Amerikanın sorumluluğu büyüktü. Örneğin dünyayı kurtarma görevi onundu. Bazen uzaylılara karşı, bazen vahşi bir terör grubuna karşı dünyayı kurtarmak zorundaydı. Her ne kadar bütün kurtarcıların yaptığı gibi, kurtardığı kişinin ırzına geçse de bir batılı büyüğün dediği gibi "tecavuz kaçınılmassa zevk almaya bak" prensibini karşı tarafa benimsettiğinden genellikle iğfal edilen kişi, bu olayı kendisine karşı duyulan bir sevgi olarak telakki etmekteydi.
Gene Coni'ye dünyayı kurtarma görevi verilmişti. Bu seferki hedefi, dünya için büyük bir tehlike olan Saddam'dı. Coni hiçbir masraftan kaçınmadı. Büyük paralarla kaliteli ve süslü bombalar yaptı. Kim demiş Amerika insana değer vermiyor diye... Adamlar, insan öldürmek için hiç bir masraftan kaçınmayarak bombalar imal ediyorlardı.
Tabiki onların en büyük gerekçeleri insanlık, demokrasiydi. Demokrasi götürüyoruz dendiğinde akan sular dururdu. İnsanlar, Amerika’nın getirdiği demokrasi sayesinde ölmüş olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Amerika en azından insanlara seçme özgürlüğü veriyordu. Silahla mı ölecekler, yoksa köle mi olacaklar seçeneğini insanlara bırakarak demokrasiye ne kadar bağlı olduğunu göstermiş oluyordu.
Fakat o da ne? Amerika canını dişine takarak o kadar uzak yoldan demokrasi getirmek için uğraşsın, basit Arap yığınları direnmeye başlamışlardı. Zaten bu Araplara hiç iyilik olmuyordu. Hem onlar, Türkleri de arkadan vurmamışlar mıydı? Yani Türkleri arkadan vurmalarına rağmen şu Türklere ne oluyordu da Araplara karşı kendilerine yardım etmiyorlardı. Nerede yanlışlık yapılmıştı.