Davulcu Kazım’ı siz nereden bileceksiniz? Bir ben iyi bilirim bir de Üvez Sakıp bilir. Tanımaya çalışmayın. Hatta görünce yolunuzu değiştirin. Pazar yerinde görürseniz, hemen sebze haline gidin. Bildiğiniz, gördüğünüz her insanı adam sanıp konuşmayın. Babanızın, ananızın, komşunuz Kırıp İbiş’in lafını dinlemeyin; bir kez olsun benim sözüm dinleyin.
Davulcu dedim; ince ruhludur, hazandan, sevgiden, muhabbetin alasından anlar dedim. Köyün ve hatta neredeyse bizim kasabanın düğünlerini şenlendiren adamdan şer gelir mi dedim. Bir hamlık yaptım ki başımda bela. Hemen meseleye doğrudan girmemi beklemeyin.
Geçen yazın benim “tırışka” arabayla Tokat’a giderken yolumu yanlışlıkla uzatmıştım. Kayseriye 70 kilometre kala orta yaşta birileri beni ısrarla durdurmuştu. Hastaneye gidiyorlarmış. Kayseriyi bilmem etmem. Yolumuz içinden geçmez. Her daim ucundan kıyısından geçeriz. Misafir karı-koca ile yol boyu muhabbetimiz iyi oldu. Ben buraya nereden geldim, bilmiyorum. Bu konunun Davulcu Kazım ile hiç alakası yok.
Davulcu Kazım kimdir? Size uzun tarifler yapıp vaktinizi almayacağım. Bizim Davulcu Kazım’in beş tane kızı var. Hanımı Halime Bacı’nın davulla-mavulla hiç alakası yok. Kızları daha küçük, arka arkaya oldular. Erkek bir çocuk yakalam uğruna Halime Bacı’nın çektiği çileye hiç davulcu umursamaz.
Yav emmede uzattım yani.
Davulcu Kazım ile geçen bizim bahçenin dip köşesinde bulunan dut ağacının altında muhabbet ediyorduk. Benim Pilipis radyoda yanımızda. Çekirdeksiz narları kırıp yemenin keyfini yaşıyorduk. Mesele nereye geldiyse geldi. Köy azası Sakız Salah’ın muhtara yaptığı “yellahçılığını” açıkça ifade etmiş oldum. Dilim kopaydı, ağzıma “kınep” iğnesi ile dikilseydi de böyle uluorta haneği etmeseydim. Bizim Davulcu almış bu haneği bütün köye yaymış. Kekreme Mamet, yani benim Sakız Salah hakkında attıp tuttuğumu, hatta muhtara bile laf vurduğum söylemiş. Hatta bir mektupla Kaymakam Bey’e herşeyi yazdığımı söylemiş. E yuh yani Sakız, yuh sana.
Yemin billah edip, böyle birşey demediğimi köy odasında söyledim. Kimse inanmadı. Bana bütün yemekler, bahçenin tatlı çekirdeksiz narları hepten kekreme gelmeye başladı. Dağa taşa kendimi vurdum. Bu fitnenin artmaması için Fatih’a suresini yüzlerce kez okudum; okumaktayım.
İşte bu yüzden bu günlerde epeyce canım sıkkın. Bizim arvat yani Kara Kezban beni dinlese hemen Kavaklı Köyü’ne taşınacağım ama beni dinleyen kim. Kara Kezban bile bana inanmıyor. Benim uşaklar bana tuhaf bakıyor. Hatta karşı komşumuz Kemik Hasan’ın sefil iti bile, beni her gördüğünde taktaklı havlamalarla önümü kesiyor.
Ah Davulcu Kazım ah!” Dün gece uyumadım. Uykum geliyor. Radyodaki kısa dalgada çalan türküler; uzun havalar beni benden alıyor.
Not: Şu üçüncü paragrafı neden yazdım? Hiç gerek yoktu. Sözü-haneği uzatmakta iş değil. Yav neyse. Kafanı herşeye takıp durma.