Rişvanların Kültürel Unsurları
Rişvanların Kültürel Unsurları
Rişvan Aşireti’nin Türk kökenli olduğu yönündeki deliller sadece arşiv belgeleri ve Türkçe aşiret adlarının yanında yaşadıkları örf ve adetleriyle de ortaya konmuş bir gerçekliktir. Türk kültüründe yaşayan ve hatta Türkiye’nin batı illerinde unutulmaya yüz tutmuş bazı Türk adet ve gelenekleri Rişvan Aşireti’nde varlığını devam ettirmektedir. Bunlardan biri de Albastı-Alkarası kültürüdür.
Yakşa kelimesi Uygur ve Sanskirt dillerinde “Şeytan” anlamına gelir. Eski Türkçede ise Şeytana Albıs adı verilmektedir.
Türk halk kültüründe görülen “Albastı veya Alkarası” kültürü, yani yeni doğmuş çocukların dışarıya çıkarılmaması, Albastı ve Alkarası’ndan korunması kültürüdür. Albastı veya Alkarası, doğum sırasında ve sonrasında gerek anne gerek çocuk için en büyük tehlike olarak kabul edilen kötü ruhtur. Bunla ilgili inanç, Türklerin çok eski devirlerden günümüze kadar gelen, halen Anadolu ve Anadolu dışındaki Türkler arasında yaşayan önemli bir inanç unsurudur.
Karakteristik bir Türk motifi olan Al, Albastı ruhu, Alkarası; Osmanlı metinlerinde Albız, Urenha ve Tuba Türklerinde Albıs, Altay Türklerinde Almıs, Yakut Türklerinde Abası olarak bilinir. Kazak ve Kırgız Türklerinde Sarı ve Kara olmak üzere iki türlü Albastı vardır. Bazen kadın, bazen tilki, bazen keçi şeklinde görüldüğüne inanılmamaktadır. Bu inanç en çok da Başkurd Türklerinde ve Başkurdistan’da görülmektedir.
İşte bu eski Türk inancı, bugün Anadolu’nun doğu kesiminde yoğun olarak yaşamaktadır. Nitekim mevzuumuzun da konusu olan Gaziantep ve Maraş bölgesinde yaşayan aşiretlerden Rişvanlarda da Alkarası inancı hâkimdir. Rişvanlar loğusa kadının yastığının altına bir demir parçası veya bıçak koyarlar. Çünkü Alkarası demirden korkar, ayrıca bunun yanında dualar yazılı “betik veya muskalar da” bulundurulur. Yine loğusa kadının üstünde veya başında mutlaka kırmızı renkli bir yaşmak (bu örtüye Gurmanclar “yazma” der) veya kumaşın bulunması ve kocasının da elbisesinden bir parçanın bulunması, Alkarasına karşı koruyucu bir tesiri olduğuna inanılır. Loğusa, kırkıncı gününü tamamlayıncaya kadar yalnız bırakılmaz. Ayrıca yeni doğan çocuk kırkı çıkınca yıkanır. Anne hamilelik sırasında bir şeyi arzulayıp da yiyemediyse ve hamilelikte yatır ziyaret edilmişse ve anne yatıra ait kabrin neresine dokunmuşsa, o yere denk gelen yerde çocukta ben ya da leke olacağına inanılmakta, hamilenin ölüye bakması men edilmektedir.
Çocuğu olmayanlar ve dilekte bulunanlar yatırlara ve kırsal alanda tek bulunan ağaçlara giderek dua eder ve bez bağlayarak dileklerinin kabul edileceğini düşünürler. Rişvan aşiretlerinde görülen Kırk olayı, yatır, bez bağlama ve leke hadisesi tamamen Türkî bir inanç olup sadece Tük kültüründe mevcuttur. Bu inançların hiç biri Arap, İran, Ermeni, Gürcü v.b. ülkelerin kültürlerinde mevcut değildir.
16. yüzyılda Türk kökenli olmasına rağmen Fars (İran) kültürü ile donanmış Safevi Devlet etkisi tüm Mezopotamya ve günümüz Doğu Anadolu’sunu etkisi altına almış, bu etki daha sonra Osmanlıların etkisi ile daha da belirgin hale gelmiştir. Bu durum tüm doğu aşiretlerini etkilediği gibi Rişvan Aşireti’ni de etkilemiştir. Yine de yaptığımız incelemeler, Fars kültür ve dil etkilenmesinden en az yara alan aşiretlerden birinin de Rişvanlılar olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Ortaya koyduğumuz yüzlerce veri Rişvanlıların kökenlerini anlatmaya kâfi gelecek boyuttadır. Her toplumun kendi kökenlerini bilme ve atalarını tanımaya hakkı vardır. Bazı kesimlerce Rişvanlar yıllardır asimile edilmeye ve özlerinden koparılmaya çalışılmaktadırlar. Buna son vermek de öncelikle bu aşiret mensuplarına düşmektedir.
ÖMER ÖZÜYILMAZ