İşim aslında eğitim.
Veda şarkıları, bayram üzerine kinayeli yazılar yorumsuz bir hayatın yansımalarıdır.
Yazılarımda sen dediğim insanlar bazen bir talebeye, bazen bir meslektaşa, bazen uzakların uzağında kuytularda yaşayana hitap edilmiştir.
O yazılarda eskilerin eskisinde mesela bahçemizde heba ettiğim çocukluğum ve gençliğime serzeniş de vardır.
Zalimlere doya doya yazamadım. Kontrol noktalarında bizi tebessüm ötesi bir karşılama yapan "peşmergeleri" yazamazdım.
Daha iki gün önce Cizre sokaklarında gezerken karşılaştığımız Hazireti Nuh (as)'in türbesini ve o şehri yazmaya pek vakit olmadı işte; yazamadım.
Oysa Nuh (as) yazılmalıydı. O şehrin esnafının güzel halleri ve bizi eller üzerinde tutuşunu yazmak gerekti. Yazık edilmiş bir şehir ve ön yargılar, gezerken bize bakan insanların tedirginlikleri. Pırıl pırıl okullar, sağlık ocakları, hastaneler, alışveriş merkezlerindeki canlılık yazılmalıydı. Ama beyinler sürmelenmek üzere olduğu da bilinmeliydi...
Yazılacak elbette. Hz. Nuh'un sokaklarında dolaştığını hissetmenin verdiği güçle yazılacak. Ebu’l-İzz el-Cezeri -ilik robotu yapan alim- neden yazılmaz?
İşim aslında eğitim. Esas uğraşım haliyle burada: Fezalar