Cumali, emeklerin için teþekkürler.
Ben teþekkür edirim Mustafa abi.Bir tane daha...
KABUS..
Çocukluðumdan beri dar mekânlardan sýkýlýr ve bu tür yerlerden feryat edercesine uzaklaþýrdým. Ýleri yaþlarda bunun bir hastalýk olduðunu anlamýþ, fakat bu illetten bir türlü kurtulamamýþtým.
Oysa ki o dar mekânlara, þimdi ister istemez girecektim. Beni sarýp sarmalamýþlar ve uzunca bir tabuta yerleþtirmiþlerdi. Çevremde dolaþanlarýn seslerini gayet iyi duyuyor ve gözlerim kapalý olmasýna raðmen, her nasýlsa onlarý görebiliyordum.
- Genç yaþta öldü zavallý, diyorlardý. Halbuki yapacak ne kadar çok iþi vardý. Gerçekten de birçok iþim yarým kalmýþtý. Meselâ oðluma iyi bir iþyeri açamamýþ, araba ile renkli televizyonun taksitlerini henüz bitirememiþtim. Büyük bir firma kurup dostlarýmý orada toplamak da artýk hayâl olmuþtu. Üstelik kýþ çok yaklaþtýðý halde odun kömür iþini halledememiþ ve çatýnýn akan yerlerini tamir edememiþtim. Yarýda kalan iþlerimi arka arkaya sýralarken, kulaklarýmý çýnlatan bir sesle irkildim. Sanki mikrofonla söylenen bu ses, beynimin en ücra köselerinde yankýlanýyor ve:
- 'Geçti artýk, geçti', diyordu.
Ýçimden 'keþke geçmemiþ olsaydý' diyordum. Nereden baþýma gelmiþti o kaza bilmem ki? Halbuki ne kadar da iyi araba kullanýrdým. Olup bitenleri hatýrlamaya çalýþýrken, dostlarýmýn çevremi sardýðýný ve içinde bulunduðum tabutun kapaðýný örtmeye çalýþtýklarýný fark ettim. Onlarý engellemek için avazým çýktýðý kadar baðýrmak ve çýrpýnmak istediðim halde ne kýmýldayabiliyor, ne de bir ses çýkartabiliyordum. Biraz sonra koyu bir karanlýkta kalmýþ ve gözlerimi, tabutun tahtalarý arasýndan sýzan ýþýða çevirmiþtim. Dehþet içinde:
- Aman Allah'ým, dedim. Ne olacak þimdi hâlim? Korkudan hiçbir þey düþünemiyordum. Bu arada omuzlara kaldýrýlmýþ ve sallana sallana götürülmeye baþlanmýþtým. Dýþarýdaki seslerden yaðmur yaðdýðý belli oluyor ve su damlacýklarýnýn sesi, tabutumun gýcýrtýsýna karýþýyordu. Cenâze namazý için câmiye gidiyor olmalýydýk. Câmi deyince aklýma gelmiþti. Çok yakýnýmýzda olmasýna ve her gün beþ defa davet edilmeme raðmen, bir türlü vakit bulup gidememiþtim. Ama her zaman söylediðim gibi elli yaþýna gelince namaza baþlayacak ve herkesin þikâyet ettiði kötü alýþkanlýklarýmý terk edecektim. Evet evet, þu kaza olmasaydý, ileride ne iyi bir insan olacaktým. Daha önceden duyduðum ve nereden geldiðini kestiremediðim ses:
- Geçti artýk, geçti, diye tekrarladý. 'Bitti artýk.'
Biraz sonra namazým kýlýnmýþ ve tekrar omuzlara kaldýrýlmýþtým.
