-Bizimki yine çıktı.
Elini batmaya meyleden güneşe karşı siper ederek ileriye doğru bakan arkadaşı alaycı olmanın da ötesinde konuştu:
-Deme gitsin. Bir gün değil, iki gün değil. Bu adam manyak, kafayı yemiş.
-Hele gel de yanına gidelim, biraz kafa buluruz.
…
Köylüler ona “Kundo” derdi. “Baykuşçuk” demek Kundo.
Bunun elbette bir sebebi vardı.
Bu lakap, aslında hakaret etme veya küçük düşürme amaçlı değildi. Daha çok fiili bir durumu takdir anlamındaydı. Yoksa köylerde çok değişik sebeplerle, olaylarla bağlantılı olarak acımasızca lakaplar verilirdi. Ama Ömer Bindal’a verilen Kundo, onun değişmez bir hasletinden dolayı idi.
Ve bu hasletini yıllar boyu değiştirmedi.
Yaz olsun kış olsun, fırtına veya kızgın sıcak olsun fark etmezdi.
O sanki ilahi bir emir almışçasına bu işi yapardı.
Elbette köylülerin çoğu Ömer’i takdir ederdi. Ve bu özelliğinden dolayı köylerinin çevrede hayırla anılmasından dolayı da gizli-açık bir gurur yaşarlardı.
Fakat kimi köylüler ise, gerek kıskançlık, gerekse cimriliklerinden dolayı, Bekir’i küçük görür, yaptığını çok anlamsız görürlerdi.
…
-Selamun aleyküm Kundo.
-Ve aleyküm selam. Merhaba ikinize de…
İki arkadaştan da birlikte cevap geldi.
-Merhabaaa, merhaba.
Kör Cemal sordu:
-Ne oldu, daha gelen yok mu?
Kundo ümitliydi:
-Valla daha gelen yok ama, kısmet işte, bekliyoruz.
-Ya Allah aşkına ne bekliyorsun böyle saatlerce? Gelen olursa elbette bir yere misafir olur. Bizim köyde kim dışarıda kalmış?
Muhtar var, aha sen varsın, biz varız. Hoca var.
Son sözü, hocanın kendilerine doğru gelmekte olduğunu görünce eklemişti.
Hocaya doğru yapmacık bir tebessüm sunarak seslendi.
-Gel Hocam, gel.
Köyün imamı selam vererek yanlarına oturdu.
Kör Cemal, sol gözünü seğirterek hocaya yöneldi:
-Hocam sen bize hakem ol!
-Hakem olurum da meseleniz nedir?
-Meselemiz şu. Ben Kundo’ya diyorum ki, yeter artık buralarda mesken tuttuğun. Yıllardır ikindi sonrası yola çıkıyor, şehre giden, şehirden gelip köyüne giden ne kadar yolcu varsa hepsini tutuyorsun. Onları zorla kendine misafir yapıyorsun.
Kundo itiraz etti:
-Kimseyi zorla getirmiyorum. Ne haddime! Ben zorba mıyım?
-Hayır zorba değilsin de, milleti biraz yolundan ediyorsun sanki.
-Hiç de öyle değil. Hocam bir de beni dinle, ona göre kararını ver. Ben yolculuğun zorluğunu, meşakkatini bilirim. Yaşadım. Siz de yaşamışsınızdır. Ama bir gece vakti, şehirde kalmam gerekmişti. Köye gelen tek arabayı kaçırmıştım. Daha doğrusu işim bitmemişti. Ben o gece çok sıkıntı çektim. Gidecek bir yerim yoktu. Tanıdık bir iki şehirli görmüştüm ama onlara misafir kalmam gerektiğini söyleyemedim, utandım. Onlar da beni davet etmediler evlerine. Bereket versin mevsim sonbahardı. Merkez Camisine gittim, avlusuna sığındım. Ceketim vardı ama yine de gece ilerledikçe üşümeye başlamıştım. Gece bana çok uzun gelmişti. Otele gidecek param da yoktu. Kendimi çok perişan hissettim. Vakit epey ilerlemişti ki, biri geldi.
Kör Cemal sordu:
-Hırsız falan mıydı?
Kundo gülümsedi:
-Hırsız olsa ne yapacak? Bende zaten bir şey yoktu ki!
Caminin imamıymış. Ben tanıyordum kendisini. Yanıma geldi, kim olduğumu tanımaya çalıştı. Ben tanıyordum ama onun beni tanıyıp tanımadığımı bilmiyordum. Nasıl sevindim bilemezsiniz. Benim ne yaptığımı sordu, ben utancımdan bir şey de diyemedim. Ne dediğimi bile hatırlamıyorum. Ama Allah razı olsun hoca efendi, kolumdan tutarak beni eve götürmek istedi. Ben utancımdan evine gitmek istemiyordum. Hâlbuki içimden ne kadar da istiyordum gitmeyi. Sonunda hocanın beni kızarak çağırması üzerine kalktım evine gittim.
Ben o günden sonra işte kendime ahdettim. Özellikle akşam vakti köyümüzden geçen biri olursa muhakkak eve davet etmeye söz verdim kendi kendime.
Olur ki gidecek yeri yoktur veya uzaktır veya yorgundur veya açtır, neyse artık.
Şimdi sen söyle hocam yanlış mı yapıyorum?
Hocaefendi duygulanmıştı:
-Yanlış ne kelime Ömer Efendi, çok güzel bir iş yapıyorsun. Bir nevi bütün köyü bir sorumluluktan da kurtarmış oluyorsun. Allah senden razı olsun. Senin bu yaptığını Hazreti İbrahim de yaparmış. O da sofrasına muhakkak birkaç garip veya yolcuyu, aç veya sefili alırmış. Bu yüzden sen buna devam et. Fakat ben de sana bir şey sorayım müsaadenle. Sana niçin Kundo diyorlar?
Kundo tebessüm etti:
-İşte bu yüzden.
Hoca Efendi şaşırmıştı:
-Naslı bu yüzden?
-Ben akşama doğru bir baykuş misali yolcu gözetlediğimden bana bu adı taktılar.
Güneşin batmak üzere olduğunu gören hoca,
-Namaz vakti geldi, haydi camiye gidelim, dedi ve ekledi: Kundo sen de gel artık. Bundan sonra kimse gelmez.
-Doğru diyorsun hocam, bugün de sizi misafir edeyim. Gerçi Cemal camiye gelir mi bilmem ama namaz sonrası hepinizi eve bekliyorum.
Kör Cemal kızdı:
-Ula Kundo! Biz Müslüman değil miyiz, niçin camiye gelmeyecekmişim?
Hoca tartışmanın uzamasını istemedi:
-Öyleyse önce ilahi davete sonra da Kundo’nun davetine. Haydi bismillah! ***