El-Cezire bölgesinde bulunan Nusaybin, Nesıbin ve Nizip yerleşim birimleri çogu kez bugün Mardin’e baglı Nusaybin kasabasıyla karıştırılmıştır. Bildirimizde Mardin’e baglı Nusaybin,Urfa’ya baglı Nesibin ile Gaziantep’e baglı Nizip’in kaynaklarda geçiş şekli ve hataları tespit ederek bu yanlışlıkları tashih etmeye çalışacagız. Tebligimize konu olan Nusaybin-i Kübra, Nusaybin-i Sugra ve Nizip el-Cezire tabir edilen bölgede yer alan yerleşim birimlerdir.El Cezire bölgesi Fırat ve Dicle nehirlerinin arası adeta bir ada (Cezire) teşkil ettiginden, bu bölgeye Islam cografyacıları tarafından verilmiş bir isimdir. Aynı mıntıka klasik antik dönemde Mezopotamya diye ifade ediliyordu.
- Ancak, Bu iki isim aynı anlama gelse bile,cografî ve tarihî anlamda tam olarak aynı sahayı karşılamayıp degişik sınırları ihtiva etmektedir. Ilk olarak Mezopotamya tabirini ele alacak olursak, Grek kaynakları Fırat ve Dicle nehirlerinin suladıgı topraklara iki nehir arası anlamına gelen Mezopotamya adını vermektedir. Ilk kez Büyük Iskender devrinde onun yeni teşkil ettigi bir satraplık için kullanılan Mezopotamya sahasının sınırları, doguda Iran dagının dogu etekleri, kuzeyde Dogu Anadolu daglarının güney etekleri, güneyde Basra körfezi, güneybatıda Arabistan çölü, batıda da Suriye çölü ile çevrilmiştir. Tarihî devirlerde bu memleketin güney kısmına Ken-gi ve Şanar (Sinear); kuzey kısmına da Subartu adı veriliyordu
- El-Cezire tabirine gelince Araplar, Greklerin Mezopotamya dedikleri sahayı iki kısma ayırarak güneyine, yani Aşagı
Mezopotamya’ya Sevad yada Irak; kuzeyine, yani Yukarı Mezopotamya’ya da el-Cezire demişlerdir- Ibn Haldun, el-Cezire bölgesini Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan yer, bu iki nehir Bagdad’da birleşmeden evvelki saha şeklinde tanımlamaktadır.
- Bu tanımdan yola çıkarak Mezopotamya’nın, Dicle ile Fırat arasında kalan bütün sahayı ihtiva ettigini, el-Cezire’nin ise, söz konusu sahanın Anbar ile Tikrit arasında çizilecek bir hattın kuzeyinde kalan kısımlarını içeren bir cografi saha oldugunu söyleyebiliriz
- Genel olarak bütün Arap cografyacıları tarafından iki nehir arasında kalan bölge şeklinde tanımlanan el-Cezire bölgesinin sınırlarının zamana göre degişiklik arz ettigini de söylemek gerekir.Mesela bilinen sınırları, kuzeyde Meyyafarikin ile Malatya yakınında Fırat’a kadar olan yerlere batıdan komşu olan yerler,güneyde Fırat nehri üzerinde yer alan Tikrit, güneybatıda Cezire çölü ve doguda Iran dagları ve Azerbaycan olan el-Cezire bölgesi,690 senesinde Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervan’ın, Musul ve Ermeniye gibi bölgeleri de Irak’tan ayrılıp Harran’a baglamasıyla sınırları daha geniş bir bölge haline gelmişti