Mahallemizdeki kahvehanenin önünden geçerken, her gün iskambil oynadýðýmýz arkadaþlarýmýn neþeli kahkahalarýný iþitiyor ve 'herhalde ölüm haberimi duymamýþ olacaklar' diye düþünüyordum. Sesler iyice uzaklaþtýðýnda, eðik bir þekilde taþýndýðýmý hissederek mezarlýða çýkan yokuþu týrmandýðýmýzý anladým. Þiddetle yaðan yaðmurun tabuttaki çatlaklardan sýzarak kefenimi yer yer ýslattýðýnýn da farkýndaydým. Buna raðmen dýþarýda konuþulanlara kulak verdim. Dostlarýmýn bir kýsmý piyasadaki durgunluktan bahsediyor, bir kýsmý da milli takýmýn son oyununu methediyordu. Tabutumu taþýyan diðer biri ise, yanýndakinin kulaðýna fýsýldayarak:
- 'Rahmetlinin tersliði, öldüðü günden belli, diyordu. Sýrýlsýklam olduk birader.' Duyduklarým herhalde yanlýþ olmalýydý. Yoksa bunlar, uykularýmý onlar için feda ettiðim dostlarým deðil miydi? Yolculuðum bir müddet sonra bitmiþ ve tabutum yere indirilmiþti. Kapak tekrar açýldý ve cansýz vücudumu yakalayan kollar, beni dibinde su toplanmýþ olan bir çukura doðru indirdi. Boylu boyunca yattýðým yerden etrafýma baktým. Aman Allah'ým! Bu kabir deðil miydi? O ana kadar buraya gireceðimi neden düþünmemiþtim? Sessiz feryatlarýmý kimseye duyuramýyor ve dostlarýmýn, üzerimi örtmek için yarýþtýðýný hissediyordum. Tekrar zifiri karanlýkta kalmýþ ve bütün âcizliðimle dua etmeye baþlamýþtým.
- Yârabbi, diyordum. Bir fýrsat daha yok mu, senin istediðin gibi bir kul olayým. Ve kabrimi, cennet bahçelerinden bir bahçeye çevireyim. Ayný ses, her zamankinden daha þiddetli olarak:
- Geçti artýk, geçti, diye tekrarladý. 'Her þey bitti artýk.' Mezarýmý örten tahtalarýn üzerine atýlan topraklarýn çýkardýðý ses gök gürültüsünü andýrýyor ve bütün benliðimi sarsýyordu.
Son bir gayretle yerimden fýrlayarak gözlerimi açtým. Odamdaki rahat yataðýmda yatýyor, fakat korkunç bir kâbus görüyordum.
Bitiþik dairede oturan doktor arkadaþým beni ayýltmaya çalýþarak:
Geçti artýk, geçti, diye baðýrýp duruyordu. 'Geçti bak, hiçbir þeyin kalmadý.' Yattýðým yerden yavaþça doðruldum. Terden sýrýlsýklam olmuþ ve sanki yirmi kilo birden vermiþtim. Dýþarýda saðanak hâlinde yaðmur yaðýyor, þimþek ve gök gürültüsünden bütün ev sarsýlýyordu. Etrafýmdakilerin þaþkýn bakýþlarý arasýnda kendimi toparlamaya çalýþýrken
- Yârabbi, sana zerrelerim adedince þükürler olsun, diyordum. Ýyi bir kul olmak için ya bir fýrsat daha vermeseydin?
CÜNEYT SUAVÝ
Dayan be gönlüm!.
Bîçâre deðilsin, Yaradan sana yâr..
Kimsesiz deðilsin, yanýnda "Kimsesizler kimse...si" var!
Biliyorum, Sýðmazsýn hiç bir yere, dünya sana dar!
Ama dayan gönlüm! Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahý var...
ellerine saðlýk cumali cok duygusal bir paylaþým'dý ALLAH (cc) bizlere hayatta keþke dememeyi nasip etsin
ecmain..
Konu ziya_eren27 tarafýndan (14.06.09 Saat 07:46 ) deðiþtirilmiþtir.
helal olsun sana eline yüregine saglýk
cumali abi saol paylaþým için...
Aþký Ya Yaþarsýn Yada Yazarsýn...
Diyen Þair Sonra da
Ne Yaza Bildik... Ne de Yaþayabildik...
Demiþ...
SaRýma LaRciverRt Ol...
Ben teþekkür ederim Mehmet.Birtane daha...
Senin Ýçin Ölürüm...
Bir otobüs duraðýnda karþýlaþmýþlardý ilk kez... Biri týpta okuyordu, öbürü mimarlýkta. O ilk karþýlaþmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karþýlaþabilmek için, hep ayný saatte, ayný duraktan, ayný otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuþacak cesareti bulmalarý biraz zaman aldý ama sonunda baþardýlar. Ýkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardý aslýnda. Delikanlý arkadaþýnda kaldýðý için o duraktan binmiþti otobüse, kýz ise ablasýnda.
