Akýl, insana verilen en büyük ilahi armaðandýr. Ýnsanýn deðerinin, kýymetinin, saygýnlýðýnýn, kimliðinin, kabiliyetinin kaynaðý akýldýr. Akýl, insaný diðer varlýklardan farklý ve üstün kýlan en mümeyyiz vasýftýr. Akýl, bedeni bütün uzuvlarýn, algýlarýn, duygularýn ve davranýþlarýn kaynaðýdýr. Onun için akýl nimetinden yoksun olanýn dini sorumluluðu da yoktur. Onun içindir ki akli melekeleri iþlevsiz býrakan içki, þarap, ********** ve çeþitleri haram kýlýnmýþtýr. Dolayýsýyla akýl, ilahi koruma altýndadýr. Ancak akýl sahipleri akýllarýný atýl býrakmamalý, baþkasýna teslim etmemeli, baþkasýnýn ardýna takmamalýdýr.
Ýnsana verilen akýl nimetinin en büyük ibadeti, tefekkürdür. Zira tefekkür sahibi, her þeyden ibret alýr. Tefekkür, insaný hakikate götürür. Akleden insan, gerçek istikameti bulur. Akl-ý selim sahibi insan, fýtratýna uygun olan saðlam bilgiyle, söz ve davranýþlarýný düzenler. Kâinattaki derunî manayý kavrar. Ancak aklýný kullanmayýp her önüne çýkan zanný, algýyý, tahmini, ön yargýyý, mitolojiyi, efsaneyi, hurafeyi, büyüyü, sihri, masalý, hikâyeyi veya taklidi tasdik edense istikametini kaybeder. Ýstikametini kaybedince de her sese boyun eðer. Atalarýný körü körüne taklid eden müþrikler, aklýný, düþünme melekesini ve iradesini onlarýn iradesine baðladýklarý içindir ki varlýk olarak en deðersiz putlarý ilahlaþtýrmýþlardý.
Demek ki akýl, vahiy, ilim ve irfanla inkiþaf eder. Böylece muhkem medeniyetler tesis eder. Akl-ý selim ile tefekkür edenler, dünyayý cennete, nefis ve hýrsýn peþinde koþanlarsa cenneti cehenneme çevirirler. Ýnsanlarý kendilerine köle, servetlerini ganimet bilirler. Bir yumurtayý piþirmek için dünyayý ateþe vermekten çekinmezler. Onun için batý medeniyetinin sicili soykýrým, kan ve katliamlar üzerine inþa edilmiþtir. Afrika’nýn zenginliklerine göz diken batýlý yamyamlar vahþetin kitabýný yazdýlar. 180 milyon’luk Afrika nüfusunun dörtte üçünü köleleþtirdiler. Avustralya’daki 20 milyon Aborjin’i katlettiler. Kuzey ve Güney Amerika’da 150 milyon Kýzýlderili’yi tarihten sildiler. Çad, Namibya, Kongo, Mali ve Cezayir’deki katliamlar, Hiroþima ve Nagazaki soykýrýmý, haçlý ordularýnýn Boþnak soykýrýmý, Filistin, Afganistan, Irak, Libya, Suriye’de devam eden zulümler… Haçlý savaþlarý… Batýlý sömürgeciler, girdikleri memleketlerin nüfusunun çoðunu yamyam olup adet yediler, öldürdüler, yok ettiler, soylarýný kuruttular. Boyun eðmeyenlere her türlü iþkenceyi, eziyeti ve ölümü reva gördüler. Bu topraklarýn bazýlarýndan defolup gittiklerinde ise en fazla boyun eðenleri, yönetici atadýlar, ellerine de hazýrladýklarý anayasalar tutuþturdular.
