Küçücük meselelerde nasýl da boðuluyoruz.
Sýð sularda mücadele etmeyi ne kadar da çok seviyoruz. Birbirimizi kýrmak, üzmek, daraltmak, köþelere sýkýþtýrmak için sanki zaman kolluyoruz.
Meseleyi mesele yapýp, meseleleri zincirleyip kördüðüm yaparken, aslî görevlerimizden nasýl da uzaklaþýyoruz.
Yapýlacak iþlerin çokluðu, okunacak kitaplarýn bir köþede mahsun duruþlarýna aldýrmadan kendimizle uðraþýyoruz. Kim mutlu oluyor? Hangi duygumuzu kabartýyor, hangi hissimiz vazifesini þehvetin tesiriyle yapýyor? Kim küçülüyor, kim büyüyor?
Birileri girdiði dersleri küçümsüyor. Maaþýndan þikayet ediyor. Elindeki kaynaklarý kullanmaktan aciz.
Bir anne gelinlerini yerden yere vurmakla meþgul, damatlarýný sýfýrlýyor.
Bir idareci hiç kimseyi beðenmiyor. Yapýlan iþlerden memnun deðil.
Bakkal Süleyman büyümemekle inat ediyor. Büyük marketler etrafýný sarmýþken o küçüldüðünün farkýnda deðil.
Belediye belediyecilik oynuyor. Milleti mutlu etme derdini ne kadar taþýyor bilmiyorum. Ýþler ehlinde mi? Yýllarýmýz Osmanlý Parký reklamýyla mý geçecek sorusunu soracak birilerini bulamýyorum.
Nizip Çayýnýn kokusu ayrý bir dert. Bahçelerde aðaçlar kuruyormuþ kimin umrunda. Kimisi der bir kaðýt fabrikasý, kimi der bilmem ne sanayiisinin suyunun artýðý. Baðmýþ, bahçeymiþ, köylüymüþ, kokularmýþ, kim bu iþin arkasýnda? Aslýnda kimler olduðunu herbirimiz biliyoruz. Bu zulmü yapanlarýn boðazlarýndan daha ne kadar ekmek geçecek? Ýnsanlar öfkeli, insanlar çaresiz. Yüzsüzler yeni estetik yaptýrma derdinde. Kravatlý abilerimiz, amcalarýmýz sýcak koltuðundan bir kalksalar ve gezseler, kimin dertli kim halinden memnun.
Bir þehrin tarihi deðerleri sahipsiz; Zeugma’yý baþka þehirler sahiplenmiþ. Koca tarihi mekân bir ihtiyar korucuya teslim.
Bir þehrin “dilmesi, muska tatlýsý, pestili, zeytini ve onlarca yemeði” tanýtýlmayý pazarlamayý beklerken, kendimizle uðraþmaktan bizce deðerlerin farkýnda deðiliz.
Sütçü Hüseyin’in derdi büyük, þikayetini saklamakta. Evde hanýmýnýn dedikodusu almýþ baþýný gidiyor.
Biz, yani Kalaycý Hösün, Hacý Cemo, Týrfallý Silik Osman ve bendeniz zamanýn kývrýmlarý yollarýnda Camlý Kahvenin bir köþesinde ömrümüzün geri kalanýn deminde yaþanýlanlara gülüp geçmiyoruz ama bir anlamda veremiyoruz.
Kalayçý Hösün, halinden memnun mu memnun; Kurban Bayramýn’da üttüðü koyun kellelerin bereketiyle cebi sýcak.
Hacý Cemo, milletin “deli” demesine aldýrmadan bir ilk olarak hacý olmanýn huzurunda huzur demliyor. Yine Ciðerci Memet Ustanýn dükkanýna her sabah gidip salatasýný yiyor. Sonrada taziye evlerini bir bir geziyor. Bir sonraki gün kaç kiþi vefât edeceðini tahmin ediyor. Sair vakitlerinde çayýmýzý beraberce yudumlarken biraz delicilik biraz velicilik oynuyoruz.
Týrfallý Silik Osman sattýðý dört çuval fýstýk ve bir o kadar zeytinin geliriyle bereket versinin þükründe.
Bir de burada adý geçmeyen Mýçey var ki, ahvali nahoþ. Ekþimsi, küflü arzularýn ötesinde belediye zabýtasýndan ilaç yemiþ, çimlerde uzanmaktan baþka bir iþi olmayan köpeklerden biri gibi hissediyor kendini. Zaman zaman da “Sen ihtiyarsýn, iþe yaramýyorsun” diye serbest býrakýlan Sitti Hüseyin’in eþeði gibi sefil sefil gezip isyanlarý oynamak istiyor.
Öyle ya da böyle olsa da bizler halimizden mutluyuz. Yani Kalaycý Hösün, Hacý Cemo, Týrfallý Silik Osman ve bendeniz. Camlý Kahve’de çayýmýzý Bilal Usta getiriyor. Bilal Ustayý sorarsanýz, o halinden mutlu. Sahi sizler ne alemdesiniz?
Geçmiþ bayramýnýz mübarek olsun.
![]()