Bir acayip þu taþra kahvehaneleri!
Çoðunun sol duvarlarýnda, Arapça harflerle ayet-i kerimeler;
KAHVE YEMENDEN GELÝR KAHVEHANEDE ÇAY ÝÇÝLÝR
Yazýma, 1968 yýllarýnda yazdýðým “ACAYÝPLÝK” isimli þiir ile baþlamak istiyorum; konumuza önsöz olsun diye.
Bir acayip þu taþra kahvehaneleri!
Çoðunun sol duvarlarýnda, Arapça harflerle ayet-i kerimeler;
Sað duvarlarýnda üryan kadýn posterleri var.
Duvarlarýn bir köþesinde,
Tek gözü kör bir ressamýn çizdiði acubeye benzer bir þahmeran…
Onlarýn bir yanýnda devrik bir baþbakan…
Baþköþeler de Atatürk’ün kalpaklý posteri…
Bir yanýn da Türk bayraðý.
Diðer duvarlarýnda Fatih Sultan Mehmet’in Ýstanbul’u fethi resmi,
Bir tarafta Hz. Ali posteri…
Bir baþka köþede,
Tahta masalarýn etrafýnda, tahta sandalyelerin üzerinde
Kâh baðdaþ kuranlar, kâh bacak bacak üstüne atýp oturanlar;
Ortada, saðda, solda, kapý kenarýnda
Irgatlar, marabalar, yarým çarýklýlar, meçolar, elçiler, aðalar
Kepliler, kitaplýlar, fötr þapkalýlar
Ýþten, okuldan kaçanlar…
Akþam gazetesindeki “Þeytanýn gör dediði” yazýsýný yorumlayanlar…
Pazar mecmuasýndaki manken bacaklarýnýn boyunu ölçenler…
Bir baþka köþede
Çay, kahve içenler,
Tek tük gazoz, ayran…
Nargile lokurdatanlar, tütün efsenler.
Bir baþka köþe de zar atan, iskambil falý açanlar…
Kaðýt çeken, damaya çýkan, okey atan.
Domino taþý dizenler…
Bir baþka köþede
Cartlak kebabý, nohut dürümü ya da yaðlý kahke yiyen…
“Üç Çay, bir kahve” diye, “Bölük”, diye baðýranlar;
Ahþap radyonun sesini bastýranlar…
Velhasýlý, senli benli,
Her telden sohbetli,
Uzun kýsa havalý;
Aðzý urvalý ahkamcýlar, kulaðý týkalý dinleyiciler ki,
Erkek müþteri aðýrlýklý, bayram yeri gibi bir sosyal ortamdýr
Þu taþra kahvehaneleri…
***************
Herkes gibi ben de ‘azdan çok’ kahvehane kültürü yaþadým ama yýllar var ki herhangi bir kahvehanede oturup masa oyunlarý oynamadým. Oysa dün gibi, bugün de kahvehanede oturmak sözün geliþidir; özü ise iskambil kaðýdý oynamak veya okey atmaktýr…
‘’Gönül ne çay ister ne kahve
Gönül sohbet ister gayrisi bahane’’ deyiþi ise eskinin de eskisinde kaldý, maalesef!..
Kahvehane (kahve evi/ yeri) veya kýraathane (okuma evi/yeri), kahve, çay, meþrubat içilen, kitap okunan/dinlenen ve masa üstü oyunlarýn oynandýðý yer demektir. Masalarda topluca oturulan, dost ve arkadaþ gruplarý oluþturulan ve de kahve, çay, meþrubat yudumlanýrken bin bir mevzuda sohbet edilen sosyal bir mekandýr kahvehaneler…
Kahve nedir?
Kahvehanelere isim babalýðý yapan kahve; ülkemize ilk kez Yemen’den gelmiþtir. Kahve aðacýnýn ilk bulunduðu yer Habeþistan’ýn ‘’Kaffa’’ bölgesidir. Arapça karþýlýðý “Gahwah”týr ki, karþýlýðý da keyif verici, þarap anlamlarýný içerir. Kahve çekirdekleri önce kavrulur, sonra çekilir ve toz haline getirilir, cezvede piþirilir, fincanda içilir. Damak tadýn göre genelde su ile þekerli, az þekerli ya da orta þekerli olarak Kahveyi kaynatýrlar, fincanda daðýtýrlar… Ama su yerine sütü tercih edenler de çoðunluktadýr ki, adýna sütlü kahve denir.
