![]()
İstanbul'da Kıztaşı'nın tam karşısında bir muhasebecide bulduğum işten ne de mutlu olmuştum. İş sahibinin gözü neredeyse tamamen görmüyordu. Ama adam yanında iki-üç kişiyi çalıştırmasını biliyordu. O, İstanullu bir Malatyalı olmakla övünürken ben İstanbul'a gelmiş saf Anadolu çocuğuydum. İstanbul'u esnaflara defter, fatura götürürken tanıyordum. Soğuk kış günlerinde üzerimde paltom, parkam yoktu; bir montla idare ediyordum. Öğle yemeği turşu ekmek veye ekmek arası peynirdi. İstanbul'da beni kimse bilmiyordu.
Liseyi bitireli iki yıl olmuştu. Bir Üniversiteyi kazanmak bir türlü kısmet olmuyordu. Üniversitede okumak nasıl birşeydir onu da bilmiyordum. İstanbul Üniversitesi içinden geçerken bütün öğrencileri gözüme ya sağcı ya solcu gözüküyordu; ortada ben vardım. İktisât Fakültesi önümden geçerken tek bildiğim bir isim vardı: Nevzat Yalçıntaş. Gazete okuma tutkumdan olsa gerek bazı isimler zihnimde yer etmişti. Ama nedense üniversite okuma hayalim rakamlar arasında kaybolmuştu. Gençliğimi Çapa ile Kıztaşı ve küçük esnaflar arasında geçiyordu.
Ben muhasebeci çırağıydım. Aldığım üçbeş kuruşu üst başıma bile harcıyamıyordum. Aslında ben alışveriş yapmasını da bilmiyordum.
Bir süre sonra İstanbul beni boğmaya başlamıştı. Tanıştığım bazı üniversiteli gençlerin evine zaman zaman gitmişliğim vardı. Onlara da gitmiyordum. İhanet etmiş gibiydim. Hakikati kimselere söyleyememiştim. Ben takip ettirdiğini söyleyen bir yakınımın gölgesi üzerimde ben muhasebeci çıraklığına devam mı edecektim?
Ömrümün tam baharında şehir şehir dolaşmanın ikinci adımını Akyazı'dan sonra İstanbul olmuştu. Diğer şehirler bana olmadık zamanlarda davetiyeler çıkardıklarını onlu yıllar geçtikten sonra anladım. Keşkelerin serseriliğini bir kenara atmanın rahatlığıyla Kıztaşı yolu yıllar sonra beni Bağdat'a kadar götürecekmiş. Valide Sultan Camiisi zihnimde, yolculuk Bağdat'a…
![]()
yazı/foto:magpak
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
Kaynak...