Ben o Bayramlarý hiç sevmedim. Hiç özlemedim. Avucumun içinde döndüre döndüre, okþaya okþaya bekletmedim.
Beni sevip sevmediðini o Bayramlarýn hiç birine soramadým. Sormaya utandým. Epeyce de çekindim. Bunca sevenlerin, dört gözle onu bekleyenlere ayýp olmaz mýydý? Cesaret edemedim iþte. Sanki yüzüme bir tokat gelecek ve beni harman yerinde “düveme” gibi dönderecek hissini içimde taþýdým.
Bu sorma iþi bir kenarda kalmasýn diye gevrek gevrek yine de soruyorum:
“Hey Bayram hele bir dön bana bak. Sahi sen beni hiç sevdin mi?”
Sevmedin deðil mi? Çünkü ben sana çok kýzdým, darýldým ve çoðu zaman da küstüm.
Sana ters bakaný kucaklayacak halin yok ya.
Hele kurbanlýklarýn sýrayla kesildiði o vakitlerde sana bir tuhaf bakana gülümsemezsin deðil mi?
Et yemeyen birisi Bayram’ý ne diye özlesin?
Doðrusu benim olmayan Bayram’ý mutlu etmek bana hep eziyet verdi. Sadece Bayram geldi diye dikilen bir pantolunu giymek, katran karasý bir lastik ayakkabý ile gezmekten hiç hoþlanmadým. Bayram geldi diye çizgisi çok bir mintaný giyerken beyaz düðmeleri usul usul iliklemekten hiç tad almadým.
Büyük çok büyük bildiðim þehirli akrabalarýn kapýsýný çalmak, nasýl oturulacaðýný bilmeden bir kanepenin köþesinde dizlerimi birleþtirerek durmaktan “Vallahi-billahi” nefret ettim. Biz, beþinci sýnýf köyden gelmiþ sefiller; onlar þehirli Bayramlýlardý.
Ben, kardeþim Halit ve Zeki ve diðer taraftan üç kýz kardeþimle o þehrin sokaklarýnda cümbür cemaat yürümek; sadece Bayramýn bayramýnda uðradýðýmýz yakýn uzak insanlarýn kapýlarýný týklatmak, bana ne kadar eziyet verdiðini þimdi ilan etsem ne fayda. O evlerde bize sorulan sorulara köy þivesi ile cevap vermekten çekinmedim ama þehirlilerin içten içe tebessümleri Bayram’ý bile utandýrdýðýný çok gördüm.
O evlerin aslýnda basitlerin basiti olduðunu, bize gülenlerin hallerinin bizden farklý olmadýðýný yýllar sonra anladým. Ama o sefil duruþu ve sýnýf farkýný hala yaþamak devam ediyor. Gelecek yeni Bayram’da da ayný hali yaþayacaðýmý bile bile sabahlýyorum iþte.
O Bayram’dan bana kalan ne oldu?
Bayram’lýk yerlerde kurulan salýngaçlara mý bindim? Bayram diye verilmiþ harçlýklarý biriktirip birþey alma hayalim mi oldu? Olmadý, hiç olmadý. O harçlýklar, hep evin büyüklerine gerisin gerisi gitti.
Yýllar sonra Bayramýn birinci günü akþamý Ankara’dan köyümüze – þehrimize arkadaþlarla dönmek bir baþkaydý. O Bayram o Bayram’dý. Yolcusu üçe-beþe düþmüþ Urfa Cesur veya Çayýraðasý ile yola düþmek, o Bayram’lara has idi. Neden Bayramýn birinci gününü Ankara’da yaþadýk? Neden o günler güzeldi? Cevabýný bilenler bilir.
O silik yýllar artýk çok geride kaldý. O kerpiç damlý evler yýkýk ve dökük.
Bayram yine geliyor iþte. Geldiði gibi gidecek. Benden yine birþeyler alacaðýný bile bile geliyor. Ne diyeyim.
Bayramlar senin olsun dostum. Siz bakmayýn benim Bayramý bile hüzünlendiren duruþuma. Sizin Bayramýnýz güzel olsun yeter!
Ha bir de çocuklar kendi memleketlerinde bayram etmek isterler. Lakin o yollar geçit vermiyor. Farklý duruþlarý yani istenilmeme ve red edilme arasýnda bir noktada kalmak bu Bayram’a düþtü. Bayramýnýz þimdiden mübarek olsun.
yazý/foto:magpak