yınede elıne saglık.
yınede elıne saglık.
Aşkı Ya Yaşarsın Yada Yazarsın...
Diyen Şair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaşayabildik...
Demiş...
SaRıma LaRciverRt Ol...
Ölüm Anı
Hayatımda hiç yaşamadığım bir olaydı ne olduğunu anlayamıyordum. Üzerimde bir örtü vardı. Ve etrafımda insanlar hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Ne olduğunu hala anlamış değildim. Neden üzerimde örtü vardı ve neler oluyordu. Ellerimi oynatamıyor kımıldayamıyordum. Allah’ım neler oluyordu, bana neler olmuştu. Ayağa kalkmak istiyordum ama kalkamıyordum.
Anne neredesin, sesini duyuyorum ama seni göremiyorum. Neden ağlıyorsun anne... Yanıma gel üzerimdeki örtüyü al. Ben alamıyorum anne...
Bir ara bir el üzerimdeki örtüyü aldı. Bu babamdı ve gözleri ağlamaktan şişmişti. Neden ağladın baba... Ben neredeyim. Neden konuşamıyorum.
Annemde orda, annem yıkılmıştı sanki. Ağlıyordu hem de hıçkıra hıçkıra. Ağlama anne!
Aman Allah’ım! Eyvah!! Ben ölmüştüm. Evet ben ölmüştüm ve bu etrafımdaki insanlar benim cesedimin üzerinde ağlıyorlardı. Ağlama anne!
Ağlama baba!! Allah’ım! Bana yardım et, bana dayanma gücü ver.
Annem üzerime yattı ve ağlamaya devam etti. Bir yandan da; Oğlum, yavrum neden bizi bıraktın, diyordu.
Anne! Anne! ağlama anne. Ya babam. Heybetli babam, evimizin direği babam. Ağlama baba! ne olursunuz ağlamayın. Kardeşlerim, komşularımız tamamı ağlıyorlardı. Anne seni son bir defa öpmek, koklamak, sarılmak isterdim ama şimdi olmuyor anne. Annem!! Annem!!
Sonra üzerimi tekrar örttüler. Beni bir tabuta koydular. Evimizden son kez çıkıyordum. Hem de dönmemek üzere Anne!! Ne olur beni bırakma Anne!! gitmek istemiyorum ... Annneeeeeeeeeeee
Yağmur yağıyor tabutumun üstüne. damlaları duyuyorum. Beni camiye götürüyorlardı son kez. Hayatta gitmediğim camiye son kez götürülüyordum. Allah’ım götürmeyin. Ne yüzle gideceğim!! Hayatta gitmek istemediğim camiye götürmeyin beni..... Ve imamın er kişi niyetine deyişi...
Hakkınızı helal ediyor musunuz? Evet sesleri neye karşı... Hepsine de hakkım geçmişti. Ben kul olamadım kardeş olamadım, Allah huzuruna nasıl varırım......
Ve evet..... Allah’ım heyhaaaaat!!!!! Heyhaaaaat!!!!!
Beni son ziyaretgahıma götürüyorlar. Evet kabristana! Allah’ım götürmeyin. Ne olur götürmeyin bu naçiz bedeni. Beni tabuttan çıkardılar, kefenime babam sarıldı, annem uzaktan seyrediyordu. Ağlamaktan gözyaşları kurumuştu.
Anne! beni alsana yanına anne.....beni bırakmasana anne..... anneciğim canım annem..... gitme beni bırakma anne...
Babam sarıldı kefenime gözyaşları içinde. Beni 2 metre derinlikteki mezara indirdi. Öptü kefenimi, sarıldı sarıldı, oğlum dedi kulağıma.....
Babaaaaaaaaaaammm!!!!
Gitme, beni bırakma. Sonra çıktı ağlayarak. Üzerime taşlar dizdiler. Toprak döktüler. Yalnız başıma kalıyordum Tek başıma, kimsesiz. Anne!
