Sevgiliden uzakta olmak da güzeldir, sevgilinin dizlerinin dibinde olmak kadar.
Ve sevgiliyle her an beraber olmak, en az sevgiliden ayrý kalmak kadar zordur.
Aþýk yakýnlýk ister, ülfet ister, vuslat ister sevgiliden. Yakýnlýk sabýr ister, olgunluk ister, tahammül ister aþýktan.
Iraðýndayken senindir sevgili cancaðýzým, sen yaný baþýndayken kendisinin.
Ve bir ýrmaðýn öte yakasýnda zülfünü tarayan güzele, zülüflerinden daha yakýndýr hicrandan tel tel olmuþ yüreðiyle bu kýyýda bekleyen aþýk.
Büyük bir ýrmak akardý þehrin orta yerinden. Hýrçýn, her dem deli bir coþkunlukta akan, yataðýna isyan
eden bir ýrmak... Bir yanýný süsleyen þehrin gürültüsüne inat, diðer yanýnda sükûtu bestelerdi uçsuz bucaksýz bir orman.
Ben o suyun yalancýsýyým...
Hele gün akþam oldu mu, batan güneþ kýzýllýðýnýn en göz alýcý rengiyle sularýna aksetti mi asi ýrmaðýn, güneþ bu ýrmaktan doðar batar da, arada sýrada gökyüzüne aksi düþer zannederdiniz.
Ben o suyun yalancýsýyým...
Bir gün yolunuz bu þehre düþerse, rüzgârýn uðultusundan aðaçlarýn yeþiline, bebeklerin aðlamasýndan ýrmaðýn akýþýna, güneþin doðuþundan genç kýzlarýn bakýþýna kadar her þey Sevdicek'i anlatacak size.
Bir dostum o ýrmaktan bir bardak su alýp sarmýþ sarmalamýþ, göndermiþ, yanýna da bir not düþmeyi ihmal etmemiþ: "Yanýnda kimsecikler yokken suyu dinle."
Ben o suyun yalancýsýyým...
Gün batmak üzereyken gelirdi adam ýrmaðýn kýyýsýna. Oturur, güneþin sulara düþen aksini hayran hayran seyreder, gönlünde ezber ettiði güneþin yankýsý dönerdi evine. Yürümeyi öðrendiði zamandan beri her akþam vakti, o ýrmaðýn kýyýsýnda ve hep ayný yerde oturur, asla ihmal edilemeyecek bir ibadet gibi seyre dalardý ýrmaðýn güneþini.
Bir akþam yine geldi, yerine oturdu, sevgilisinin ýrmaða teþrifini beklemeye koyuldu. Güneþ ýrmaða busesini vermek üzereydi ki, adam bir an baþýný kaldýrdýðýnda, karþý kýyýdan sanki bir þimþek çaktý, yüreðine bir ateþ seli aktý. Tam kendini kaybedecekken, acaba, dedi, bir rüya olabilir mi bu? Týrnaklarýný avucuna batýrdý, gözlerini ovuþturup bir daha baktý. Gördüðünün gerçek olduðunu anlamasýyla da oracýða yýkýlýverdi.
Orada, ýrmaðýn karþý kýyýsýnda, bir tülün arkasýnda beliriveren endam gibi zarif, bir lâle kadar narin, bir þiir gibi ahenkli, türkü kadar yakýcý, en duru pýnarlar kadar berrak, güneþten aydýnlýk bir kadýn vardý. -Onun belli belirsiz görünebilen güzelliðini dahi anlatmaya kalkarsam bu hikaye ciltler sürermiþ, ben o suyun yalancýsýyým.
Adam kendine geldiðinde güneþ doðmak üzereydi.
Ertesi gün akþam olduðunda, adam ýrmaðýn kýyýsýna koþtu rüzgârý kýskandýrarak. Henüz varmýþtý ki, karþý kýyý ýþýdý, aydýnlandý, o güzel arz-ý endam etti. Adam seyre daldý, kýskandý seyretmek, kýskandý güneþ, ýrmak, zaman, uzaklýk kýskandý. Ve þaþýrdý kýskanmak ne yapacaðýný, aldý baþým gitti. Irmak aradan çekilmek için daha bir aceleyle aktý, adam baþ baþa kaldý sevgiliyle.
Günler böyle geçiyordu. Bir akþam yine koþtu geldi ýrmaðýn kýyýsýna. Oradan gitmiyordu ki zaten. O kýyýdan baþka mekân mý vardý? Zaman mý vardý sevgilinin göründüðü andan baþka? Seyre daldý güzeller güzelini. Sarhoþ oldu, aðladý, ellerini uzattý ýrmaða, feryat etti, hýçkýrdý, ne yapacaðýný düþündü, bilemedi. Sarhoþtu düþünmek, bilmeler sarhoþtu, ayaða kalktý birden, ne
olur bekle, diyordu karþýya bakan gözleri, beklemek sarhoþtu, güldü ve ýrmaða býrakýverdi kendini.
Þimdi karþý yakasýndaydý ýrmaðýn. Yaný baþýnda olmak ne demekti sevgilinin, ilk kez tadacaktý. O güneþi bile ýrmakta seyretmiþti. Hasretti sevgiliye, hasretten kurtulmaya hasretti. Uzaktan uzaða vurulduðu o dilberi seyredecekti yakýnlýðý kýskandýrarak. Saða-sola bakýndý, koþtu, ayaðýný bastýðý yerlerde aradý sevgilinin ayak izlerini, çekindi ayaðýný yere basmaktan, aramadýk yer kalmadý ama sevgili yoktu. Güneþ, þehrin üstünden doðarken gülüyordu, vefa nedir bilmeyen eski aþýðýna...