Batý zihniyetinin huyu budur. Hedeflerinde, köleliði kabul etmeyen insanlarý, kendi deðerlerinden uzaklaþtýrarak düþünmelerini engellemektir. Ýçerden ve dýþarýdan adamlarýyla **********, fuhuþ, sosyal medya, reklam, moda gibi þeytani yollarla Müslüman evlatlarýn boyunlarýna “Ahfeþ’in keçisi” gibi, urganlarýný takýp akli melekelerini iþlevsiz hale getirmektir.
Dilimizde kullanýlan bir deyim vardýr. Bu deyim, her söyleneni, her hareketi düþünmeden, söylenen þeyi akletmeden doðru ve yerinde bulanlar, geliþi güzel evet diyenler için kullanýlýr. Yani söylenen bir þeyi anlamadan tasdik edenlere ya da konuþaný dinlemediði halde numaradan dinlermiþ gibi yapanlara “Bu da Ahfeþ’in keçisi gibi baþ sallýyor” sözü söylenir.Her fikri baþýný sallayarak kolayca tasvib ve tasdik edenler için kullanýlan bu deyimin hikâyesi þöyledir.
Arap-Basra dil bilginlerinden adý Ebu’l Hasan el-Belhî olan ancak gözündeki bir kusurdan dolayý Ahfeþ lakabýyla meþhur olan bir medrese talebesi varmýþ. Ahfeþ çok baþarýlýymýþ; fakat bir kusuru varmýþ! Çalýþmasý gereken konuyu birisine anlatmazsa; onu dinleyen birisi yoksa o konuyu da anlamasý mümkün olmuyormuþ.
Ahfeþ’in, bu halini gören hocasý Sibeveyh, “Ezberlediðin derslerinin aklýnda kalabilmesi için, birilerine anlatman gerekir. Baþarýnýn devamý için bu þart!” demesi üzerine Ahfeþ hocasýnýn tavsiyesine uyarak kimi yakalarsa tutup ona dersini anlatmaya baþlýyormuþ. Derken bu durumdan dolayý herkes ondan kaçar olmuþ. Öyle ki kendisini dinleyecek kimse bulamaz olmuþ. Ahfeþ’in konuþacak sözü çokmuþ ama dinleyeni yokmuþ. Elbette böyle olunca Ahfeþ’in baþarýsý da düþmüþ.
Buna üzülen Ahfeþ, bahçede otururken baþlamýþ kendi kendine konuþmaya… Benim halim ne olacak diye dertlenmiþ… Böyle yakýnýp dururken, karþýsýnda duran keçisiyle göz göze gelmiþ! Keçi geviþ getirirken Ahfeþ’e doðru melül melül bakýyor, bazen de baþýný sallýyormuþ…
O anda Ahfeþ’in gözleri parlamýþ! Hemen kitabýný alýp baþlamýþ keçiye anlatmaya! Keçisine anlatýr ve keçinin baþýna baðladýðý ipi gerekli yerlerde çekerek “anladýn mýýý?” diyerek ikaz eder ve kendisini tasdik ettirirmiþ. Ahfeþ anlattýkça, keçi de ipi çekilince güya “anladým efendim, tabi efendim” dercesine, mecburen baþýný öne eðiyormuþ. Keçi, bu hoca-öðrenci iliþkisine öyle alýþmýþ ki, bir süre sonra Ahfeþ’in “anladýn mý?” hitabýný duyar duymaz, ipinin çekilmesine gerek kalmadan baþýný öne eðer olmuþ. Elbette Ahfeþ derslerinde tekrar eski baþarýsýný da yakalamýþ.
Ahfeþ’in dersleri düzelmiþ ama onun keçiye anlatmasý ve keçinin de onu dinlermiþ gibi yapmasý, keçiyi bir türlü konuþturamamýþ.
Ahfeþ hikmet ve irfan öðretiyordu. Batýlýlar küfür ve ilhad öðretirler. “Ey iman edenler! Siz eðer kâfir olanlara uyarsanýz sizi gerisin geriye (küfre) çevirirler de büsbütün hüsrana uðrarsýnýz.” (Ali Ýmran, 149).
![]()