Bid’at ve hurâfe kelimeleri, çoðu zaman birlikte kullanýldýðýndan, bu sözcüklerin ayný manaya geldiði sanýlabilir.Bu yüzden bu kelimelerin birbirinden farklý olduðunu, hem kelime açýklamalarýný yaparak hem de örneklendirerek göstermeye çalýþalým.
Bid’ât Nedir?
Bu dîn, Allâh’ýn dînidir ve bu dînle ilgili kullanýlan kavramlarýn hepsi de Allâh’ýn ve Rasûlü’nün (s.a.s) açýkladýðý gibidir.Dolayýsý ile, Rasûlullâh’ýn (s.a.s) bid’âtý nasýl tanýmladýðýna bakarak, bu kavramýn nasýl kullanmasý gerektiðini öðrenelim:
“Ýþlerin en kötüsü, sonradan uyduru(lup dîne katý)landýr.Sonradan uydurulup, dîndenmiþ gibi gösterilen her amel bid’at, her bid’at sapýklýk ve her sapýklýk ateþtedir.” (Müslim 867; Nesâi 3/188)
Bu durumda bid’at, bir ibadete sonradan eklenen ve o ibadetin bir parçasý gibi görülen her þeydir.Bid’at, bir ibadetin yapýsý hiç bozulmadan da o ibadete eklenebilir.Ýbadetin bir kýsmýndaki þekiller ya da sözlere eklemeler ya da çýkarmalar yapýlarak meydana gelebilir.Yani, bir þeyin bid’at olmasý için, onun mutlaka bir ibadetin içine dahil edilip, o ibadetin bir parçasý gibi kabul edilmesi gerekir.Yalnýz buradaki sýnýr, o amelin þirk olmamasýdýr.Amel þirk boyutuna ulaþtýðýnda, o iþ bid’at olmaktan çýkýp, hurafeye dönüþür.
Bid’at olan bir ameli benimsek, hadise göre sapýklýk olduðundan kiþiye günah getirisi vardýr.Ayrýca yaptýðý ibadetlerin sevabýndan da büyük ihtimalle mahrum kalýr.Fakat bunu yapan, cahillik sebebi ile yapýyor ve doðrusunu öðrendiðinde de inat etmeden doðrusuna yöneliyorsa, tevbe ve istiðfar ile Allâh onun geçmiþte yaptýklarýný iyiliklere çevirebilir.Çünkü yüce Allâh þöyle buyuruyor:
“Ancak tevbe ve iman edip iyi davranýþta bulunanlar baþkadýr; Allâh onlarýn kötülüklerini iyiliklere çevirir . Allah çok baðýþlayýcýdýr, engin merhamet sahibidir.” (Furkân, 25/70)
Fakat, cahilliðine bir de taassub bulaþtýranlar, bid’atlerinden dönmeyeceðinden dolayý, onlarýn günahkarlar olarak ölmesi beklenir.Bu insanlar, her ne kadar bid’ate bulaþmýþlarsa da kâfir olmadýklarýndan dolayý Allâh onlarý ateþte terbiye ettikten sonra, iman etmelerinden dolayý ve rahmetinin gereði olarak Cennet’ine koyar.Fakat hurafelere bulaþanlar için durum bundan biraz farklýdýr.
Hurafe Nedir?
Hurafe, bid’atin aðabeyidir desek, sanýrým yanlýþ olmaz.Bid’at sýnýrlarýný geçen insan, kendini hurafe kapýsýnýn önünde bulur.Yani amele þirk bulaþmýþ, hakk olanýn yanýnda batýl olan da yer almýþsa bu durumda o amel ya da inanç hurafe olur.Buna delil olacak pek çok âyet-i kerîme meâli verebiliriz.Bir kaç tanesini zikredelim:
“Þimdi (ey müminler!) onlarýn size inanacaklarýný mý umuyorsunuz? Oysa ki onlardan bir zümre, Allah’ýn kelâmýný iþitirler de iyice anladýktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi.” (Bakara, 2/75)
“Ýþte o Yahudileri, verdikleri kesin sözü bozduklarýndandýr ki lânetledik, onlarýn kalplerini katýlaþtýrdýk. Böylece onlar kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif ederler.Kendilerine teblið edilen hususlardan pek çoðunu unuttular.Onlarýn pek azý hariç olmak üzere, onlar tarafýndan devamlý olarak hainlik görürsün.Yine de sen onlarý affet, aldýrma. Çünkü Allah iyilik edenleri sever.” (Maide, 5/13)
Bunlar ve bu konuya iþaret eden daha bir çok âyet, Kur’ân’da mevcuttur.Allâh’ýn gönderdiði vahyi tahrif ederek deðiþtirmek, ebedî Cehennem azabýna müstehak olmayý gerektirir.Çünkü Allâh, insanlarý sapýklýktan doðru yola iletmek için vahiy gönderiyor.Fakat bu vahyi, kendi heva ve heveslerine uyarak deðiþtirenler, kendi uydurduklarý þeylere inanýrken insanlarýn birçoðunu da Allâh’ýn yolundan saptýrarak, dalâlete sürüklemiþlerdir.
Konunun anlaþýlmasý açýsýndan bir örnek verecek olursak; Allâh’tan istenilmesi gereken bir þeyi direk veya dolaylý olarak O’nun dýþýnda bir varlýktan istemek, sadece Allâh’ta olan eþyayý yaratma gücünü o þeye vermek yerinde olduðu gibi, mülkün sahibinin Allâh olduðunu da görmezden gelmek demektir.O’nun için Fâtiha’yla her gün beþ vakit, “Yalnýz senden isteriz, çünkü kulluðumuz yalnýz Sana’dýr” deriz.Böyle söylememizi emreden Allâh, Kur’ân’ýn baþka bir yerinde de þu þekilde uyarýyor:
“Mescidler þüphesiz Allâh’ýndýr. O halde, Allâh ile birlikte kimseye yalvarmayýn (ve kulluk etmeyin).” (Cinn, 72/18)
Mescid, secde edilen yer demektir ve bu kelime sadece namaza has olarak algýlanmamalýdýr.Nefes alýp verilen tüm zamanlarda, insan Allâh’ýn kulu olduðunu ikrar edercesine O’nun yasalarýna secde (kulluk ve itaat) halindedir.Dolayýsýyla, hayatýn hiçbir alanýnda ve anýnda, Allâh yokmuþ gibi yaþamamak gerektiði, yalnýzca Allâh’a yalvarmak ve O’na kulluk yapmak gerektiði bu âyetle vurgulanmýþ oluyor.
Yukarýda, Furkân sûresindeki tevbe-istiðfar durumu hurafelere bulaþmýþ insanlar için de geçerlidir.Ne ki, bu durumda (hurafeler içinde) canlarýný teslim edip gidenler, mü’min olarak vefat etmiþ olmazlar.Onlara, bid’ata düþmüþ kimselerden farklý muamele edilir.Bu yüzden, yapacaklarýmýzý en hassas terazilerle tarttýktan sonra, meydana çýkarmak akýllý ve muvahhid bir insan için en doðrusudur.Ve þüphesiz ki, her þeyin en doðrusunu Allâh bilir.
Ve’l Hamdu Lillâh.