Bahtiyar bir ihtiyar var. Etrafý, sekiz yaþýndan seksen yaþýna kadar bütün nesiller tarafýndan sarýlmýþ. Yaþlar ayrý, baþlar ayrý, iþler ayrý, Fakat bu ayrýlýkta gayrýlýk yok! Hepsi bir þeye inanmýþ, Allaha!.. Âlemlerin Rabbý olan Allaha, Onun ulu Peygamberine.. Onun büyük kitabýna.. Kur’ân henüz yeni nâzil olmuþ gibi, herkes aradýðýný bulmuþ gibi bir hal var onlarda. Said Nur ve talebelerini seyrederken, insan kendini âdeta Asr-ý Saadette hissediyor. Yüzleri nur, içleri nur, dýþlarý nur Hepsi huzur içindeler. Temiz, ulvî, sonsuz bir þeye baðlanmak, her yerde hâzýr, nâzýr olana, âlemlerin yaratýcýsýna baðlanmak, o yolda yürümek, o yolun kara sevdalýsý olmak Evet!.. Ne büyük saadet!



Said Nur, üç devir yaþamýþ bir ihtiyar. Gün görmüþ bir ihtiyar. Üç devir; Meþrutiyet, Ýttihad ve Terakki, Cumhuriyet. Bu üç devir büyük devriliþler, yýkýlýþlar, çökülüþlerle doludur. Yýkýlmayan kalmamýþ! Yalnýz bir adam var. O ayakta Þark yaylâlarýndan, Güneþin doðduðu yerden Ýstanbul’a kadar gelen bir adam. Ýmaný, sýradaðlar gibi muhkem. Bu adam, üç devrin þerirlerine karþý imanlý baðrýný siper etmiþ. Allah! demiþ. Peygamber demiþ, baþka bir þey dememiþ. Baþý Aðrý Daðý kadar dik ve maðrur. Hiçbir zalim onu eðememiþ, hiçbir âlim onu yenememiþ Kayalar gibi çetin, müdhiþ bir irade Þimþekler gibi bir zekâ Ýþte Said Nur!.. Divan-ý harbler, mahkemeler, ihtilâller, inkýlâblar... Onun için kurulan idam sehpalarý... Sürgünler... Bu müdhiþ adamý, bu mâneviyat adamýný yolundan çevirememiþ! O, bunlara îmanýndan gelen sonsuz bir kuvvet ve cesaretle karþý koymuþ. Kur’ân-ý Kerîm’de "Ýnanýyorsanýz muhakkak üstünsünüz" (Âl-i Ýmran sûresi âyet 139) buyuruluyor. Bu Allah kelâmý, sanki Said Nur’da tecelli etmiþ!



Mahkemelerdeki müdafaalarýný okuduk. Bu müdafaalar bir nefs müdafaasý deðildir; büyük bir dâvânýn müdafaasýdýr. Celâdet, cesaret, zekâ eseri, þaheseri.



Niçin Sokrat bu kadar büyüktür? Bir fikir uðruna hayatý hakîr gördüðü için deðil mi? Said Nur en az bir Sokrat’týr; fakat Ýslâm düþmanlarý tarafýndan bir mürteci, bir softa diye takdim olundu. Onlara göre büyük olabilmek için ecnebi olmak gerek. O, mahkemelerden mahkemelere sürüklendi. Mahkûmken bile hükmedi-





yordu. O hapishanelerden hapishanelere atýldý. Hapishaneler, zindanlar onun sayesinde Medrese-i Yûsufiye oldu. Said Nur zindanlarý nur, gönülleri nur eyledi. Nice azýlý katiller, nice nizam ve ýrz düþmanlarý, bu îman âbidesinin karþýsýnda eridiler; sanki yeniden yaratýldýlar. Hepsi halim selim mü’minler haline, hayýrlý vatandaþlar haline geldiler… Sizin hangi mektebleriniz, hangi terbiye sistemleriniz bunu yapabildi, yapabilir?



Onu diyar diyar sürdüler. Her sürgün yeri, onun öz vataný oldu. Nereye gitse, nereye sürülse, etrafý saf, temiz mü’minler tarafýndan sarýlýyordu. Kanunlar, yasaklar, polisler, jandarmalar, kalýn hapishane duvarlarý, onu mü’min kardeþlerinden bir an bile ayýramadý. Büyük mürþidin, talebeleriyle arasýna yýðýlan bu maddî kesafetler; din, aþk, îman sayesinde letafetler haline geldiler. Kör kuvvetin, ölü maddenin bu tahdid ve tehdidleri, ruh âleminin ummanlarýnda büyük dalgalar meydana getirdi. Bu dalgalar, köy odalarýndan baþlayarak, yer yer her tarafý sardý; üniversitelerin kapýlarýna kadar dayandý.



Yýllardýr mukaddesatlarý çiðnenmiþ vatan çocuklarý, mahvedilen nesiller, îmana susayanlar; onun yoluna, onun nuruna koþtular. Üstadýn Nur risaleleri elden ele, dilden dile, ilden ile ulaþtý, dolaþtý. Genç-ihtiyar, cahil-münevver sekizinden seksenine kadar herkes ondan bir þey aldý, onun nuruyla nurlandý. Her talebe, bir makine, bir matbaa oldu. Ýman, tekniðe meydan okudu. Nur risaleleri binlerce defa yazýldý, teksir edildi.



Gözlerinin nuru sönmüþ, iç âlemlerinin ýþýðý sönmüþ, harabeye dönmüþ olan körler; bu nurdan, bu ýþýktan korktular. Bu aziz adamý, dillerden hiç eksik etmedikleri "Ýnkýlâba-lâikliðe aykýrý hareket ediyor" diye, tekrar tekrar mahkemeye verdiler; tekrar tekrar hapishanelere attýlar. Kaç kerre zehirlemek istediler. Ona zehirler, panzehir oldu. Zindanlar dershane... Onun nuru, Kur’ânýn nuru, Allahýn nuru vatan sýnýrlarýný da aþtý. Bütün Âlem-i Ýslâmý dolaþtý. Þimdi Türkiye’de, her teþekkülün, vatanýný seven herkesin, önünde hürmetle durmasý lâzým gelen bir kuvvet vardýr: Said Nur ve Talebeleri. Bunlarýn derneði yoktur, lokali yoktur, yeri yoktur, yurdu yoktur, partisi, patýrtýsý nutku, alâyiþi, nümayiþi yoktur. Bu, bilinmezlerin, ermiþlerin, kendini büyük bir dâvâya vermiþlerin þuurlu, îmanlý, inanlý kalabalýðýdýr.



O. Yüksek Serdengeçti