"En sevdiğiniz hatıralar bile yorgun düşer.” En iyisi hatırları unutmak onları daha fazla üzmemek. Hem fabrika işçiliği günleri hatıralarını evirip çevirmeye ne gerek var? O yılların hatıraların detaylarına inmeden, kayıp hanesindeki senelere atmalısın.
Bir gece yarısı o meşhur otobüs firması tarafından yarı yolda bırakılışındaki ürkek ve kızgın hali de unutmalı. Yolda büzülüp kalışın ve bir ihtiyar kamyoncu ile yaşadığınız arabesk türkülü yolculuğu da bir kenara koymalısın
Şehrinden başka bir şehre sürgüne gidişinin üçüncü ayıdır, yağmurlu soğuk bir havada yolun kesilmiştir. Sen yaşta beş-altı genç tarafından iyi bir dayak yemişsindir. Hatta bunun da acısını da bir kenara koymalı. Tek bir ceketinizin çamura bellenmesine; “öfler” çektiğin hali bir kirli peçeteye yazdığını da unutmalısın
İki yıl caddelerini, sokaklarını ve hatta kızgınlığını ezberlediğiniz o şehrin ahşap evindeki tahtakurularını her an ayaklarında hissetsen de, yaşanmamış kabul etmeli. Yıllar sonra o şehire gitmişindir. O ahşap evin yerinde yeller esmektedir. Hala o tahtakurularının torunları üzerine üzerine gelmeye çalışsa da savuşup gitmesini bilmelisin. Şehrin sevincine kulak vermeli; aç yattığın günlerin mahsunluğunu o şehrin nehrine atmalısın
Cebinizdeki harçlığın çoğu zaman yol parasına yetmediği ve hep yürüdüğün o büyük şehrin hatıralarını ise susturmalısın. Üçüncü Cadde’yi ve hatta Sekizinci Caddenin hatırlarını da silmelisin. Yaşanılan çoğu silik ve berrak hatıraları da o ağacın altına gömüp, çocukluğunun garip haline dönmelisin.
Şair demişti: “En sevdiğiniz hatırlar bile yorgun düşer.”
Hatıraları fazla yorgun düşürmeden en iyisi yola devam etmeli.