1554 yýlýnda Kanuni Sultan Süleyman zamanýnda ilk kahvenin Ýstanbul’a gelmesiyle kahve içme alýþkanlýðý kýsa sürede tüm ülke sathýnda zengin, fakir her eve yayýlmýþ ve de sonrasýnda kahve içilen,geniþ alanlý dükkan türü ticari mekanlar oluþmuþtur. Ýlk kahvehaneler Ýstanbul’da açýlmaya baþladýktan kýsa bir süre sonra tüm Anadolu þehir ve ilçelerine yayýlmýþ sosyal ve kültürel mekanlara dönüþmüþtür.
“Kahve Yemen’den gelir” dedik ama kurtuluþ savaþýn akabinde Lozan’da kesinleþen Türkiye Cumhuriyeti’nin sýnýrlarý belirlenince, Suriye sýnýrlarýmýza tel örgüler çekilmiþ ve mayýnlar döþenmiþtir. Yani, Suriye üzerinden gelen Yemen kahvelerinin serbest dolaþýmý yasaklanmýþ ve kahve kaçakçýlýðý yaygýnlaþmýþtý. Bu kaçakçýlýkta onlarca insanýmýz ölmüþ, yüzlercesi tek ayaklarýný kaybetmiþtir; kahve ve de kaçak kazanç uðruna.
Nizip kahvehaneleri ve kahve kültürü…
70’li yýllarda not düþtüðüm, yaþlarý seksenin üzerindeki Nizipliler’in anýsal ifadeleriyle: Nizip’in ilk kahvehanecileri (ki, Nizipliler kahvehane’nin hane’sini atýp, yalnýzca kahve demeye baþlamýþlardýr); kahveci Hüseyin Oðuzcan, kahveci Davut Bölükbaþý, Kahveci Arif Tuncer ve bunlarýn ifadeleri ile Nizip’te ilk kahvehanelerin 1700’lü yýllarýn sonlarý ile 1800’lü yýllarýn baþýnda ilk kahvehaneler; bunlarýn babalarý ve ustalarý tarafýndan açýlmýþtýr. Kahvehaneler zamanla salt kahve, çay, süt, gazoz içilen mekanlar olmaktan çýkmýþ, masa üstü oyun türleri yaygýnlaþmýþ ve eðlence mekanýna dönüþmüþtür; iskambil kaðýdý, dama, domino, tavla, okey gibi…
Daha sonraki yýllarda da bazý kahvehaneler deðiþik iþlevsel özelliklere dönüþmüþtür. Kuþçu kahvesi, karagöz kahvesi, horozcu kahvesi, eþekçi kahvesi gibi…
Karagöz kahvesinde, belirli günlerde, ki özellikle Ramazan aylarýnda ve muhtelif günlerde Hacivat-Karagöz baþta olmak üzere gölge oyunlarý oynatýlýrdý. Karagöz kahvesi Necip Mahmut Uygur’un yerinde, Çerkez Kemal Ekmekçi tarafýndan Hacivat Karagöz parodileri perde arkasýndan kuklalarla oynatýlýrdý. Normal günlerde ise; a- Genellikle yaþlý insanlarýmýzýn tecrübe ve deneyim yüklü ibretlik anýlarý dillendirilirdi. Yani, kahvehaneler bir dinleti salonu gibi saygýndý. b- Güncel (genel ve özel) konularda ciddi tartýþmalar yapýlýr, sohbetler edilirdi. c- Radyo’nun bile olmadýðý dönemlerde, þair ruhlu, nüktedan ve muzip maniciler tarafýndan düzülen maniler okunurdu. Bu maniler belirli kiþilerin huylarýna, tavýr ve davranýþlarýna özgü düzmeceler olduðu gibi, her aileye ve sülaleye özgü de maniler düzülürdü. d- Çok kez de okumasý düzgün bir tarafýndan ele geçirilen bir gazete veya hikaye (Hz. Ali’nin Kan Kalesi, Hayber Kalesi Cengi gibi) kitaplarý okunur ve pür dikkat dinlenirdi.
