Yine aylardan Kasım.
Yine yalnızım. Adım (adım). Soyadım. Varlığım.
Anlayabildiğim, anlatabildiğim kadarım. Anlasana işte bukadarım.
Aşka şerh düşeliden beri intizarım. Onun için bîzarım. Onun için bu yazım. Yakalandım. Tutuklandım.
Yusuf misâli dipsiz bir kuyudayım ve yine Kasım.
Hani bu sondu, son Kasım’dı. Adımdı.
Buda mı yalandı.?
Adı âşktı.
Dimağıma kazınmıştı. Kitaplara sığ(a)madı. Noktalar ayır(a)madı,
virgüller birleştir(e)medi. Soru işaretleri sorularını sor(a)madı.
Yarım kaldı. Öyle ki imlâya sığmadı.
Yazıl(ma)mış şiirlerim vardı ve söylen(me)miş türkülerim.
Sana yakılmış ağıtlarım vardı.
Ne gelirse O’ ndandı. Sonbahardı,
kışa ramak kaldı.
Bu bir düştü, belki de bir düşüştü.
Züleyha’ ydı, Leyla’ ydı yani olmayandı, bulunamayandı.
Âşıktı. Maşuktu.
Karakalem yazdı bunları. Karanlıktaydı. Sustu önce susuştu.
Sûrete sîret gerekti ya! Dile de sûkut düşerdi. Lâl olmuştu kalem,
silgi ve her nicesi…
Küçük yüreğim büyük ayrılıkları kaldıramadı. Büyük sevdalar sığmadı
sığamadı küçük yüreğime.
Benim suçummuydu yüreğimin küçük olması! Söylesene..!!
Yeterdi bukadar.
Yol görünmüş, gelmişti vakt-i visâl.
Dilinde son kelâm
Hoş-Ça-Kal(dı)…