Neredesin anne..... Dualar edildi, tevhidim çekildi. En son babamla annem terk etti beni. Annem arkasını dönüp dönüp bakıyordu. Anneeee gitmeeeeeeeeeee!!!!.......... Anneeeeeeeeeeeeeeeeeeee canım Annem bırakma beni, karanlık, çamur, küflü bir yerdeyim kimse yok.
O anda başımda İki kişi belirdi. Kimsiniz, ne istiyorsunuz................ MEN RABBUKE VE MA DİNUKE!!!!! Ne diyecektim, ne cevap verecektim. Allah’ım bana bir fırsat daha verin. Lütfen bir fırsat daha. Ama geçti diyorlardı. Geçti, kaybettin, senin yerin belirlendi, dünyada iken Allah’ı tanımadın... Bize geldin heyhaaaaat!!!!!!
Bir ara bedenimde bir elin gezindiğini hissettim. Bu bizim aile doktorumuzdu. ‘’Çok şükür evlat kurtuldun,ölümden döndün’’ diyordu. Ne Ölümden dönmesi doktor bey. Ben Öldüm de dirildim. Çok şükür Rabb’ime bana bir fırsat daha verdi.
Aşkı Ya Yaşarsın Yada Yazarsın...
Diyen Şair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaşayabildik...
Demiş...
SaRıma LaRciverRt Ol...
Evli arkadaşlarımız ve büyüklerimiz kullanırlar. Benim hanım, bilmem kimin hanımı diye. Peki "hanım" kelimesi nereden türemiştir hiç düşündünüz mü? Geçenlerdebir yerde dinledim. Cengiz Han bir gün etrafındaki devlet erkanına hitap ederken "Ben sizin hanınızım." demiş ve sonra eşine dönerek: "Bu da benim hanım." demiş. Yani eşinin kendisinin hanı olduğunu söylemiş. O zamandan bu zamana "hanım" kelimesi söylenegelmiş. Tabi doğruluğunu araştırmak lazım gelir.
bireysel emekli, sadece üye...
İşte bir kılıbık adayı daha.
Şaka bir yana , Türklerde hanıma KATUN KİŞİ denirdi tabi bu zaman ile Katun ismi HANIM ismine dönüştü.Selamlar
SEN BENDE BEN ÖLÜRSEM ÖLÜRSÜN
SEN ÖLÜRSEN BEN ZATEN ÖLÜRÜM
EE üstadım biz büyüklerimizin yolunda yürürüz![]()
han demek ki hanımlar cengiz hana göre çok değerli varlıklarmış tabi bize göre de öyle ama o eski hanımlar nerdeeeee...
kimse alınmasın sakın....
Waaw demek öyle ha bunu ögrenmem iyi oldu tşkler...
İnsanlar İçin En Güzel Hediye Hiç Masrafı Olmayan
Ama Degeri Çok Olan Ufacık Bir Gülümsemedir...
bır sey daha ogrendık bu sıte sayesınde
Aşkı Ya Yaşarsın Yada Yazarsın...
Diyen Şair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaşayabildik...
Demiş...
SaRıma LaRciverRt Ol...
Evet herkesin yaşayacagı bir olay....:S
İnsanlar İçin En Güzel Hediye Hiç Masrafı Olmayan
Ama Degeri Çok Olan Ufacık Bir Gülümsemedir...
güzel bir yaklaşım...bencede evdeki han hanımdır...
eleştirmek için değil değiştirmek için var olalım...
Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;
Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;
Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;
Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,
Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,
Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;
Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;
Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;
Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde ´dayan´ diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;
Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;
Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse;
Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;
Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;
Yeryüzü ve üstündekiler senindir
Ve dahası
sen bir İNSAN olursun oğlum…
Yok yok okuyacağız. Okumanın yaşı yoktur, her zaman savunurum...
bireysel emekli, sadece üye...
subutay abı haklısın okumanın ve ogrenmenın yası yoktur çok klasık bır soz ama dogru
Aşkı Ya Yaşarsın Yada Yazarsın...
Diyen Şair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaşayabildik...
Demiş...
SaRıma LaRciverRt Ol...