Kuþçu Ali’nin kahvesi, en meþhur kuþçu kahvehanesiydi. Bu kahvelerde kafes kuþlarý ve ev güvercinleri hem alýnýr, hem satýlýr, hem de kuþ (ki genellik kanarya türü kuþlarla) öttürme yarýþmalarý yapýlýrdý.
Eþekçi kahvesi, eþekli hamallarýn mesken yeriydi. Müþteri bekleyen eþekli hamallar eþeklerini kahvenin önüne baðlar, iþ çýkýncaya kadar da kahvede eðleþirlerdi.
Nizip’te en büyük kahvehane Belediye kahvehanesiydi. Açýk alanda asýrlýk aðaçlarý olan yazlýðý ile kapalý (kýþlýk) alaný olan ve kahve eðlencelerinin bir çoðuna öncülük etmiþ olan bir kahvehane idi, belediye kahvesi. Ýkinci katta bulunan ilk kahvehane de Yüce Kahve idi. Doðu cephesi uzun çarþý’ya, batý cephesi çarsý camiye bakan ve dört tarafý deðiþik türden küçük ölçekli iþyerlerinin bulunduðu bir ada yapýnýn üst katýnda ve balkonlu bir kahve idi, Yüce Kahve. Bu kahvehane de birçok sosyal etkinliklere meskenlik etmiþtir. Ama ne yazýk ki her ikisi de yanlýþ imar politikasýna kurban gitti.
Kahvehanelerin bu özellikleri Türkiye genelinde olduðu gibi Nizip’te de geçerliydi. Bundandýr ki, Nizip’te ki eski kahvehaneler Karagöz Kahvesi, Cor Kahvesi diye adlandýrýlýrdý. 30’lu, 40’lý yýllarda kadýnlarýn dahi Nizip kahvehanelerinde oturduðunu; erkeklerle birlikte çay-kahve içip sohbet ettiklerini ve hatta kahvehanelerde kadýn garsonlarýn çalýþtýklarý yaþlý insanlarýmýz belirtiyorlar. Þu günlerde kadýnlarýn kahvehanelerin önünden geçmesi dahi ‘neredeyse’ ayýptan da öte bir þey gibi… Nereden nereye(!) Varýn siz yorumlayýn o günlerdeki kadýn hak ve özgürlüklerini…
Bu basit giriþten çýkarmak istediðim özet: Bir zamanlar kahve kültürü demek ‘sosyal içerikli’ eðitselmiþ… Þimdilerde ise ütmek, ütülmekle iliþkili kumar vari oyun kültürü… Ya da haftada en az iki gece naklen maç izleme salonu… Birçok kahvehane bir anda kâh Galatasaray, kâh Fenerbahçe, kâh Beþiktaþ kale arkasý tribününe dönüþüyor. Ki varýn siz tahmin edin o süredeki fanatik taraftarlarýn tavýr, davranýþ ve aðýzlarýndan çýkanlarý!..
Gelelim konumuzun meramýna!
Þu günün Nizip’inde yüz küsur kahvehane ve çay ocaðý vardýr. Bir elin parmaklarý kadar Cafe (Ýngilizce kahve) vardýr, kültür cafe yoktur.