- Mezopotamya ve el-Cezire kavramları ile birlikte sıklıkla Bet Nahreyn tabirine de tarihi kaynaklarda rastlıyoruz. Bunun da, söz konusu bölgenin Dicle ve Fırat nehri arasında bulunması sebebiyle verilmiş bir isim olmakla birlikte, cografi olarak diger ikisine göre daha dar bir sahayı ihtiva ettigini söyleyebiliriz. Emevi idare
sisteminde, el-Cezire adı yerine ilk kez kullanılan bu isim, Diyar-ı Bekr’in güneyi, Diyar-ı Rabia’nın ve Dicle’nin batı tarafında kalan kısmı ile Urfa’nın ova tarafı, Resu’l Ayn taraflarını içine alan bölge için kullanılmakta ve Ma Beyne’l Nehreyn, (Iki Nehir Arası)anlamına gelmektedir- El Cezire, Suriye ve Mezopotamya tabirleri konusunda Süryani Mihail’in düştügü kayıtları, burada kayda deger buluyoruz.Süryani Mihail, Patrik Dioniysous’tan alıntı yaptıgı yazısında,Suriye cografyasının iki kısma ayrıldıgını ve esasen Fırat Nehrinin,
Suriye ve Mezopotamya’yı birbirinden ayıran dogal bir sınır oldugunu, Fırat’ın batısından başlayıp Amanos dagından Filistin mıntıkasına kadar uzanan bölgeye Asıl Suriye; Fırat’ın dogusunda kalan kısma ise Mezopotamya dendigini ve Cezire, Mezopotamya ve Bet Nahreyn tabirlerinin aynı anlamda kullanıldıgını yazmakla
bu cografi bölgelerin çogu zaman birbirine karıştırılan, fakat aslında farklı sahaları ihtiva eden yerler olduguna dikkat çekiyor- Ceziretü’l Asur da denilen el-Cezire cografyası, köklü bir geçmişe sahip olan bir bölgedir. Islam tarihçilerine ve Tevrat’a göre, Nuh’un gemisi bu bölgede topraga oturmuş, yeryüzünde ilk şehrlerbubölgedekurulmuş ve Hz.Ibrahim bu bölgeden Filistin’e gitmiştir. Tevrat’a göre cennet bu bölgededir9. Burası, Nil nehrini
iki taraftan kuşatan geniş çöller gibi, hiçbir dogal engele sahip olmayıp topragının verimliligi sularının bollugu sebebiyle ve bilhassa dogu ve batı dünyalarının ticari mübadeleleri en dogal ve elverişli bir geçit yeri teşkil etmesi dolayısıyla bütün tarihi devirler boyunca etrafında yaşayan ve büyük devletler kuran cengaver kavimlerin daimi surette hırslarını tahrik etmiştir- Bölgenin sınırlarını çizecek olursak, güneyinde Irak-ı Arabî,güneybatısında Berü’ş Şam, batısında Suriye-i Bala yani Haleb ve kuzeyinde de Anadolu ile eskiden Ermeniyye denilen Erzurum ve Van ciheti bulunmaktadır. Bölge, Dicle’nin dogusunda kalan Meyyafakirin, Silvan, Erzen, Siirt, Zap havzası ve Fırat’ın batısındaki Adıyaman bölgesini içine alır
- Istahri bölgenin şehirleri arasında Malatya, Sümeysat, Menbic, Balis, Rakka,Anbar, Tikrit, Musul, Amid (Diyarbakır), Nusaybin, Resu’l Ayn (Ceylanpınar), Harran, Ruha (Urfa) gibi şehirleri sayıyor
- Halife Osman zamanında ayrı bir vilayet haline konulan el-Cezire kıtası,bölgede oturan Arap kabilelerinin ismine izafetle, üç bölgeye ayırıldı: Diyar-ı Bekr, Diyar-ı Mudar ve Diyar-ı Rabia
