ÇOCUKLUÐUMUZDA ...
Bizim çocukluðumuzda annelerimiz çalýþmazdý.
Okuldan eve geldiðimde boynumdaki anahtarla kapýyý hiç Açmadým.
Hatta Babaným anahtarý bile yoktu.
Annem Evimizin bir parçasý gibiydi, hep evdeydi.
Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki .....
En büyük eðlencemiz sokaklarda oynamaktý.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardý yani.
Cafelerde, Alýþ veriþ merkezlerinde buluþmazdýk.
Arkadaþlarýmýzla okula gider, birlikte çýkar, oynaya, zýplaya yürüyerek gelirdik.
Servis falan yoktu. Ayakkabýlarýmýz eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarýmýzý kaldýrýmlara koyar oyuna safra dalardýk.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeþlerimizle bizlere ekmek arasý bir þeyler hazýrlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler Annemiz gibiydi.
Susayýnca girer evlerine su içerdik.
Ya da pencereden bize bir sürahi bir bardak uzatýrlar, hepimiz ayný bardaktan kana kana içerdik.
Kýsacacý evine gidip gelen (... ki; sadece çiþi gelen giderdi evine) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
Anneleri o arada çocuðuna verdiði þeyden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu.
Cebimizde harçlýðýmýz olduðunda düþmesin diye çýkarýr çantamýzýn üstüne koyar oyun bitince geri alýrdýk.
Çok garip ama kimse almazdý. Sokaklarýmýz evimiz kadar güvenli
Düþünce kaldýrýrlar, kavga edince barýþtýrýrlardý bizi ...
Polisler gelmezdi kavgalarýmýza, zabýtlar tutulmazdý.
Sonra kavgalarýmýz da öyle ustura, falçata ile olmaz,
onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarýmýzdan çeker, hayvan adlarý Sayar, tekme atar, yine oyuna dalardýk.
Birbirimizin suyundan Ýçer, elmasýna diþ atardýk.
Misket oynamaktan parmaklarýmýz kanar yine de mikrop kapmazdýk.
Azar ýsýtýp, acillere taþýnmazdýk. Düþerdik ekmek çiðner basarlardý alnýmýza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
Ben bizim çocukluðumuzu çok özledim.
Sokaklarýmýz ruhsuzlaþtý sanki. Komþumu tanýmýyorum ama evinin camýnda
, temizliðe gelen kadýný haftada bir görür kolay gelsin der konuþurum.
Onun dýþýnda orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapý silmece; bilmem kaç Kuruþ hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik iþleri.
Evlerimiz var, içinde yaþayan yok. Parklarýmýz var, içinde oynayan çocuk yok.
Ama her yýl sökülüp Yenilenen Kaldýrýmlar, lüks binalar, ýþýl ýþýl vitrinler, girip çýkan yapay insanlar ...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz deðiliz ..
Tahta iskemlelerimizde oturan yaþlýlarýmýz, onlara dede, nene diye hatýrýný soran Cocuklarimiz yok oldu.
Kapýsýný çarparak örtüyor diye çocuðuna kýzýp, taksidini bitiremediði arabanýn anahtarýný, hiç tanýmadýðý birine vermek ters gelir bana.
Benim deðildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanýma hitap eder.
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiþ insanlar olduk.
Birbirimize yabancý, yalnýzlýklarýmýzla yaþar olduk.
Iyi de neden böyle olduk?
Biz mi istemiþtik?
Yoksa birileri mi böyle istedi? ..
ÖZLEDÝNÝZ…. SÝZDE MÝ?