Saçlarının her bir telini bir şehre ve bazen de bir kasabaya hediye eden bu adamı yıllar sonra bu şehir tanımadı. Geride kalan saçları bembeyaz olmuş bu adama *tuhaf tuhaf bakan bu şehire meyil yoktu zaten.

Ne yılar öncesi ne de yıllar sonrası Meşrutiyet Caddesinde adresimi ararken ne saçımdan ne de üstüm başımdan utandım. *Erzincanlı Ömer ile birlikte satın aldığım kalın keten pantolonla gezdiğim bu caddeler, Hacı Yolu Sokağı *ve Kocatepe Yokuşu faydalı faydasız hatıraları bir kez daha yaşattı ama hiçbiri beni tanımadı işte. Pek umur etmeden, yüreğimde kalanlarla bir daha masalımsı bir gün yaşadım.

Ne Beytepe Kampusü ne Sucu Apartmanı kendini hatırlatmaya çalıştı ama Hacettepe Hastanesinin acil servisinde geçirdiğimiz bir gece ve omuzlarımda yükü beş* ay boyunca taşıdığım Numune Hastanesinin Rehabilatasyon Merkezi kendine beni çekmek istedi.

Metrosunda, durağında, yollarında *resmi duran insanlar bana neden garip baktıklarını anlayamadım. Köyden şehre inmiş bir portremiydim acaba?

Beni tanıyan şehirlerim olmasından dolayı Ankara'nın somurtmasına aldırmadım.

"Ben sana yar olamam,
Yüzüme gülme bari" diyen türkü sözleri koynumda, bir davanın ağırlığı gönlümde iken Ankara'ya gülümsemeye çalıştım.

Yazı/foto:mağpak




Kaynak...