- Diyar-ı Bekr, Mardin’den Adıyaman, Harput, Bingöl, Siirt,Bitlis’e kadarki sahayı kapsıyordu. Bazen Muş, Malazgirt, Ahlat bölgeleri de Diyar Bekr bölgesine tabii idi14. Diyar-ı Mudar,Cizre’nin dogu ve batı kısımları olup Rakka (veya Harran) merkez olmak üzere Urfa ve Suruç taraflarını ihtiva eder. Ancak Diyar-ı
Mudar tabiri daha ortaçag sonlarından itibaren kaybolmaya yüz tutmuştur. Araştırma konumuz olan üç mekan dan ikisi Nusaybin-i Kübra el-Cezire’nin en geniş sahasını içinde yee alan Diyar-ı Rabia’da yer almaktadır. Diyar-ı Rabi, Cezire’nin dogu ve
güneydogu kısımları olup Nusaybin (veya Musul) merkez olmak üzere Cizre ve Mardin taraflarını içine alırdı- Diyar-ı Rabia’nın sınırlarına gelince, Yakut’un kısaca, Musul ve Res’ul Ayn arasındaki bölge olarak tanımladıgı ve Rabia Araplarının ve bilhassa Taglib kabilesinin diyarı olan bu bölge,Cezire’nin tüm dogu ve güneydogu kısımlarını içine alır. Dicle boyunca Tell Fegan’dan Tekrit’e kadar uzanır ve nehrin sag arazisinde
Habur-Hirmas-Sarsar arazisi ile sol sahilinde küçük Habur’un aşagı mecrası ve Zab’ın aşagı ve yukarı mecrasını ihtiva eder. Abdusselam Efendi, bölgenin sınırlarını kısaca dogu-batı dogrultusunda Mardin-Habur; güney-kuzey yönünde ise Rakka-Siirt arasında kalan bölge olarak tanımlıyor. Ceziret b. Ömer, (Cizre) Dara, Sincar, Mardin bu bölgenin meşhur şehirleridir- Bölge sınırlarının zamanla genişledigi vakidir. Mesela, Halife Ömer zamanında Diyar-ı Rabia eyaleti, sadece eski Sasani toprakları olan Nusaybin, Arzan, Beth Arabaye, Balad,Sincar, Karda, Bezabde ve Tur-Abidin bölgelerini degil, eski Bizans topragı olan Diyarbakır, Resu’l Ayn ve Mardin bölgelerini de kapsıyordu
- Bu bakımdan Diyar-ı Rabia bölgesinin, bazen Diyarbekir’i de içine alan geniş bir anlam ifade edebilecegini söyleyelim
- Zaten Hamdullah Müstevfi (1281-1350), de bu iki bölgeyi birlikte zikreder ve Musul’u buranın merkezi olarak gösterir
*Yrd. Doç. Dr Abdullah EKINCI Harran Ün. Fen Edebiyat Fak., TarihBölümü**Ahmet KÜTÜK Harran Ün. Sosyal Bil. Enst.1 Istahri, Kitabu’l Mesalik ve’l Memalik, (neş. Muhammed Cabir Abdul’al el-Hinini), Kahire, 1961, s. 52; Tuncer Baykara, Anadolu’nun TarihiCografyasına Giriş, I, (Anadolu’nun Idarî Taksimatı), Ankara, 1988, s. 28-2 M. Şemseddin Günaltay, Yakın Şark (Elam ve Mezopotamya), Ankara,1937, s. 187; Fikret Işıltan, Urfa Bölgesi Tarihi, Istanbul, 1960, s. 1, 12. not.3 Corci Zeydan, Islam Uygarlıkları Tarihi, (çev. N. Gök) Istanbul, 2004, s.381; Mustafa Fayda, Hz. Ömer Döneminde Gayrı Müslimler, Istanbul, 1989,s. 42; Adnan Çevik, “Ortaçag Islam Cografyacılarına Göre Nusaybin”,Geçmişten Günümüze Nusaybin Sempozyumu, (27-28 Mayıs 2004), Nusaybin, 20044 Ibn Haldun, Mukaddime, I, (çev. S. Uludag), Istanbul, 