çirkin mi umrumda değildi. Sadece yandan gördüm. Ne o benim yüzüme baktı ne de ben onun. *Ben onun yüzüne bakmaktan utandım, o bana bakmadan öylece yan durdu. Yıllar önce bir yerlerde tanışmış gibiydik.* Kader bizi uzak bir diyarda yan yana getirmişti. Lakin bu hal neyin nesiydi; bilemedim. Glasgow şehrinde o benimleydi. Yıllardan beri kaybettiğim kıymetli bir değeri bulmuştum. Ama az sonra gidecekti.* Ve gitti de; vedamızı yaparken ne ben onun yüzüne baktım ne de o benim.* Glasgow'a nereden gelmişti? Soramadım, sormazdım. Vakit ve mekan müsade etmedi. Zaten o hemen kalkıp gitmişti. Giderken peşi sıra bakamadım.
Biliyorum, o ve ben bir araya gelmek için bir kez daha çırpınacağız. Belki bir gün yine yan yana oturacağız. Yine bir kelime konuşmadan ayrılacağız. Her ayrılıkta içimizdeki hasret kendisi eritecek. Ve bir gün bir çöl rüzgarında savrulduğumuz o demlerde kavuşacağız; lakin biraz geç olacak. Kavuşacağız ya; *önemli olan bu. Kavuşmanın geci erkeni mi olur. Ha Glasgow'da ha Bağdat'ta, ha Kenya'da ve ha Pensilvanya'da biraraya gelelim. Hem bizimkisi öyle sevgili kavuşmaları değil, bir başkadır, bir başka. Sadece kısa bir an bakışırız ve sonra gözlerimizi ufka dikeriz. Niçin mi? O da bize kalsın.
![]()
yazı/foto:magpak
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
Kaynak...