![]()
Vakti zamanında Amasya'dan bizim delikanlı Emin'e aldığımız bir ayakkabı var ki, ayağından çıkarmaz oldu. Okula, bakkala , cumaları camiiye giderken varsa yoksa bu ayakkabı. Top oynarken tek giydiği bu ayakkabı. Ondan daha kaliteli bir ayakkabısı var, yüzüne baktığı yok. Üç ay böyle geçti.
Herşeyin bir ömrü gibi ayakkabının da sonu gelmeye başladı. Önce uçları ayrıldı. En kaliteli yapıştırıcılar ile yapıştırdım; bir süre gitti. Sonra ayakkabı başka yerlerden patlak vermeye başladı; yapıştırma işini bıraktım. Hani canım Türkiyemde köşe başlarında yer alan, biraz korsanvari ayakkabı tamircisine rastlasam hemen götüreceğim. Buralarda ne gezer.
El-âleme, uzak yakın konu-komşuya, dosta-düşmana rezil olmaya doğru gidiyorduk. Altımızda araba varken, çocuğuna bir çift pabuç almayan aileye adımız çıkacaktı. Kendisinden habersiz gittik bir çift ayakkabı aldık; beğenmedi. Birgün giydi; kayıyor diye bir daha da giymedi. Delikanlının kalbini kırmak olmaz diye üzerine varmadık. Yıllar sonra karışımıza çıkıp: Siz zamanında şunu-bunu yaptınız demesini şimdiden göze almazdım, alamazdık.
Bu arada esas ayakkabının ucu, kenarı arkası yavaş yavaş açılmaya başladı. Emin'in şikayeti yok. Zaten kimsenin laf ettiği de yok. Öğretmenlerinden soran eden de yok. Hani beklerdik: Öğretmenler aralarında para toplayıp bizim delikanlıya yakışır bir ayakkabı alsınlar. O da olmadı. Okul idariciler her sabah genel kontrol yaparken bizim delikanlıyı bir kenara çekip: Oğlum şu ayakkabıyı değiştir desinler. Bu da olmadı. Rehberlik saatinde, sınıf hocası farketmesini bekledik. Hiç bir ses yok. 'Dost başa, düşman ayağa bakarmış' diye bir atasözü var. Demekki hiç düşmanımız yok. Mutluyum-mutluyuz.
Bu hal, bu görüntü geçen perşembeye kadar devam etti. Emin okuldan gelmiş karşımda oturuyor: Gördüğüm karşısında şok oldum. Ayakkabının birisinin önü timsah ağzı gibi açılmış. Artık müdahale zamanı gelmişti. Emin'in hala umrunda değil. Bilâkis memnun. Ertesi gün bir ayakkabı mağazasında soluğu aldık. Eminin giyebileceği, yedi sekiz ayakkabı çeşidi var. Hiçbirini beğenmez. Hepsine dar der. Dar gelen hiç bir tarafının olmadığını el kontrolü ile anlaşılıyor. Emin artık mecbur kaldı birisini beğenmeye. 'Amasya'ya yazın gidince benim eski ayakkabının yenisini alıncaya kadar idare ederim' dedi. Peki aynısını bulamazsak ne olacak? Eminin cevabı hazır, 'Olsun tamir ettiririz.' Etme be Emin. Bir de bizi tamirci tamirci dolaştırma… Bu nasıl tutkudur?
Sahi sizin hayat boşluklarınızda böyle bağlanmalarınız oldu mu? Nasıl olsa eskidi atayım mı dediniz? Tutkuların sınırı olmalı mı yoksa?
Not: Ayakkabı üzerindeki markayı silme imkânım olmadı. Şirket için iyi mi yoksa kötü mü bilmiyorum ama bir ayakkabı bir çocuğun ayağına 6 ay dayanabiliyorsa iyi olmalı. Üreten firmaya teşekkürler. Aldıkları para kuruşuna kadar helâl olsun.
foto/yazı: magpak
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
Kaynak...