"Resimdeki zatın, uzun ve çetrefilli hayat hikayesinden bir başka bölüm. Aşağıda geçen olaylar yüzde doksan dokuzu yazarın hayal gücüyle yazılmış olsa da mekânlar ve bazı isimler doğrudur"
![]()
Benim esas adım Cindo Mamet. Köylüyüm. Kendi yaptırdığım, duvarları kireç boyalı, küçük bahçeli bir evim, bir tarlam, bir de üzüm bağım var. En büyük sermayem ise iki köpeğim ve bir boz eşeğim. Ve şükür edeceğim hayatımın en önemli varlığı Ganime Karı var. Geçimimize gelince, epeyce bir detay.
Adıma merak düşenler elbette olmuştur. Anlatıp anlatmamakta çok teredütüm olsa da anlatayım:
Gençlik zamanımda yani Nuri Sesigüzel, Yıldıray Çınar'dan bir onbeş-yirmi yıl öncesinde üç dört emsâl arkadaşla berabar cin çağırma gafletinde bulunmuştuk. Merak bu ya! Yaptık işte. Keşke yapmamış olsaydık, başımıza epeyce iş geldi. Korkumuzdan ve elbette yaşadıklarımızdan dolayı, cin çağırma mekânı bahçeyi terkedip evlerimize gidişimiz ve bundan herkese bahsetmemek üzere sözleşmemizin üzerinden tam 60 yıl geçti. O yıldan beri adımın başına Cindo adı sırlı bir lakap olarak durmaktadır. O gece neler olduğunu, başımıza gelenlerin detayları biz dört arkadaşta saklı kalmıştır. Sefil Nuri, Hüsniyenin oğlu Ökkeş, Halime Bacının oğlu Kemal ve bendeniz her daim sözümüzde durduk. O gece ne olduğunu merak edenlere asla cevap vermedik.
Sefil Nuri kardaşım, bıldır yani geçen yıl ani bastıran yağmur sonrası atı ve arabası birlikte sele kapılıp gitti. Cesedini Fırat Nehri'nin Suriye tarafında buldular. Hep sessiz yaşadı. Kimseyle pek konuşmazdı. Bir yıldan beri onun için çok ağlarım.
Diğer arkadaşım Halime Bacının oğlu Kemâl, cin çağırma gecesinden beri kendine gelemedi. Doktor doktor dolaştırdılar. Hocalara, muska yapanlara, çok büyük alimlere ve hatta Siirt'e kadar götürdüler. Uzak yakın büyük zatların türbelerini dolaştırdılar. Olmadı. Kendine gelemedi. O olaydan beri söylediği tek söylediği cümle, "O geliyor, görmüyor musunuz?" olmuştu. Anası babası vefat ettikten sonra kardaşı Uzun Süleyman yıllarca ona baktı. Allah sizi inandırsın kardaşının bir dediğini iki etmedi. Beş yıl önce Kemâl kardaşımı bir sabah mezarlıkta kıvrılmış vaziyette, vefat etmiş olarak buldular. Ömrünün büyük kısmını tek cümle ve vaktinde kıldığı namazlarla geçiren kardaşımın gidişi bana Sefil Nuri'den fazla dokunmuştu.
Hüsniyenin oğlu Ökkeş'in hanımı Cemile Bacı iki yıl önce elim bir hastalıktan ani olarak gitti. Ökkeş kardaşımın oğulları "Artık bu köyde duramazsın" deyip İstanbul'a Ökkeş'i paldır-küldür götürmüşlerdi. Bu yaz geri döndü. Bana, "Ben İstanbullarda yaşayamam; benim evim, öleceğim yeri burası" demişti. İki hanelik evine tekrar yerleşti. Allah sonsuz kere razı olsun köydeki kızı ona bakıyor. Yaşı benim gibi seksenlerde. İyi ki geldi. Dostum ahbamım pek kalmamıştı.
Ökkeş ve ben giden iki arkadaşımızı hemen hemen hergün epeyce konuşup duruyoruz. Çoğu zaman eşeklerimize atlayıp, peşimizdeki itlerimizle dağı bayırı gezip dolanıyoruz. Uzak olmasına rağmen şehre de hafta bir gidip Cuma namazını kılıyoruz. Sekseninden sonra yapacağımız başka ne olsun? Ganime Karı da hergün çorbamızı pişiriyor. Şükür ki ne şükür.
Yarım kalmış cin çağırma olayına gelince. Demiştim ya, söz vermiştik. Rahmetli Kemâl kardaşım söylediği cümle doğrusunu söylüyor zaten "O geliyor, görmüyor musunuz?" İçinizden bilenler bilir, o üç harflileri çağırırken gelecek olanlar az çok bellidir ama bizimkisi bambaşka bir durumdu.
![]()
foto: magpak/eagpak- (resimdeki şahıslarla yazılanların hiç bir ilgisi yoktur.)
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
![]()
Kaynak...