“Resimdeki zatın, uzun ve çetrefilli hayat hikayesinden bir bölüm.”![]()
Yani sen ağlıyorsun da ben ağlamıyor muyum? Sen rüzgarın peşinde giderken sanki ben rüzgarın önünde mi gidiyorum?
Hayatın kendisini yarım yammalak yaşıyorken, kaldırımları, binaları, yolları resmi olan o şehrin bana hediyesi olan, bir hüzünlü sevdanın mecburi hammalığı altında ezile ezile gidiyorum işte. Artık eskisi gibi kıvranıp, bir yerleri özleyemiyorum ve hatta taş köprüleri kendi içimde yıkıp yeniden inşa edemiyorum.
Sen orada yaşlanırken ben burada yıkılmıyor muyum? Senden önce ve sonralı duygum, fikrim, yazım, resmim olmadı. Çünkü seni çoktan adını dağımın taşlarına silinmeyecek derecede kazımıştım. Senin adına ağaçlar dikmiş, senin adına çeşmeler yaptırmamış olsam da en azından niyetlenmişim. Senin adına külliyeler, camiler yaptırmak istemişim lâkin Mimar Sinan’ım zamansız gitmiş. Neyleyim.
Sen orada, kendi sokağında, mahallende, geçtiğin bağ bahçe yollarında, harman yerinde, çeşme başında, dere boyunda, gece oturmalarında derin of çekişini bütün alem duymuş da sanki benim ahım yarım mı kalmış?
Çıkalım Barak elinden düşelim gurbet yoluna, denildiği günden beri, her dem beni korlu ateş kuyusuna atan sen iken şimdilerde bu inkâr nedendir?
Beni yüzüstü bırakıp gittiğin güne, kırgınlığımı yalansız dolansız hergün söylüyorum.
Bu gel-gitlerden yorgunum gayri. Feryadım içimde şimdilerde. Ümidim şu ki, sesimi duyan bir O olacak ve bana gel artık, bu feryat yeter diyecek. Belki içecek bir tas suyum olacak, belki de bir oturumluk söğüt ağacım.
Not: Senin kim olduğunu kimse bilmeyecek. Orada, yani hergün birşeyler bulup evirip çevirip yaptığım yuvada sen kalacaksın.
foto/yazı: magpak-
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
Kaynak...