Ýmdi... Eski belediye baþkanlarýmýzdan Ýbrahim Halil Sayýn döneminde kahvehanelerimize 1991 yýlýnda kitaplýk zorunluluðu getirilmiþti. Amaç, sürekli topluluklarýn oluþtuðu bu yerleri iyi-kötü, azdan-çoktan birer kültür kafelere dönüþtürmekti. Her kahvehane sahibi duyarlýlýk göstererek ‘hemencecik’ minyatür mutfak raflarýný andýran kitaplýklar çaktýlar, iç duvarlarýnýn müsait yerlerine. Ama en kabadayýsýnýn rafýna koyduðu kitap/dergi sayýsý ellilere ulaþmadý. Kitaplarýn içeriðini de siz düþünün! Birçok kahvehane dolaþtým ve benim gördüðüm kadarýnda, bu kitap raflarýnda okunmaya deðer bir kitap yoktu. Oysa “Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaþýyým” diyen herkesin evinde, iþyerinde ve ellerinin altýnda, üç kutsalýmýz dediðim; 1- Kur’an-Kerim, 2- Nutuk, 3- Anayasa kitapçýðý tüm kahvehane kitaplýklarýnda da baþ eserler olarak bulundurulmasý zorunlu kýlýnmalýydý. Ve de dünya klasikleri ile Türk edebiyat eserleri…
Ama bu uygulama (ki Ýbrahim Halil Sayýn döneminden sonra) 3,5 seneye varmadan köreldi. Þimdi o raflar ya söküldü ya da kitaplarýn yerine masa baþý oyunlarýnýn malzeme dolabýna dönüþtü. Evet. Yýllardýr kahvehanelerde oturmuþluðum yok, ama her gün için deðiþik zaman dilimlerinde onlarca kahvenin önünden geçiyorum ve ister istemez göz ucuyla þöyle bir içeriyi süzüyorum; neredeyse sabahýn köründen gece yarýlarýna kadar tümü dolu. (Kahvecinin kesesine bereket demeyeceðim, çünkü öðrendiðim kadarýyla müþterilerin yüzde elliden fazlasý borcacýlar ile beleþçiler olduðunu öðrenmiþim. Neyse!) 15,16 yaþýndan 70, 80 yaþlarýna kadar erkek müþteriler ki, çoðu emekli. Kaðýt veya okey oynuyorlar, tek tük tavla… Dama ve satranç yok. Devasa ekran televizyonlar baþ köþede… Üçlü beþli gruplar oluþturup sohbet edenlerse nadir… Kitap okuyan hiç yok; gazete (genelde spor gazeteleri) okuyansa tek tük. Tümü iþsiz mi?.. Hayýr. Her kahvenin civarýndaki esnaflar da kaçamak yapýyor; iþ yerlerini çocuklarýna ya da çalýþanlarýna býrakarak. Ve emekliler… Yani her kesimden insan guruplarýnýn oluþturduðu sosyal bir mekandýr, kahvehaneler… Demem þu ki, kahvehanelerdeki bu muazzam kalabalýklara kültürel hizmetler sunulmasý þart oðlu þarttýr… Nasýl mý? En basitinden, kahvehanelerdeki kitaplýkta ýsrar edilmeli; kitap sayýlarý ve içerikleri zenginleþtirilmeli… Kütüphane reyonlarýný andýrýr bir küçük bölüm oluþturulmalý. Ve her kahvehaneye en az günlük 3 ulusal gazete bulundurma ve yerel gazetelere zorunlu abonelik getirilmeli. Hem de yerel gazetelerin her sayýsýnýn üç adedine bir abonelik kolaylýðý ile…
Yeter ki kahvehanede oyun oynamaktan ziyade çay-kahve- meþrubat içip dinlenmek isteyen insanýmýz okusun diye düþünmek dahi bir kültürel hizmettir. Bu iþe artýk Valilikler mi, Kaymakamlýk mý, Belediye Baþkanlarýmý, Ýl-Ýlçe Kültür müdürlükleri mi, Kahveciler odasý mý bu eðitsel hizmete resmiyet kazandýrýp ön ayak olur, yoksa duyarlý kahvehane sahiplerimiz mi? Sizler ne dersiniz, baþka ne tür öneriler getirirsiniz! Bilemem ama ben böyle bir uygulamanýn yararýna inanýyorum. Ve diyorum ki, kültürel eðitim ve öðretim her yerde yapýlabilinir; ister kahveli olsun, ister mahveli… Ve de þunu unutmayýnýz ki, Türkiye’de birçok insan kahvehanelere hâla kýraathane derler. Yani, kitap okunan yerler (!)…
Kemal Cengiz