’’Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece..."
dışarda yağmur, gözlerimde yaş.. böğrümde bir sancı.. önümde kıvrılıp giden yılankavi yolda, bedenimi sarsa sarsa yürüyorum... Uğultu, haykırış ve ağıtlar arasında delice yol alıyorum.. ayaklarımın isyanına aldırmadan. Ruhum feryatlarda yüreğimde deliliğe dair izler.. umurumda mı? Kendimi kaybetmiş alabildiğine yürüyorum.. nereye gittiğimi ne zaman duracağımı bilmeden...
"Uzun ince bir yoldayım,"
Bile bile yol alıyorum ölüme doğru. İçimde bir garip hüzün.. bir bebek acziyeti ve yılların yorgunu bir ihtiyar ağırlığında yürüyorum.. Programlanmış bir robot güdümlü bir füze gibi gidiyorum.. bekleyenime... Seneler mi yoksa anlar mı kilometre taşları, tam kestiremiyorum; ama bilemediğim sona doğru inancımı kaybetmeden yürüyorum.
"Uzun ince bir yoldayım," gidiyorum, adımlarım aşikar menzil sabit..
Kayıp bir zamanda adresim varış yerim tutuşturulmuş elime.. yürüyorum.. Hayallerim derinleşiyor birden. Buğulanmış gözlerimdeki bulutlar yavaş yavaş dağılıyor ve umut yüklü bir parlaklığa bürünüyor... gidiyorum..
Yollar yürüdüm hiçbir şeye yetişemeden.. hep geç kalarak; birkaç adım..
Yollar yürüdüm matemler ve cümbüşlerle.. Yollar yürüdüm sırtımda kalp kırıklıkları ve sevdalarla.. Yollar yürüdüm kendimi bildim bileli... tüm geç kalmışlıklarımla..