1987 yýlýnda tanýmaya baþladýðým, kendisine uzunca süre mektuplar yazdýðým, 1990 yýlýnda tanýþma, konuþma, sohbet etme imkaný bulduðum, 1998 yýlýnda dekaný olduðu Ýstanbul Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesinde 5 yýl öðrencilik yaptýðým,okul bitirme tezime de(Yaþar Nuri Öztürk’ün Tasavvuf Düþüncesi) konu olan sayýn Yaþar Nuri Öztürk’ün Ramzan ayý ile takip eden ileriki zamanlarda, bugünlerde ve hala yaptýðý açýklamalarýndan hareketle, yirmi yýlý aþkýn bu aþinalýðý da dikkate alarak, kendisi ile ilgili bazý kanaatlerimi söylemem zaruri hale geldi.Hele son çalýþmasý olan “Ebu Hanife” sembolü üzerinden üretmeye çalýþtýðý anlam dünyasý dikkate alýndýðýnda, söz söylemem zaruretten ziyade vacip hale geldi.
Sayýn hocanýn hiçbir elbisenin örtemeyeceði þekilde kristalleþen kibrini dikkate aldýðýmda, benim gibileri kale almayacaðýný da biliyorum! O malum kibrin sahiplerinin ortak dili ile; “Davut Özgül de kim oluyor benim adýmý kullanarak gündeme gelmek isteyen bir molla, bir cami imamý, bana bu tür adamlarla gelmeyin, bilgi seviyesi, kariyeri…nedir ki Yaþar Nuri Öztürk’ü eleþtirsin!” Bu mealde sözleri þimdiden duyuyor gibiyim. Doðrudur Ýlahiyat Fakültesini dahi bir yýl gecikmeli bitiren, diyanet camiasýnda 22 yýldýr hala bir imam olarak kalan, internet ortamýnda 3. hatta 4. sýnýf bir haber sitesinde kendince bir köþede yazan ben kim Yaþar Nuri Öztürk kim?! Hoca kendince haklýdýr elbet.
Ama gelin görün ki eskilerin deyimiyle; Mýzrak çuvala sýðmayacak kadar belirgin hale gelince; hocanýn çuvalda sakladýðýnýn ‘ne’ olduðu merak konusu olmaktan çýkýp, mýzrak olduðu anlaþýlýnca, mýzraðý bilen birilerinin söz söyleme hakký da olmalý deðil mi?
Hocamýzla ilgili Hüsn-ü Zan’ným; çuvalda taþýdýðýnýn ne olduðunu keþfe dair merakýmdý. Kendi ifadesi ile; “Bunlar Vitrin için gerekliydi” O, Vizyon için bu vitrinlere; Hürriyet’te yazmak,kol düðmeleri kullanmak,günlük týraþ olmak,büyük salonlarda halka hitap etmek…v.b. þeylere alabildiðine özen gösteriyordu. “Dinin pespaye görüntüsünün dine haksýzlýk olduðu, bunun izale edilmesi gerektiði” konusunda bana yazdýðý bu ‘vitrin’ imgesini haklý da bulmuþtum.Sabýrla vizyonunu anlamaya, çözmeye çalýþýyordum.
1999 yýlýna geldiðimizde, geç de olsa hocanýn vizyonunu çözmüþtüm.Heyhat hocanýn bir vizyonu yoktu aslýnda.Onun biricik gayesi, ‘vizyon’ dediði þey; Her ortamda belirginleþen “Müslüman Kesim” de dediðimiz insanlarý alabildiðine hýrpalamak, yerden yere vurmaktý.Yani mýzraðýnýn keskin ucunun hedefi sokaktaki dindar insanlardý.Camideki imamlardý.Diyanet camiasýydý.Ýslami ilimlerle uðraþan Müslüman ilim adamlarýydý.Neredeyse bütün Müslüman kesimdi onun hedefi!Belki de bir komplo teorisyeni gibi; “Kendisine bu rol tayin edilmiþti” mi demeliyim!
