Selam Söyle Çocukluðuna.
Odut aðacý da kesilirse gelmem artýk buNizip’e
unutkan nar dilsiz incir o akýllý leylek de giderse
bilir de söylemezse çeþmeleri gelmem artýk buNizip’e
dilimde giyinmiþ sözlerin hangi taþtan sektiðini
Kendimi tanýtsam þaþýracaksýnýz; böyle birini görmemiþsinizdir. Etrafýnýzda dolaþan insanlara benzemiyorum. Ninemin anlattýðý, sonra bir yazarýn yazdýðý masaldan aranýza düþmüþ biriyim. Bir masal kahramanýyla karþý karþýyasýnýz.
Þaþýrdýnýz deðil mi? Haklýsýnýz; masaldan çýktýðým günden bu yana gördüklerim, okuduklarým, yaþadýklarým beni de þaþýrtýyor; yabancýlýðýmý, bir sürgün yaþadýðýmý hissediyorum. Yazarýn yazdýðý masalýn ilk cümlesini hatýrlýyorum: ’Odamýn caddeye bakan penceresine her gün bir kuþ gelir. Beni alýr ninemin anlattýðý masallara götürür.’ Sabahýn bu erken saatinde daha yeni masalarýný düzelttiðiniz çay bahçenize gelmiþ olmam, bahçenin tren istasyonuna bakan cephesinde, tam köþede sarmaþýklarýn ardýnda kalan masada kitap okumam, bir þeyler yazmam sizi meraklandýrdý, deðil mi? Belki de; bu da kim, tatil gününün bu erken saatinde burada ne arýyor, niye herkes gibi kendini uykunun kollarýna býrakmamýþ, diyorsunuz. Dedim ya, bir masal kahramanýyým! Yatak canýmý acýtýyor! Televizyonlarýn sabah programlarý, hafta sonu gazeteleri, günlük kaygýlar beni çekmiyor!
Bu sabah rüyama giren ninemin sesiyle uyandým. Üzerimdeki yorganý atar atmaz pencereye yöneldim. Sokaðýmýzý kuþ sesi, bahar kokusu doldurmuþtu. Derinden bir nefes aldým, içim açýldý. Suya yöneldim, sonra secdeye... Aðlar gibi oldum... Bu yerde bir yabancý olduðumu anladým; sýla özlemi depreþti içimde. ’Çobanlarýn ruhu nasýl sýðmazsa kýrlara’, ben de bu yerlere yerleþemiyorum... ’Ýçsel yalnýzlýðýn hüznü’ içinde, ve asla dinmeyen sýla özlemiyle evden hemen çýktým. Aklýma çay bahçeniz geldi. Çünkü burada trenler bir masaldan çýkar gibi geliyor, ve yine bir masala koþar gibi gidiyorlar.
BuNizip’e ilk geldiðim günlerdi. Ýlk sevdiðim yerlerden biri olmuþtu burasý. Ýstasyonun hemen bitiminde, saða giden sokaðýn hemen baþýnda bulunan iki katlý binanýn üst katýnda, benim gibi masal kahramanlarý yaþardý. Bu sabah buraya gelmek istedim çünkü, ruhumun coðrafyasýna olan özlem ve ihtiyacým had saflarda. Belki oraya giden bir tren kalkar, biner giderim diye düþündüm. Þaþýrdýnýz deðil mi? Belki de bana acýmaya baþladýnýz.... Ýþte siz büyükler böylesiniz. Kalbinizin ýþýklarýný karartmýþ, fenerlerin güçsüz ýþýklarýna kalmýþsýnýz. Elimde fener olmadýðýndan, sanýyorsunuz ki karanlýktayým. Hayýr öyle deðil, kalbimin ýþýklarýnda yaþýyorum!... Sahi siz ne kadar rasyonelsiniz, ve ne kadar çoksunuz! Buraya gelmeden önce lokantanýn birinde çorba içmek istemiþtim. Çorba içecek, sonra çay, sonra... Olmadý! Çorbamý bitirmeden içeri büyük bir adam girdi. Önceki gün oynanan bir futbol maçýnýn kritiðini baþlattý. Bu bahar mevsiminde, günün ter u taze bu saatinde; kirli, yorgun ve soluksuz bir gürültüyle doldu içeri. Ezogelin’in tadý kaçtý, hava bozuldu ve hemen kendimi dýþarý attým.
Biliyorum, çocukluk yapmayýn, diyeceksiniz. Hayýr, sizi dinlemiyorum! Çocuðum iþte! Bir masaldan çýkýp aranýza karýþsam da, yine yolunu bulup masalýma kaçýyorum. Orada babamýn izini arýyorum: ’Ninemin ninesinin beþiðini sallýyorken, ayaðýma yedi daðýn en büyüðü çarpýyor. Çok kýzýyorum, bir tekme atýyorum, yedi daðýn yedisi de yýkýlýyor. Koþup bir perinin gölgesine sýðýnýyorum. Peri diye sýðýndýðým þey, bakýyorum bir nar aðacý. Nar çiçeði... Nar çiçeði! diyorum. Söylesene babam nerede? Baban öldü, diyor. Hayýr, diyorum, babam ölmedi. Kimbilir nerededir þimdi? Bir kuþ mu oldu, bir kelebek mi? Yoksa mis kokulu bir çiçek mi?’
