Çoðu insan zanneder ki sofilik çok ilim ve menkýbe bilmekle olur. Öyle deðildir. Bunlarý bilmenin elbette faydasý vardýr ama esas olan bildikleriyle ahlâkýný güzelleþtirmektir. Sofi, mürþidinin kemalâtýndan aldýðý ölçüde olgunlaþýr, iyi olur. Allah Tealâ buyurur: “Erkek ve kadýn mümin olarak kim iyi bir amel iþlerse onu mutlaka güzel bir hayatla yaþatýrýz.” (Nahl, 97)
Þu halde Allah yolundaki sofinin yetiþmiþliðinin ölçüsü, terazisi vardýr. Herkes kendini o terazide tartsýn. Allah’ýn ilminden, büyüklerin kemalâtýndan kendisinde ne kadar güzel sýfat ortaya çýktýysa iyidir. Güzel vasýflar oluþmamýþ, günahý hayrý karýþtýrmýþ ise aldanmýþtýr. Onun için “Yirmi senelik, otuz senelik sofiyim!” demekle olmaz.
Sofiliðe girdiðinde yüz çeþit günahýn varken bunu otuza, yirmiye indirebildinse sofilik olur. “Kâmil þeyh buldum!” demekle de her þey hallolmaz. Böyle olsaydý peygamberlerin oðullarý peygamber, gavslarýn oðullarý hep gavs olmasý gerekirdi. Hatýrlamak lazým, Nuh Aleyhisselam’ýn oðlu Kenan babasýnýn gemisine binmemiþtir.
Allah, kâmil sofinin kemalâtýný, yemeye, içmeye, çaya, sohbete, ilahiye deðil, amel-i salihe, itaate baðlamýþtýr. Tasavvuf büyüklerinin söylediði gibi yeme, giyme, evlenme, barýnma ihtiyaç oranýnda olursa dine uygundur. Ýslâm’ýn hakikatine aykýrý deðildir. Bu dünya hazlarýndan uzak kalmak mümkün olsaydý, insan onlarý terketmeyi, faydalanmamayý fýrsat bilirdi. Lakin insan, bedeninin gücünü, sýhhatini korumaya muhtaçtýr.
Ýnsan, yemekle, içmekle, uyumakla sýhhat kazanýr. Bedene iyi bakýlýrsa Allah’a itaat ve ibadetini de güzel yapar. Beden týpký bir binek gibidir. Bakýlmaz, harap býrakýlýrsa dünyaya da ahirete de yaramaz. Ýslâm’a uygun þekilde yemek içmek, evlenmek, barýnmak makbuldur. Ýslâmî ölçülere uymazsa vebal olur.
Kiþinin kendisini ilgilendirmeyen iþlerden, mevzulardan uzaklaþmasý da güzel müslüman oluþundandýr. Kendisini ilgilndirmeyen boþ meselelerle ömrünü tüketenler ziyan içindendir. Kendisini ilgilendiren Ýslâm hükümlerine göre hayatýný tanzim etmesi gerekir.
Müslüman, aile hukukuna bu hükümlere göre dikkat eder. Rýzkýný kazanmasý, kimseye muhtaç olmamasý onun en büyük saadetidir. Muhtaç olanlara yardým etmek ise müminin yapacaðý en güzel iþlerden biridir.
Sofi iyi bilmelidir ki, iþin esasý yaratýlýþýmýzdaki nefsi terakki ettirmektir. Eðer nefsler terakki etmeseydi Allah bizi bununla mükellef kýlmazdý. Nefsi terakki ettirmek, nefs-i emmareden levvameye, mülhimeye vs. geçmekle olur.
Nefs, evin kirliliði gibi süpürgeyle temizlenmez. Nefsin sýfatlarýný deðiþtirmek gerekir. Ýnsan nefsini güzel ahlâk, ibadet ve taat ile temizlerse terakki eder. Nefs, yaratýldýðý sýfatla kendi haline býrakýlýrsa ahsen-i takvim (en güzel yaratýlýþ) sýrrýndan uzaklaþýr, esfel-i sâfilîne (aþaðýlar aþaðýsýna) düþer.
Allah Tealâ buyuruyor: “... Bir toplum kendilerinde bulunan özellikleri deðiþtirinceye kadar, Allah onlarda bulunaný deðiþtirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artýk onun için geri çevrilme diye bir þey yoktur. ...” (Ra’d, 11)
Bunun gibi, insan kötü ve çirkin hallerini deðiþtirip Allah’ýn rýzasýna uygun hale getirmedikçe sofi olmaz. Kalb-i selime ulaþmanýn birinci yolu da gayret etmektir. Dinini kendi aklýna göre deðil, ilmihal kitaplarýnda alimlerin bildirdiði gibi yaþayýp, tasavvuf ilminin de usullerine göre vazifelerini yerine getirmektir.
Mehmet ILDIRAR • 126. Sayý
![]()