BÜYÜK BÝR SABUN KAZANI
Ben, Nizip’i ‘önceleri’ her tondan yeþilin hakim olduðu ve sayýsýz adn ýrmaklarý tarafýndan sulanan cennetten bir köþeye benzetirdim. Sonra gördüm ki. Nizip, elvan türü sabunlarýn üretildiði doðal ve tarihsel bir büyük sabun kazanýdýr.
Çocukluðumun ve gençliðimin Nizip’inin (yani bu doðal ve tarihsel sabun kazanýnýn) sýnýrlarýný, Batýda Taþbaþ Daðý ile Nizip Çayý; Doðusunu Yastý Hâyrat ile Hamam Çukuru; Kuzeyini Hevreke Deresi ile Karpuzatan Menbaý; Güneyini de Taþ Köprü ile Karlýk çevrelerdi. Tabi ki bu sýnýr benim ile birlikte büyüdü, enine boyuna yayýldýkça yayýldý. Yani sabun köpükleri kazandan taþmaya baþladý... Þu gün için dahi sistemli bir þekilde hâla taþmaya devam ediyor.
Ýlçemizin batýsýndaki Taþbaþ Daðý ile ilk yerleþim merkezi olan Tepe Baþý (Tepe Mahallesi) arasýnda bir düðün alayý gibi süzülen Nizip Çayý; Kuzey Batýsýndaki ‘içme suyu ihtiyacýnýn karþýlandýðý’ Karpuzatan menbaý ile nebatlar içinde kara altýn olarak adlandýrýlan zeytin ve de adý iltifatlarýn en anlamlýsýna paye olan Antepfýstýðý; dün olduðu gibi, bu gün de bu doðal ve tarihsel sabun kazanýnýn temel ihtiyaçlarýný karþýlayan hammaddeleridirler. Arpa, buðday, mercimek,üzüm, nohut, soðan, sarýmsak, pamuk ve ‘sayýsýz’ küçüklü büyüklü diðer bitki ve ot türlerini de dolgu hammaddelerine benzetirim.
Barak Ovasý ise bu doðal sabun kazanýnýn uçsuz bucaksýz bir sergi alaný gibidir... Ve Belkýs’taki (doðrusu BALGIZ) höyükler ve ZEUGMA ile Dünyanýn ilk yedi kilisesinden biri olan Fevkani Kilisesi ve asýrlý camileri ‘bana daima’ sabun kurutma kafeslerini hatýrlatýr..
Ayrýca ilçemizin dört bir yanýna daðýlmýþ olan ve de bereketli topraðýmýzýn fiziksel gebeliðini anýmsatan antika yüklü höyüklerini ise ‘baþka bir bakýþ açýsýyla’ tarihsel aromalar olarak elvan türlü sabun hamurlarýnýn karýþtýrýldýðý býratonlara benzetirim.
Ve ben kendimi bildim bileli Nizipliler ‘alýnlarý açýk, yüzleri ak olarak’ bu doðal ve tarihsel büyük sabun kazanýndan geçimlerini saðlar ve de dünya çapýnda deðerler üretirler.. Ve ben þu hususta iddia eder ve derim ki; dünyanýn ilk organize iþ bölümü bu doðal kazanýn içinde gerçekleþmiþtir.
NÝZÝPLÝLER
Bu tarihsel ve doðal büyük kazandan ötürüdür ki, Nizipliler çalýþkan, dürüst ve hoþgörülüdürler... Yardýmlaþmayý, dayanýþmayý ve yeni ve de daha anlamlý, ‘iyi, güzel ve yararlý’ deðerler üretmeyi ve ikramý ve paylaþmayý severler... Doðalarýna karþý hassas, sosyal sorunlarýna karþýda çok duyarlýdýrlar.
Niziplilerin aðýzlarý baldan tatlýdýr... Lehçeleri Türkçe’mizi güçlendirir. Dünyanýn hangi bölgesinde bir Türk ya da Türk kökenli varsa onunla rahatlýkla anlaþabilecek zenginlikte bir lehçedir bu. Nizip aðzýnda bir objenin birden çok adý vardýr. Böylesine zengin bir kelime hazinesine sahip olan Nizipli konuþurken asla zorluk çekmez... Dolayýsýyla da Niziplinin sohbetine doyum olmaz... Nizipli her ortamda ve her zaman coþkulu, sýcak ve samimidir.
