DİJİTAL BAĞIMLILIĞIN SONU Dijital bağımlılık konusunda yazı kaleme aldıktan sonra konuya ilişkin Türkiye gündemine ses getirecek bir haber düştü. Haber Kahramanmaraş merkezli depremlerde evini kaybeden 50 yaşındaki bir anne ve 23 yaşındaki oğlu ile ilgiliydi. Yaşanan büyük depremin ardından, anne ve oğul Defne ilçesinde hayata tutunmaya çalışıyor. Depremde hem evlerini hem de birçok yakınını kaybeden aile, üç yıldır zorlu bir mücadele vermektedir. Haberin kahramanı genç aynı zamanda üniversite öğrencisidir. Depremin ardından okuduğu üniversiteyi bırakır. Bu süreçte ise sürekli bilgisayar ve cep telefonuyla oynamaya başlayan genç adam, sanal dünyaya bağımlı hale geliyor. Artık günlük hayatını idame etmekte zorlanan genç, yıllardır banyo yapmamış ve bu süreçte evden dışarı adım atmamıştır. Dijital bağımlılığın nerelere varabileceğini gösteren bu hikâye aslında çoğumuzun hikâyesi. Bu denli olmasa da kendimizde veya çevremizde bu ve benzer hikâyelerden bahsetmek mümkündür. Eğer erkenden bu tehlikenin farkına varıp gerekli adımları atmaz isek, bizleri ciddi sorunların beklediğini bilmemiz gerekiyor. Konuyu dağıtmadan devam edelim. Dijital bağımlı gencin anlattıkları herkes için önemli bir ders niteliğindedir. Çünkü bir sorunu yaşayan o sorunu daha iyi anlatır. Ya da bir şeyi en iyi bilen onu yaşayandır diyebiliriz. "Küçük çocuklara asla telefon vermeyin!" diyerek hayati bir uyarı yapmaktadır. Sokakta oynamanın ve akranlar ile zaman geçirmenin çok önemli olduğunun altını çiziyor. Gelin sonrasında yaşanan trajediyi daha iyi anlamak için gencin ifadelerine kulak verelim: "Ben dışarıya çıkıp sosyalleşmiyorum. Kafelere falan gitmiyorum. O yüzden yapacak bir şey yok. Duvarlara da bakacak halim yok. O yüzden telefonla oynuyorum. O zamanlarda başlıyor ve zamanla alışıyor. Hayat bana sıkıcı geliyor. Büyük ihtimalle; telefonda oyun, dizi ve filmlerin belirli senaryoları vardır. Bir dizi veya filmi izlediğimde sonrasında ne olacağını rahat şekilde tahmin edebiliyorum. Bu durum da çok hoşuma gidiyor. Gerçek hayat bu şekilde değil, ne olacağını tahmin edemiyorsun. Bu belirsizlik korkutuyor. Bir işe girmek veya insanla tanışmak hiç istemiyorum. İnsanlar çok korkunçlar. İnsanların ne olacağı belli değil ve kafaların içinde neler olduğunu bilemezsin. Yabancılarla tanışmak hiç istemiyorum." Bu hikâyede yaşananları özetlemek gerekirse, dijital bağımlılıkla beraber genç adamda toplumdan kopuş başlamış olduğu görülüyor. İnsanlarla olan iletişim ve etkileşim minimum düzeye inmiş. Teknolojilerle eğlenceli bir hal alması gerektiği sanılan hayat, oldukça sıkıcı bir hal almaya başlamıştır. Gerçek hayattan olabildiğince uzaklaşılmış. Hayata ve insanlara karşı büyük bir korku oluşmuştur. Tahminim izlenilen içeriklerin sonucu olarak böyle olduğunu söylemek mümkündür. İletişim bilimciler bu durumu "acımasız dünya sendromu" olarak ifade etmektedir. Yani birisi ne kadar çok dijital içeriklerle içli dışlı olursa, bunun sonucunda dünyayı güvensiz bir yer olarak algılamaktadır. Dijital bağımlı bir kişi bu içerikleri daha az tüketenlere göre daha kötü bir dünyada yaşıyor, demektir. Bundan dolayı genç adam ne yeni insanlarla tanışmak ne de herhangi işte çalışmak istiyor. Bu haberi okurken Türkiye'de hiçbir şey yapmayıp evde oturan gençler aklıma geldi. Türkiye'de takriben beş milyon ev genci varmış. Bu gençler okumuyor ve çalışmıyor. Ne yapıyor bu gençler evde! Nasıl zaman geçiriyorlar! Tabi ki akıllı telefonlarla ya da bilgisayarda zaman geçiriyorlar. Hatay'daki gencin hikâyesi aslında potansiyel olarak her evde var gibi. Bu gidişle –eğer tedbir alamazsak eğer-benzer hikâyeler duymaya hazır olmamızda fayda var. Bu gencin normal hayata dönmesi için, bütün diğer bağımlılıklar gibi, ağır tedavi veya rehabilitasyon süreçlerinden geçmesi gerekiyor. Hatay'daki olayda anne çaresiz bir şekilde medya üzerinden yardım talep ederek sesini duyurmaya çalışmıştı. Hatay Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü'nden ekipler ve uzmanlar konuya el atarak annenin imdadına yetişti. Zorlu ikna çalışmaları sonucunca dijital bağımlı genç yıllar sonra ilk defa dışarı çıkarılıyor; ona saç ve sakal tıraşı yaptırılıyor ve banyo ettiriliyor. İnşallah normal hayata bir an önce adapte olur, diye temenni ediyorum. Aslında hepimizin bu anlamda normal hayata dönmeye ihtiyacı var! Yanı başımızdan hayat akıp giderken; ellerimizdeki telefon akranındaki akışı takip ediyorduk. Konuya ilişkin söylenecek daha çok şey var. Devamı gelecek! DR.OSMAN UTKAN![]()
Konularým


Alıntı
