Zihnimde cevabını bulamamış sorularla Amasya'ya veda zamanı. Kıymetini bilemediğimiz asil tarihimizden kalanların yalnızlığı yüreğimde, Amasya'da boynu bükük ümitlerle ayrılıyorum. Yeşilırmak, huzurlu akışındaki borcunu Beyazıt Camiisine ödememişken, Şehrin tam ortasındaki Saat Kulesi gece nöbetinde iken ayrılıyorum. Kimseciklere görünmeden bütün ayrılıklarımı eski memleketin Mihriban şiirine teslim ederek yola düşüyorum. Gönül burukluk yaşamış olsa da Gamaşuk çayının tadı damağımda otobüse adımımı atıyorum. Amasya Şehrinden ismini alan otobüsün onbir numaralı koltuğun rahatsızlığını terkedip, kırkbir numaralı koltuğun sıcaklığında teslim olmuşum; önce Ankara sonra Erbil'e doğru yola çıkmaya çoktan niyet etmişim.

*Ömrün telaşında, yetiştirilmeyen işler şaşkınlığı aklımda iken bir türkünün sözleri dilime düşüyor:

Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor
Hiç bir tabib şu yarama merhem olmuyor
Boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen; kiminlesin sen.*Bu sözler bana göre değil deyip, Amasya kale dibi evlerinin huzuru içimde, günlerin uykusuzluğu gözlerimde Ankara'ya merhaba diyorum. Valizimin ağırlığı elbileselere veda etmiş olmasındandır. Amasya sebze halinden alınmış elmalar valize eşlik etmedeler.

Eski mekanın samimiyetinden uzakta Ankara Otogarı törensiz hoşgeldin diyor. *Yirmi yıl önce altmışını geçmiş, belden aşağısı felçli dedemle vedamı yaptığım Ankara’ya kavgalı duygularla adım atıyorum. Otogarda saat sabahın beş buçuğunda, gözlerim gözler aramaktan vazgeçiyor. Altı yıl ve ilavesi aylarda vedasından hoşlandığım Ankara'ya, kuma bulduğum şehirlerin gölgesinde*inceden inceye sitemler içimde iken bir mescit arıyorum.

yazı/foto: magpak*




Kaynak...