Sýrf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çýkýp, þehrin öbür ucundaki o duraða, onlarýn duraðýna geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarýný bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen iþsiz, bazen parasýz kaldýlar ama öylesine sýký kenetlenmiþti ki yürekleri ve elleri, hiçbir þeyi umursamadýlar. Ayýn sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarýnda da hep mutluydular. Zaman aþýmýna uðrayan, alýþkanlýklara yenik düþen, banka hesabýnda para kalmadýðý için ya da tam tersine o hesabý daha da kabarýk hale getirmek uðuruna bitip-tükeniveren sevgilerden deðildi onlarýnki...
Günler günleri, yýllar yýllarý kovaladýkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarýnýn olmamasýydý. Zorlu bir tedavi sürecine raðmen çocuk sahibi olmayýnca, “bütün mutluluklarýn bizim olmasýný beklemek, bencillik olur” diyerek devam ettiler hayatlarýna. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... “Senin için ölürüm” derdi kadýn, sýmsýký sarýlýp adama ve adam; “Hayýr, ben senin için ölürüm” diye yanýt verirdi hep...
Bazen eve geldiðinde, aynanýn üzerinde bir not görürdü kadýn, “Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafýna bak...” Kütüphanenin ikinci rafýnda baþka bir not olurdu; “Mutfaktaki masanýn üzerine bak ve seni çok sevdiðimi sakýn unutma.” Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notlarý okuya okuya koþturan kadýn, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiði çikolatalar, kimi zaman da pahalý armaðanlarla karþýlaþýrdý... Aldýðý hediyenin ne olduðu önemli deðildi zaten...
Hayat ne kadar hýzlý akarsa aksýn, iþleri ne kadar çok olursa olsun hep birbirlerine ayýracak zaman buluyorlardý bulmasýna ama kýrklý yaþlarýn ortalarýna geldiklerinde, daha az çalýþmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrýldý ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye baþladý. Kadýn da mimarlýk bürosunu kapadý ve sadece özel projelerde görev aldý. Artýk daha fazla beraber olabiliyorlardý.
Bir gün sahilde dolaþýrken, harap durumda bir ev gördü kadýn, üzerinde satýlýk levhasý asýlý olan.
“Ne dersin, bu evi alalým mý?” dedi adama. “Bu viraneyi yýktýrýr, harika bir ev yaparýz. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terasý olan, martýlarý kahvaltýya davet edeceðimiz bir deniz evi yapalým burayý...”
“Sen istersin de ben hiç hayýr diyebilir miyim?” diye cevap verdi adam. “Amerika’daki týp kongresinden döner dönmez ararým emlakçiyi... Kaç para olursa olsun, burasý bizimdir artýk...”
Sadece bir hafta ayrý kalacaklarýný bildikleri halde, ayrýlmalarý zor oldu adam Amerika’ya giderken. Her gün, her saat konuþtular telefonla…
Gözyaþlarý içinde kucaklaþtýlar havaalanýnda. Fakat birkaç gün sonra, kocasýnda bir tuhaflýk olduðunu fark etti kadýn. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuþmaktan kaçýnýyordu. Onu neþelendirmek için, sahildeki evi hatýrlattý ve çizdiði projeyi verdi kadýn ama hiç beklemediði bir cevap aldý: “Caným, o ev bizim bütçemizi aþýyor. Sen en iyisi o evi unut...”
Mutsuzluk, mutluluðun tadýna alýþmýþ insanlara daha da acý, daha da çekilmez gelir. Kadýn, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardý adama. “Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat” diye dil döktü boþ yere...
Yýllardýr sevdiði adam, duyarsýz ve sevgisiz biriyle yer deðiþtirmiþti sanki. Ona ulaþmaya çalýþtýkça, beton duvarlara çarpýyordu kadýn, her çarpmada daha fazla kanýyordu yüreði...
Bir gün, çocukluðunun, gençliðinin ve bütün hayatýnýn birlikte geçtiði arkadaþýna dert yanarken; “Artýk dayanamýyorum, sana söylemek zorundayým” diye sözünü kesti arkadaþý: “O, seni aldatýyor. Ýþ yerimin tam karþýsýndaki lokantada genç bir kadýnla yemek yiyor her öðlen. Sonra sarmaþ dolaþ biniyorlar arabaya...”
“Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanlarý” diye baðýrdý kadýn. Onca yýllýk arkadaþýný, kendisini kýskanmakla suçladý...
Ertesi gün, öðle vakti o lokantanýn hemen karþýsýnda bir köþeye sindi sessizce ve peri masallarýnýn, sadece masal olduðunu anladý... Kocasýnýn eskiden ayný hastanede çalýþtýðý genç çocuk doktorunu tanýdý hemen. Bazen evlerinde aðýrladýklarý kadýna nasýl sarýldýðýný gördü adamýn...
Akþam kocasý eve gelir gelmez, bazen baðýrýp, bazen aðlayarak, bazen ona sýmsýký sarýlýp bazen de yumruklayarak haykýrdý suratýna her þeyi. Ýnkar etmedi adam. Zamanla duygularýn deðiþebildiði, insanlarýn orta yaþa geldiklerinde farklýlýk aradýðý gibi bir þeyler geveledi aðzýnda ve bavulunu alýp gitti evden. Kapýdan çýkarken, “son bir kez kucaklamak isterim seni” diyecek oldu ama kadýn, “defol” dedi nefretle...
Ýlk celsede boþandýlar... Modern bir aþk hikayesinin böyle son bulmasýna kimse inanamadý. Arkadaþlarýnýn desteðiyle ayakta kalmaya çalýþtý kadýn. Adamýn, sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerleþtiðini öðrendi. Bazen yalnýz kaldýðýnda, onu hala sevdiðini hissedince, aðlama nöbetleri geçiriyor, aþkýn yerini, en az onun kadar kuvvetli bir duygu olan nefretin almasý için dua ediyordu.
Aradan bir yýl geçti... Her þeyin ilacý olduðu söylenen zaman bile, kadýnýn derdine çare olamamýþtý. Bir sabah, ýsrarla çalan zilin sesiyle uyandý. Kapýyý açtýðýnda, karþýsýnda o kadýný gördü.
“Sen, buraya ne yüzle geliyorsun” diye baðýrmak istedi ama sesi çýkmadý.
“Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuþmamýz gerekiyor.” dedi genç kadýn.
Kanepeye iliþti ve zor duyulan bir sesle konuþmaya baþladý:
“Hiçbir þey göründüðü gibi deðil aslýnda. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yýl Amerika’daki kongre sýrasýnda öðrendi hastalýðýný ve yaklaþýk bir senelik ömrü kaldðýný. Buna dayanamayacaðýný, hep söylediðin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceðini biliyordu. Seni kendinden uzaklaþtýrmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamý istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika’ya yerleþtiðimiz yalanýný yaydý. Oysa ilk karþýlaþtýðýnýz otobüs duraðýnýn karþýsýnda bir ev tutmuþtu. Tedavi görüyor ve kurtulacaðýna inanýyordu ama olmadý. Gece fenalaþmýþ, bakýcýsý beni aradý, son anda yetiþtim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...”
Gözlerinden akan yaþlarý durduramayacaðýný biliyordu kadýn. Hemen oracýkta ölmek istiyordu. Eline tutuþturulan kutuyu açmayý neden sonra akýl edebildi. Ýtinayla katlanmýþ bir sürü kaðýt duruyordu kutuda. Ýlk kaðýtta,
“Lütfen bütün notlarý sýrayla oku bir tanem diyordu...”
Sýrayla okudu;
“Seni çok sevdim,
Seni sevmekten hiç vazgeçmedim,
Senin için ölürüm derdin hep, doðru söylediðini bilirdim.
Fakat benim için ölmeni istemedim.
Þimdi bana söz vermeni istiyorum. Benim için yaþayacaksýn, anlaþtýk mý?”
Son kaðýdý eline alýrken, kutuda bir anahtar olduðunu gördü kadýn... Ve son kaðýtta þunlar yazýlýydý:
“Sahildeki evimizi senin çizdiðin projeye göre yaptýrdým. Kocaman terasta martýlarla kahvaltý ederken, ben hep seni seyrediyor olacaðým...”
Dayan be gönlüm!.
Bîçâre deðilsin, Yaradan sana yâr..
Kimsesiz deðilsin, yanýnda "Kimsesizler kimse...si" var!