Ben, Niziplinin ses tonundaki ritmik ahengi Altay daðlarýnýn doruklarýndan süzülen kar sularýnýn hýþýrtýsý ile Akdeniz sularýnýn sahildeki kelebek gözü kumlarý okþarken çýkardýðý iki enstrümanlý bir orkestranýn çaldýðý huzur, sevinç ve sevgi yüklü melodilere benzetirim.
Nizip lehçesinde Arap’ýn Kaf’lý, Kürt’ün Kýr’lý, Acemin Kah’lý, Ermeni’nin Kad’lý, Muhacýr’ýn Kele’li aðzý, Türkçe’nin öz mayasýyla öyle bir yoðrulmuþtur ki, Nizip’te kimin ana dili Türkçe, kiminki Arapça, kiminki nece ‘kolay kolay’ anlayamazsýnýz!... Hele de resmi bir toplulukta... Kiþi, soyunu, aþiretini ya da köyünü kendisi belirtmez ise onun hangi etnik gruba mensup olduðunu (Türk mü, Arap mý, Kürt mü, Ermeni mi, Acem mi, Muhacýr mý, Türk kýrmasý mý?) anlayamazsýnýz... Bunun en bariz nedeni, Nizip’e (bu doðal ve tarihsel sabun kazanýna) tarihin hiçbir döneminde bir etnik grubun egemen olamamasýndandýr.
Nizip’te uzak yakýn tarihten bu yana Oðuzlar, Uygurlar, Tatarlar, Baraklar, Beydilliler, Türkmenistanlýlar, Avþarlar, Selçulular ve diðer Türk boylarýndan oluþan Türkler çoðunlukta olmakla birlikte, Arnavutluk, Bulgaristan ve Yunanistan’dan gelme muhacýr Türkler ile Kürtler; Mýsýr, Irak ve Suriye’den gelme Türk kýrmasý Araplar; Ýran’dan gelme Acemler; Kafkaslardan gelme Ermeniler ve Kazaklar ile Yahudiler ve Rumlar hep bir arada ‘’sevgi ve saygý ortamýnda’ kaynaþmýþ olarak, sanki küçük bir Birleþmiþ Milletler Topluluðu gibi yaþadýlar ve yaþýyorlar da...
Ben, Nizip’te, hiçbir zaman bir ýrkýn veya bir aþiretin bir diðerini aþaðýladýðýný ya da sosyal yaþam etkinliklerinden dýþladýðýný ne duydum ne de gördüm...
Nizip’te ‘’birlik ve beraberlik içinde’’ onurlu ve saygýn yaþamýn ölçütü, daima kim çalýþmýþsa kazanmýþ ve hak etmiþtir prensibi olmuþtur.
Bir ýrka mensup etnik grup ya da aþiret bireyleri hiçbir zaman diðerlerinin ne iþine, ne eðlencesine, ne örf ve ananesine, ne de dinsel inançlarýna asla sýnýrlama getirmemiþtir. Ýnsani ve ahlaki ölçüler içerisinde herkes birbirini onure etmek hususunda daima yarýþmýþlardýr. Nizip’te ne yoksula yoksul, ne de zengine zengin denir... Nizip’te yaþayan her insan, ýrký, aþireti, dili, dini ve yaþam standardý ne olursa olsun salt insandýr. O kadar.
Hadi geliniz de bu doðal ve tarihsel sabun kazanýnýn mensuplarýný sevmeyiniz, saymayýnýz!... Mümkün mü?
Not: Bu yazý 6-13 Aðustos 1996 tarihinde saygýdeðer hocam Fahri ANLAROÐLU ve mahdumlarýnýn Gaziantep’te çýkardýklarý HEDEF Gazetesinin 177. sayýsýnda, KATKI adlý köþemde yayýnlanmýþtýr.