1988, s. 314.5 Fikret Işıltan Urfa Bölgesi, Istanbul, 1960, s. 1, 12. not. 1; Zeydan, Islam Uygarlıkları, s. 381.6 Zeydan, Islam Uygarlıkları, s. 381; M. Halil Yınanç, “Diyarbekir”, IA, III, Eskişehir, 1997, s. 606.7 Ibn Haldun, Mukaddime, I, s. 314; Abdü’s-Selam Efendi, Ummü’l Iber FiZikri Men Mada Ve Mer, (çev. S. Baybara), (YYLT), Kayseri, 1994, s. 16;Zeydan, Islam Uygarlıkları, s. 153; Süavi Aydın, Kudret Emiroglu, OktayÖzel, Süha Ünsal, Mardin (Aşiret-Cemaat-Devlet), Ankara, 2000, s. 4.8 Süryani Mihail, Vekayiname, (çev. H. D. Andreasyan), YayınlanmamışTTK Nüshası, Ankara, 1944, s. 165-166.9 Ramazan Şeşen, “Cezire”, DIA, VII, Istanbul, 1993, s. 509.10 Işıltan, Urfa Bölgesi, s. 2.11 Baykara, Idarî Taksimat, s. 29; Şeşen, “Cezire”, DIA, VII, s. 509; RamazanŞeşen, “Haçlı Seferleri Sırasında Güneydogu Anadolu Bölgesinin Siyasi veSosyal Durumu, Haçlılarla Yapılan Mücadeleye Katkısı”, Uluslararası HaçlıSeferleri Sempozyumu (Istanbul, 23-25 Haziran 1997) , Ankara, 1999, s. 33;Claude Cahen, “Izzeddin b. Şeddad’a Göre XIII. Asır Ortalarında Cezire”,(çev. N. Çagatay), AÜIFD, II, Sayı 4, Ankara, 1953, s. 94.12 Istahri, Kitabu’l Mesalik, s. 52.13 Bkz. Yınanç, “Diyarbekir”, IA, III, s. 606.14 Mogollardan sonra Diyar Bekr’in, Musul merkezli olarak tüm el-Ceziresahasını ihtiva eden idari bir ünite oldugunu görüyoruz. Bedruddin Ayni,Ikdu’l Cum’an fi Tarihu’l Ehli’z Zaman, (neş. M. Muhammed Emin), I, Kahire, 1987, s. 415.15 G. Le Strange, The Lands of The Eastern Caliphate, London, 1966, s. 86;Baykara, Idarî Taksimat, s. 24; Şeşen, “agm”, s. 33; Aydın vd., Mardin, s. 5; Çevik, “agm.”, s. 2.16 Abdü’s-Selam Efendi, Ummu’l Iber, s. 16; “Diyar Rebia”, IA., III, s. 601;Baykara, s. 24, Canard-Cahen, “Diyar Rabia”, EI2,s. 348; Çevik, “agm.”, s. 2.Nusaybin bölgedeki en eski kent merkezlerindendir. Mardin, Dara, HısnKeyfa, Savur ve Lorna gibi yerler Sasani-Bizans üstünlük mücadelesidöneminde bu sonuncular tarafından Iran baskınlarını önlemek ve ordularınınzor durumda kaldıgı zamanlarda sıgınmak gayesi ile sonradan inşa edilmişistihkamlardı. Bu konuda Bkz. Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancagı, Istanbul, 1969, s. 6-7.17 Şeşen , Harran, s. 9; Aydın vd., Mardin, s. 74. Arap cografyacılarınınbazıları Musul’u da Rabia bölgesi dahilinde sayarken, bazıları ise burayı ayrıbir idari bölge olarak telakki eder. Bkz. Çevik, “agm.”, s. 3.18 Buna karşılık, Mogollar döneminde de tüm el-Cezire’nin Musul merkezliolarak Diyar-ı Bekr adı altında birleştirilmesi, bu bölgenin sınırlarıkonusundaki keyfiyetin tamamen hakim unsura göre degiştigini gösteriyor.bkz. Muammer Gül, Dogu ve Güneydogu Anadolu’da Mogol Hakimiyeti, Istanbul, 2005, s. 47.19 Müstevfi’den nakleden Baykara, Idarî Taksimat, s. 24, 74.