Hoca neredeyse çeyrek asýrdýr bu anlamdaki eleþtirilere kendine has üslubu ile “Haysiyetsizce ve þerefsizce” saldýrýlar diye bakacaktý. Ötekine ait olan, eþyaya ait olan bilgi ile öylesine mücehhez bir insandý ki; kendini bilmek olan marifetten, ilimden nasibi olamayacaktý hocanýn! Belki de bu sebepten olsa gerek, kendisine Yunus Emre’ den bahsedildiðinde suratý abus hale gelecek, kaþlarý çatýlacak,o kýsa kollarýný ve etli parmaklarýný gözümüze sokarcasýna “Bana Yunus’la þairle falan gelmeyin kardeþim” diyecekti.Zira Yunus, hocanýn karþýsýna bir hakikat aynasý olarak konulduðunda,hocamýzýn sýkleti,teni,tini…neyi varsa görünecekti.Oysa hocamýz kendini görmemek için açmýþtý gözlerini,sözün þehvetine olan tutkusu bundandý.Yunus’un güldestesinden deðil,bir tek goncasýndan söz etmek kafiydi.
Ýlim ilim bilmektir
Ýlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktýr.
Ýnsafý olan,izaný olan,ilmin namus ile haysiyetini taþýyan her irfan sahibi bu hakikati elbette ki görmektedir.Hem de baþ gözü ile görmektedir.Öyle ki;firasete,basirete de gerek duymaksýzýn görünen bu durum karþýsýnda ne söylenebilir ki?
‘Tavasin’ adlý eseri bize yeniden,yineden kazandýran,Hallac-ý Mansur’u bir dönem adeta ‘idol’ gibi kabullenen, Kuþadalý’yý, Bosnevi’yi… hatta bir dönem ilahiyatlarda okutulan “Tasavvuf’un Ruhu ve Tarikatlar” adlý enfes çalýþmaya imza atan,tedris ettiði ilmi disiplinden dolayý en çok da Yunus’lara aþina olan ve Marifet kavramýný en iyi bilmesi gereken hocanýn bu tereddi hali, her vicdan sahibi insanýnýn yüreðini burkmaktadýr.Kalbi kasvet baðlamayan her mü’min bundan ýstýrap ve ýzdýrap duyar.Yani ruhen de bedenen de incinir.Ben sayenizde bu iki hali de yaþayan bir talihsizim sevgili hocam!
Yaþar Nuri hoca, irili ufaklý hatýrlayabildiðim kadarý ile 30 esere(26 tanesini altýný çizerek okudum!) imza atan velud bir insan.Bu sayý hem keyfiyet hem de kemiyet olarak bir ilim adamýnýn ancak hayali olabilir.Yaþar Hoca için bu bir hayal deðildi.Ne var ki;1992 yýlýnda gittikçe belirginleþen ve çuvalýn içindeki mýzraðýn adeta sapýný gösteren bir çalýþma da diyebileceðimiz “Kur’an’daki Ýslam” adlý eserin özellikle önsöz bölümü bir yöneliþi iþaret etmekteydi.Kaba tabirle; ‘Mealciler’ olarak da tanýmlanan bir akýmýn zihni ile bakýyordu olaylara.Hadislerin sayýsý,uydurma hadisler,Emeviler,Mutezili Damar(akýlcýlýk)…nihayetinde “Kur’an Bize Yeter” sözünü tekrarlýyordu hoca.Sözün gerçek sahibi Hz. Ömer(r,anh) idi. Söz maksat ile muradýndan kopartýlmýþ ve farklý amaçlara hizmet için istismar edilir hale gelmiþti.Týpký Haricilerin; “Allah’ýn indirdikleri ile hükmetmeyenler,kafirdir...” yaklaþýmlarý karþýsýnda Hz. Ali(r.anh)nin “Doðru bir söz ile yanlýþý murad etmek” tespitindeki durumdu yaþanan.Ama hoca ve onun gibi düþünenlerin söz söyleme becerileri,polemikleri hatta demagoji denecek tarzda kelimelerin etimolojisini,semantiðini,terim ile ýstýlah manalarýný eklektize etme yetenekleri…onlarý haktan uzaklaþtýrýyor.Kendilerini muaheze etmeye asla imkan vermiyordu.Onlar hep öteki ile uðraþýyorlardý.