Ýþte böyle beyamca! Masala giriyor, masaldan düþüyorum. Ama bana acýma, babam nerede onu söyle! Bak! Tren bir masaldan çýkar gibi geldi.. ve iþte bir masala koþar gibi yine gidiyor. Çocuk da bu istasyon gibi büyülü bir duraktýr. Ama o duraða bir gün ’büyümek treni’ gelir ve binip gidilir. Bunu, ancak bu büyülü durakta bekleyip de ’büyümek treni’ne binmeyenler bilebilir. Farkýndamýsýnýz bilmiyorum, ’Cennette oluþumuzu koruduðumuz anlar genellikle çocukluk yýllarýna denk gelir. Büyüdükçe, ilgilerimiz farklýlaþtýkça, kalbimizden uzaklaþtýkça, kalbimizin üzeri örtüldükçe, bu yitirdiðimiz cennetin farkýna varmaya baþlarýz acý bir biçimde. Büyümek bir kaderdir; ama buna baðlý âdeta bir yan kadermiþ gibi o cenneti kaybetme durumu da vardýr, bu yolda. Bazý insanlar da, büyüdükçe bu cenneti korumak için mücadele verirler.’
Bana acýma beyamca! Güçsüz deðilim; cenneti yitirmek istemeyen bir masal kahramanýyým, çocuðum ben. Elimde fener yok diye, fenerinin ýþýðýný üzerime tutma! O ýþýk yolumu aydýnlatmýyor çünkü; ne kadar barbar varsa bu þýmarýk ýþýkla uyanýyor. Kalbimde yanan ýþýk bana yetiyor. Görmediðimi, yeni zamanlarýn dýþýna düþtüðümü, hattâ bir zavallý olduðumu düþünüyorsunuz. Yanýlýyorsunuz! Çocuðunuzu, torununuzu düþünün! Çocukluðunuzu hatýrlayýn!.. Hatýrladýnýz deðil mi? Çocukluk büyülü bir dünya, büyüklük ise kocaman bir tehlike. Ýnsan büyük olmuþsa bir defa, çocuk olmak isterken bile kaybettirecek bir þey yapýyor. Büyüklerin çocuða dönük her hareketinde gizli ya da açýk bir tehlike vardýr. Bu dünyanýn þu anki durumunun kötü ve çirkin olduðunu söyledikten sonra þöyle bir mantýkla çocuklara yaklaþýrlar: Büyüyün ve bunu devam ettirin! ’Ýyi’den ve ’güzel’den yana yaþanmayan bu dünyayý düzeltin deseler de, samimi deðiller. Çünkü çocuða yaklaþýmlarýnda, çocuðu kendilerine dönüþtürme niyeti bulunuyor. Çocuk bedenleri üzerinde iktidar oyunu oynuyorlar.
Canýnýzý mý sýktým beyamca?! Tamam, gitmek istiyorsunuz. Öylese gidiniz! Ben de tek baþýma masal kahramanlarýmla konuþmaya devam edeceðim. Ama gitmeden önce, lütfen bunlardan birini dinleyiniz! Bakýnýz ne diyor: ’Eðer iþler yolunda giderse, yani imkânlar el uzatýrlarsa bana, G.Antep’e gideceðim. Düþünsene; âsi bir fýrat, tahta bir iskele, ahþap evler, yeþilin tonlarý, el deðmemiþ çevrenin güzellikleri, sonra inekler... Yaylada gezinmelerini izlemek hoþ olur herhalde. Sonra tavuklar... Her sabah taze yumurtayla baþlamak güne. Özenle yetiþtirilen biber ve domateslerden ekmek arasý yapmak... Sonra upuzun bir yayla. Rüya kadar, hasret kadar uzun... Bir de at, illâ ki beyaz renkli. Ve at sýrtýnda kucaklamak tüm yaylayý. Doyamadýðým çocukluðum için... Akýp giden gençliðim için... Tüm semâyý kaplayan dua ve hayallerim için... Hüznü gözlerinden tanýdýðým annem için...’
Ýþte böyle beyamca! Bu da çocuk.! Bu da ninesinin anlattýðý masallardan düþmüþ..
Þimdi gidebilirsiniz. Büyükler de geldi iþte. Ellerinde gazeteleri var... Gözleri iri puntolu manþetlerde... Az sonra çay isteyecekler. Gitmen gerekiyor, çünkü her biri çok para...
Ve iþte bir tren daha...
Bu da benim trenim...
Ruhumun coðrafyasýna, ninemin masalýna gidiyor.
Orada uzun, upuzun yaylalar var.
Rüya kadar, hasret kadar uzun.
Gidiyorum beyamca! Selam söyle çocukluðuna... / Selam söyle Yankee SAT’a.
Edited by - Yankee SAT on 2/7/2007 1:30:47 PM.
Edited by - Yankee SAT on 2/7/2007 1:38:05 PM.
Edited by - Yankee SAT on 2/7/2007 1:48:29 PM