Her gün ayný þeydi yaþanan. Irmaðýn bu kýyýsýn-dayken var olan sevgili, suyu boylayýp karþýya geçtiðinde kayboluyordu. Sebepler aradý bu yok oluþa: Tam o anda gitmesi gerekiyordu belki, belki de bir oyundu bu, onun memleketinde vuslat öncesi oynanan. Suyu sevmiyordu belki de sevgili, kendisini ýslattýðý için küstü suya, küstü ümide, kendine küstü.
Felek hep tersinden söylemeyecekti elbet vuslatýn türküsünü. Yine bir akþam vakti, karþýda da olsan sen hep benimsin, diyen bir göz, ben hiç bir zaman bendim diyen bir kalple seyre daldý sevgiliyi. Yalvardý, gitme diyerek karþý kýyýnýn güzeline. Can tenden ayrýlýr gibi yalvardý kavuþmanýn Rabbi'ne. Gözlerinden dökülen yaþ ýslatýrken suyu, ýslatma beni diye yalvardý suya, gözlerini kapattý, yine ýrmaðýn sularýna býraktý kendini.
Karþý kýyýya vardýðýnda, ilk geldiði zamanki ümitle bakýndý etrafa. Parmaklarýnýn ucuna basarak yürüdü ýrmak boyunca. Bakmadýðým yer kalmadý, deyip
boynunu büktüðü sýrada, arkasýnda bir hýþýrtý duydu. Bu bir ayak sesiydi, evet bir ayak sesi, biri vardý orada, arkasýnda. Bir dönebilse geriye, görecek kim olduðunu, dönemedi, þaþýrdý ne yapacaðýný, kalbi duracak gibi oldu, parmak uçlarýndan kafasýna yürüyen uyuþmayý hissetti, bayýlmamalýydý. Ellerini birbirine baðladý titremezler ümidiyle, dönüp bakmaya korkuyordu, bakmazsa ölecekti, korkmamaya çalýþtý. Ya o deðilse, diyen sesi içinin en uzak yerine kovdu, ya oysa ve dönüp baktýðýnda kaybolursa, diye bir cevap geldi içinden, sesleri kovmaktan vazgeçti. Gözlerini kapattý, aðýr aðýr arkasýna doðru döndü. Yavaþça açtý gözlerini, evet, oydu, karþýsýndaydý, kaybolmamýþtý, iþte buradaydý o, kendisi de buradaydý. Vuslat buydu, iþte ayrýlýk bitiyordu, dualarý kabul olmuþtu iþte...
O ne yapacaðýný bilemez halde bekleyedursun, güzeller güzeli kadýn tebessüm ederek yüzünü aþýðýna dönmüþtü bile. Nihayet, mahcup yüzünü yerden kaldýrýp sevgilisinin yüzüne bakan aþýk, büyük bir þaþkýnlýk içinde, elinde olmadan kekeleyerek sordu:
- Sen., sen... Sen kör müydün?
Som altýndan bir heykel gibi oracýkta dimdik duran kadýn, bütün asaletiyle, aþýðýný incitmemeye çalýþarak konuþtu:
- Senin adýn ne?
- Sev... Sevdicek.
- Sen buraya nasýl gelirdin Sevdicek?
- Yü... yüzerek gelirdim.
- Artýk yüzme Sevdicek.
- Sabahý bekle, aþaðýdaki köprüden yürüyerek gidersin sabah olunca.
- Seni buraya getiren benim aþkýmdý, þimdi ise kör olduðumu biliyorsun.
- Þey...
- Artýk yüzme Sevdicek...
Adam oracýkta bayýlýp kalmýþtý. Gözlerini açtýðýnda güneþ yeni doðuyor, ýrmak isyan þarkýlarýnýn birini diðerine ekliyordu. Gözlerini ovuþturdu, geceyi düþündü. Neler olduðunu, kadýný, aralarýnda geçen konuþmayý tek tek hatýrlamaya çalýþtý. Beyni zonkluyordu, ayaklarý bedenini, gövdesi kafasýný taþýyamýyordu. Ayaða kalkacak oldu, yere yýðýldý. Son bir gayretle doðrul-duðunda, bir söz, gittikçe büyüyerek beyninde yankýlanýyordu:
- Artýk yüzme Sevdicek, artýk yüzme Sevdicek, artýk yüzme...
Bu söz, dün gece, sevgili, bir titreme aldý bütün vücudunu. Hýçkýra hýçkýra aðlayarak koþmaya baþladý. Her þey bir uðultu halinde haykýrýyordu:
- Artýk yüzme Sevdicek, artýk yüzme....
Elleriyle kulaklarýný kapatmaya çalýþýrken, hayýr, diye baðýrdý ve yýðýldý kaldý.
Yüzmeyi bilmiyordu ki Sevdicek, hiç öðrenememiþti yüzmeyi. Ve bu ýrmaðýn kenarýnda, bir akþam vakti arkadaþýyla þakalaþýrken sol gözünü kaybettiðinde küçücük bir çocuktu Sevdicek.
Dedim ya dostlar, ben o suyun yalancýsýyým.