Hocanýn ilimde kesbettiði kariyer ve maddi imkanlar erbabýnca malumdur.Hocamýz 2002 yýlýnda Ýlahiyat Fakültesinden emekli oldu.Nihayet siyasete atýldý.Bu tarzda siyaset yapan ilim adamýmýz yok mu? Elbette var. Hem de halen siyasetteler. Ne var ki;hocanýn siyasete giriþi,beyanatlarý, içinde yer aldýðý siyasal düþünce,bu siyasal düþüncenin dinle olan kavgalý hali,kim ne derse desin bir hal-i pür melalidir. (Burada CHP’nin dinle kavgalý oluþu, doðal olarak konu dýþý bir unsuru konuya müdahil kýlmak ve onlarýn manevi þahsiyetlerine haksýzlýk etmek olarak da yorumlanabilir. Ama kimse kimseyi aldatmasýn CHP bu ülkede üç beþ dindar ve dini anlayýþ figürünü bahane ederek, esasýnda dinle kavga etmektedir.Yine tartýþma götüren bir konu olsa da CHP nin ilk kuruluþ felsefesindeki bir refleksten kaynaklanmaktadýr.)Hocamýz “Yaðýz Anadolu delikanlýsý,Anlý secdeli…” lider ve kurmaylarý olan CHP içinde tutunamadý.Ýstifa etti ve bir parti kurdu.
HYP( Halkýn Yükseliþi Partisi)nin seçimlere giriþinin arifesinde Çengelköy’de hocamýzla 1-2 saat oturma,onu dinleme imkaným da oldu.Sohbet diyemem zira hoca kimsenin konuþmasýna fýrsat dahi vermiyor! Hep o konuþuyor ve her þeyi o biliyor.Hatta bir fütürologa (geleceði kestiren kehanette bulunan çaðdaþ hokkbazlar,futursuzlar!) göre hocanýn oy oraný %25 imiþ! Ama Hoca binde bilmem kaç oy alarak adeta boyunun ölçüsünü aldý.Ülkenin baþbakaný ile ilgili her ortamda ileri geri konuþan birçok konuda da iftira denilecek tarzda Sayýn baþbakaný rencide eden hocamýz(Tayip bey ile ilgili benimle konuþurken “sizin molla” dediðinde; “kim hocam bizim molla?” þaþkýnlýðýma karþýlýk; “O da imam Hatipli imam ya” diyerek kendine has üslubu ile alay etmiþti) hatýrladýðým kadarý ile “Kiþilik haklarýna saldýrýdan” mahkum edildi ve 6-6,5 milyar(eski para birimi ile)tazminat da ödedi.Bu süreç hocanýn tükeniþini hýzlandýran süreçti.Arkasýndan kendisini kýsmen de olsa tanýma þansý bulduðum eþi, sevgili Canan hanýmýn feryadý kapladý ortalýðý.Hocanýn mesajlarý,kaçamaklarý…en mahrem þekilde kamuoyuna malum oldu.
Adl-i ilahi’ye bakýn ki;Yaþar hoca artýk muaheze ediliyor,sorgulanýyordu.Öyle ya kendisi bütün bir Ýslam tarihini,Müslümanlarý sorgulamamýþ mýydý?! Þimdi de o sorgulanacaktý.
Yaþar hoca son 15 yýldýr Mustafa Kemal ile ilgili ilginç okumalara sahiptir.Elmalýlý M.Hamdi Yazýr Tefsiri,Tecrid-i Sarih Tercümesi…v.b. Cumhuriyetin ilk yýllarýndaki çalýþmalarý meclis kanalý ile hatta kendi imkanlarý ile Mustafa Kemal’in yönlendirdiðini ifade etmekte (Bir Siyasi Proje Olarak Türkçe Ýbadet-Dücane Cündioðlu üstadýn kitabýný da burada zikretmek gerek)ve Cumhuriyetin ilk yýllarýndaki dine karþý oluþan yanlýþ kanaat ve uygulamalarý da Ýsmet Paþa ile izah etmektedir!Nihayet hýzýný alamayarak yeni akým olan “Ulusalcý Kemalizm” kanadý içinde yer alarak bu kez de emperyalizme karþý üç sembol üzerinde durmaktadýr.Allah Resulu Muhammed Mustafa,Ebu Hanife ve Mustafa Kemal. Yukarýda bir yerde temas ettiðim ‘eklektizm’ böyle bir þey olsa gerek.Dilerseniz bu teslisine bir sonraki yazýmýzda temas edelim.
Email: ozguldavut@gmail.com
26.09.2009