Biliyorum, Sýðmazsýn hiç bir yere, dünya sana dar!
Ama dayan gönlüm! Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahý var...
MAVÝ PATÝK
Ýhtiyar adam, tapu dairesinden çýkarken sevinçliydi. Oturduðu evin tapusunu çocuðunun üzerine kaydettirmiþti.
Ýçinden "Ölümlü dünya" diye geçirdi."Biz öldükten sonra oðlumun birçok iþlemle uðraþmasý gerekmeyecek. Neden eziyet çeksin yavrum!"
Ömer'in kendisini neredeyse zorla doktora götürüþünü hatýrladý.
"Kerata, amma da ýsrar etmiþti. Saðlýðýma verdiði önem kadar ziyaretime de gelse ya."
Eve döndüðünde, karýsý onu karþýladý. Biraz durgun gibiydi. Adam, koltuða oturdu, koynundaki tapu kâðýdýný çýkardý,
"Bu nedir biliyor musun haným?" diye sordu. Ve cevabýný beklemeden anlattý: "Yarýn ne olacaðý bilinmez, vademiz gelir de ölürsek oðlumuz uðraþmasýn diye, evin tapusunu onun üzerine yaptým."
Eþi adeta fýsýldadý:
- Ömer de bugün gelmiþti... Öðleden önce.
- Öyle mi, vay hayýrsýz. Demedin mi uzun zamandýr niye görünmüyorsun diye.
Kadýn, kocasýný dinlemiyor gibiydi. Masadaki kâðýdý gösterdi, "Bunu getirmiþ" dedi. Sesi titriyordu. Yaþlý adam, masaya uzandý, kâðýdýn bir mahkeme kararý olduðunu gördü. Ýçinden yavaþ yavaþ okudu:
" Yaþý ilerlediði ve muhakemesi yerinde olmadýðý doktor raporuyla tesbit edildiði için, taþýnýr taþýnmaz varlýklarýnýn, resmi vârisi oðlu Ömer tarafýndan idaresine karar verilmiþtir."
Mahkeme kararý, yaþlý adamýn elinden yavaþça yere kaydý. Oðlunun neden kendisini ýsrarla doktora götürdüðünü anlamýþtý.
Yüreðindeki sýzýyý bastýrmaya çalýþarak, "3 senedir uðramadýk; köydeki ev acaba nasýldýr?" diye sordu eþine.
- Caným ne olacak bir günde temizlerim ben, cevabýný verdi kadýn.
- O evde dizlerin üþürdü senin.
Ýhtiyar kadýn, daralan göðsüne hafifçe elleriyle bastýrdý. "Yüreðimin üþümesi daha kötü" diye düþündü. Kocasýna, "Merak etme üþümem, üþümem" cevabýný verdi.
Adam, tapuyu karýsýna uzattý. "Oðlan geldiðinde aramasýn, görülebilecek bir yere koy" dedi.
Kadýn, telâþla hazýrlanýyordu. Fotoðraflarý duvardan toplarken, oðlununkine bir an baktý; aldý; sonra çantaya koymaktan vazgeçti. Masadaki kâðýtlarýn üzerine ters olarak býraktý. En son duvardaki küçük bir patiði aldý, öptü; bu, büyük torununa ördüðü, ama küçük gelmeye baþlayýnca hatýra olarak sakladýðý mavi patikti. Çantaya fotoðraflarýn yanýna koydu... Mavi patik gözyaþlarýyla ýslanmýþtý.
Dayan be gönlüm!.
Bîçâre deðilsin, Yaradan sana yâr..
Kimsesiz deðilsin, yanýnda "Kimsesizler kimse...si" var!
Biliyorum, Sýðmazsýn hiç bir yere, dünya sana dar!
Ama dayan gönlüm! Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahý var...
Elimizden gelse sadece ablaya deðil baþkalarýna da kan verilse..1kez kan baðýsýnda bulundum oradaki doktor þaþýrdý çünkü zayýf biriyim ama pek deðil önce izin vermedi ben ýsrar edince kan sayýmýma bakýldý yüksek çýktý çünkü pekmezli süt içip gitmiþtim ama tamamen tesadüf1ay sonra da kansýzlýk çýktý doktor direk yatýrýp kan vermiþti
![]()
<----> PurE LovE <---->