Aşk'ı Haletiye
Kelimelerine kıyafetsizce bağladığım
Kalem tutan ellerim hiç ağlamadı mı sanırsın
Ya da yazgısı öncelerimi bozmadı mı şaşkınlıklarımın
Kar izini donduran ellerimle yazdım içimi
Kan sıçramış beynimde olup biten ne varsa
Yazdım
Yazdım
Durmadan yazdım
Şöyle, sımsıkı, tuttum kalemimin elinden. yaslandım kağıdımın kollarına. Harf harf , esrik bir alev gibi, işledim cümlelerime aşkı. ta ki noktasına varana dek sevdamın, kustum heybeme doluşan fikrileri...
/ilkin/
İçime serilmiş bir derya, kıpkızıl. güneşi yanıma koysan, bu kadar şavkır… yıktım aşksız ve umutsuz, kanlı bıçaklı çirkef düşlerimi. Durdum, dur durak bilmeyen yaşamlarımın önüne, serdim bir bir, yeniden başlayabileceğim haberleri üzerime. “Burası dünya! Burada durmak yasak” dediler, serdiğim tüm haberlerimin üzerine örtüler çektiler. Körkütük sarhoştum artık, dengesizdim ve aşksız kalem tutamazdım. İçtim denizi, okyanuslar içime üşüştüler. Martılardan aldım haberlerini, taliplisi olmazmış biriktirdiklerimin, “boşunaymış” dediler. Günah mıydım, seherlerde açmış duaların içine konulamayan.
/aşkın soru hali,aşkın zor hali/
“Kalem bu, yaz” dediler, tükenmez miyim sanırlar? Gök kalemi yağmurlar, toprağı ıslatmaz mı? Küçük bir umuttu, damla damla heybemde. Kırıştırdılar ve yumruklarıyla sıktılar. Sıktılar, sıktılar, sıktılar… Denizdeki en uzak noktayla yazdıklarımı yarıştırdılar.
Kalemine kuvvetti, denizin dalgaları. Benimse yüreğimden başka neyim vardı ki açacak. Yelkenlerimi saldığım hiçbir aşk kapısını açmadı bana.Açtıklarımda denizin karasında boğuldular.. Tutuklu olmaktı adı sevdamın. Tek ben miydim? Hayır, evrende cayır cayır susayandı aşksızlar…
/aşkın mahkum hali/
Zindandan haberleri geldi maşukların:
“kalbine sormadı cellatlar
idamımı olurmuş aşkın.
son istediğidir mahkumun
cesedini yarinin gözlerinde bırakın”
Bir ses duyuldu satır aralarından: “mahkumun kalemi kırıldı!”. Son sözüydü maktulün : “aşığın nişanlısıdır ölüm”. Kimdi ki kavuşan sonsuz bir sevdaya, nerdedir ki kavuşunca aşkını dipdiri tutabilen… Önünde eğildiler aşkın, aradılar yoklukta varlığını… Durmadan yazıldı aşk cümlelere, aşkolunsundu aşkı bulabilene…
/aşkın son hali/
zaman kavramını yitirmiş, etrafın gözle görülmediği bir mekana gelmiştim. Ağıtlar kulağımı tırmalıyordu. Gök bu diyarı terkeylemişcesine kara, mavisini yitirmiş, yağmamak için yeminler içiyordu. Toprağa basıyordum avuçlarımı, birazdan içine alacağı kurbanları bekler gibiydi. Perde aralanıyordu sanki , toz bulutu ortadan yırtıyordu kendisini. Ellerinin arasında başları, aşıklar, ağıtlar yakıyordu. Kara yazısıydı bu onların, geceden kalma yıldızlar düşüyordu. Gök bileniyordu sanki, gözlerini irice açmıştı karşıda duran kadın. Kadın, çığlıktan ibaretti. Ürküyordum yazdıkça aşkın hallerini… bu aşkın “son” haliydi...
Bunu abilere duyuramadık Mehmet'im...
bireysel emekli, sadece üye...