Tasavvuf, güzel ahlâktýr. (Ý. Kettânî)
Tasavvuf, kalbi temizlemektir. (Ebû Ali Rodbârî)
Tasavvuf, edebe riâyettir. ( Ebû Muhammed Cevîrî)
Tasavvuf, i'tirâzý býrakýp, emredilene peki demektir. (Ebû Sehl Sa'lûkî)
Tasavvuf, nefsin kötü isteklerini terk etmektir. (Ebû Hüseyn Nûrî)
Tasavvuf, faydasýz iþleri terk etmektir. (Ebû Saîd Ýbni Arabî)
Tasavvuf, vakti deðerlendirmek ve vaktin kýymetini bilmektir. (Ýbni Osman Mekkî)
Tasavvuf, Allahü teâlânýn ahlâký ile ahlâklanmaktýr. (Cüneyd-i Baðdâdî)
Tasavvuf, kimseye ezâ ve cefâ vermemek, herkese lütûf ve ihsânda bulunmak, hastalýk ve musîbetleri herkese izhâr etmemek, düþmanlarýný affetmek, insanlýk mertebesinin en yüksek derecesine kavuþmayý usûl ittihaz etmektir. (Ahmed Þirbâhî)
Güzel ve çirkin huylar
Kalbin, kötü huylardan temizlenmesi için, Allah için olmayan herþeyin sevgisini kalbden çýkarmak gerekir. Bu yolda ilerlemek Peygamberlerin ahlâkýndandýr.
Kötü sýfatlar, câhillik, öfke, riyâ, kin, hased, kibir, ucup cimrilik, mal ve makam sevgisi, övülmeyi sevmek, ayýplamaktan korkmamak, sû-i zan, övünmek gibi þeylerdir.
Güzel huylar, ilim, tefekkür, rýzâ, hayâ, tevâzu, merhamet, mürüvvet, cömertlik gibi güzel iþlerdir.
Hak yolunda ilerlemekten maksat, kötü sýfatlardan kurtulmak ve güzel huylarla süslenmektir.
Tasavvuf, Yahudi veya Yunan filozoflarýnýn uydurmasý deðildir. Tasavvuf bilgilerinin hepsi Resulullahtan gelmektedir. Bunlarýn isimleri sonradan konulmuþtur. Resûlullahýn, Peygamber olduðu bildirilmeden önce, kalble zikrettiði mu'teber eserlerde yazýlýdýr.
Zikir ve nefs muhasebesi, Resûlullah ve Eshâb-ý kirâm zamanýnda da vardý. Hicrî 2. asýr sonlarýnda, Ehl-i sünnetten, kalblerini gafletten koruyanlarýn ve nefislerini Allaha itâ'ate kavuþturanlarýn bu hâllerine Tasavvuf ve kendilerine Sofî ismi verildi. Kendine ilk defa sofî denilen zât, Ebû Hâþim Sofî'dir.
Tasavvuf, Ýslâm ahlâký ile ahlâklanmak için lâzým olan bilgileri öðreten bir ilimdir. Týp ilmi, beden saðlýðýna âit bilgileri öðrettiði gibi, tasavvuf da kalbin, rûhun, kötü huylardan kurtulmasýný öðretir, kalb hastalýklarýnýn alâmetleri olan kötü iþlerden uzaklaþtýrýr, Allah rýzâsý için güzel iþ ve ibâdet yapmayý saðlar. Zaten dinimiz, önce ilim öðrenmeyi, sonra buna uygun iþ ve ibâdetin Allah rýzâsý için yapýlmasýný emreder. Kýsaca din, ilim, amel ve ihlâstan ibârettir.
Huzûra kavuþmak için
Dünya ve âhýret iyiliklerine, rahat ve huzûra kavuþmak için birinci olarak doðru bir îmân sâhibi olmak gerekir. Doðru bir îmâna kavuþmak için, Ehl-i sünnet i'tikâdýný öðrenmek ve inanmak gerekir.
Ýkincisi, insanlarýn saâdeti için lâzým olan þey, dinin emîr ve yasaklarýný öðrenmektir. Dînimizde bildirilen helâlý, harâmý ve diðer husûslarý öðrenmek ve buna uygun hareket etmektir.
Üçüncüsü, kalbin kötülüklerden temizlenmesi ve nefsin terbiye edilmesidir. Nefs hep kötülük yapmak ister. Onun bu isteklerinden kurtulmak ve Allah sevgisini kalbe yerleþtirmek için, tasavvuf âlimlerinin eserlerini okuyup amel etmek lâzýmdýr.
Bir kimse doðru îmâna kavuþur, dinin emîrlerini seve seve yerine getirirse enbiyâya, evliyâya ve melâikeye benzer ve onlara yaklaþýr. Ayný cinsten olan þeyler, birbirini çektiði gibi onlar tarafýndan yanlarýna çekilir. Çok büyük bir mýknatýsýn bir iðneyi çekmesi gibi onu yüksekliklere çekip Cennete kavuþmasýna sebep olurlar.
Ma'nen yükselmek dünya ve âhýret saâdetine kavuþmak bir uçaðýn uçmasýna benzetilirse, îmân ile ibâdet, bunun gövdesi ve motorlarý gibidir. Tasavvuf yolunda ilerlemek de, bunun enerji maddesi, ya'nî benzinidir. Tasavvufun iki gâyesi vardýr: Birincisi, îmânýn yerleþmesi ve þüphe getiren tesirlerle sarsýlmamasý içindir. Âkýl ile, delil ve ispat ile kuvvetlendirilen îmân böyle saðlam olmaz. Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Kalblere îmanýn yerleþmesi ancak ve yalnýz zikir ile olur.) [Ra'd 28]
Zikir, her iþte, her harekette Allahü teâlâyý hatýrlamak, O'nun rýzasýna uygun iþ yapmak demektir.
Ýkinci gâyesi, ibâdetlerde kolaylýk, lezzet hâsýl olmasý için, nefisten doðan sýkýntýlarýn giderilmesidir. Ýbâdetleri kolaylýkla, seve seve yapmak ve günâh olan iþlerden de nefret edip uzaklaþmak, ancak tasavvuf ilmini öðrenip, bu yolda ilerlemek ile mümkündür.
Ýmâm-ý Mâlik hazretleri buyurdu ki:
(Fýkhý öðrenmeden tasavvuf ile uðraþan dinden çýkar, zýndýk olur. Fýkhý öðrenip tasavvuftan haberi olmayan bid'at sahibi, sapýk olur. Her ikisini edinen hakikate kavuþur.) [Merec-ül bahreyn]
![]()