Bahar ve yaz aylarýnda Türkiye genelinde olduðu gibi bölgemizde de insanlar ‘özellikle’ hafta sonu tatillerini deðerlendirmek için bað-bahçe diye adlandýrdýklarý doðal alanlara gider, piknik yapar; yeniden ve tekrar canlanmýþ olan doðayla içli-dýþlý olmak ihtiyacýný hissederler.
Havalarýn ýsýnmaya baþlamasý, topraðýn yeþermesi ve aðaçlarýn çiçek açmasýyla birlikte, kýrsalda yaþayan ve tarýmla geçinen insanlarýmýz gibi, kentli insanlarýmýz da ayaklanýr; hem doðanýn kendini yenilemesine þahit olmak, hem oksijen deposu addedilen aðaç altlarýnda, ormanlýk ve koruluk alanlarda, su baþlarýnda saðlýklý bir þekilde dinlenmek ve anlamlý bir þekilde vakit geçirmek için.
Bu aylarda insanlar yüzmek isterler; yeþil bir halýya bürünmüþ olan toprak üstünde yürümek; dalýndan meyve koparýp yemek isterler... Ve çevremizdeki doða, bu aylarda, tüm çocuklar için bir oyun ve park alaný gibidir.
Sanýrsýnýz toprak bayramlýklarýný giymiþ; hava, kýþtan kalma isini-pisini saðanak ve boðanaklar halinde savurup atmýþ; derelerin sularý balýklarla þakalaþa oynaþa, daha coþkulu ve daha bir hoþ akmaya baþlamýþtýr… Ki bu kadarý dahi insaný mutlu ve bahtiyar etmeye yeter. Çünkü, insan bilir ki, muhtaç olduðu doða, ona, yeni bir bereketli sofra açmaktadýr...
Bilir ve anlar ki insan, toprak ve topraðýn altýndakiler ve üstündekiler, su ve suyun içindekiler, hava ve havanýn kimyasallarý ile onun boþluðunda kanat çýrpanlar, onun en temel yaþamsal ihtiyaçlarýdýr. Birinden birinin noksanlýðý onun yaþamýný köreltir. Bundandýr ki bizler, bu üçlüye doða deriz, tabiat ana deriz. Ve bu doðanýn bizlere bahþettiði nimetlerin sayesinde yaþam olanaklarýna kavuþuruz.
Çevre, ‘’insanlarýn ve diðer canlýlarýn yaþamlarý boyunca iliþkilerini sürdürdükleri ve karþýlýklý olarak etkileþim içinde bulunduklarý, fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdýr.’’
Denizler, göller, nehirler, daðlar, ovalar, yaylalar, ormanlar, korular, çayýrlar, bitki ve hayvan türleri de doðal çevreyi oluþturur.
Peki bizler, çevremizi koruyup, çevremize sahip çýkýyor muyuz? Çevre kirlenmesini önlemek için üzerimize düþen görevleri yapýyor muyuz? Yoksa ‘gün be gün’ bana neci tavýrlarla çevremizi kirletip, onun bize sunduðu nimetlere nankörlük mü ediyoruz?
Sanayi bölgeleri oluþtururken doðal çevre tespitini doðru yapýyor muyuz?.. Filtresiz bacalara aðýr (caydýrýcý) cezalar uyguluyor muyuz?.. Yoðunlaþan nüfus için açýlan yeni yerleþim birimleri için acaba ‘bir yýlda ortalama’ kaç tür ve kaç yüz aðacýn köküne balta vuruyoruz?.. Kaç uçar, kaçar, sürünür hayvan türünün yaþam alanýný gasp ediyoruz?.. Ve de en duyarlý olmamýz gereken çevre kirliliði sorununa ne kadar ciddiyetle yaklaþýyoruz?..
Son yýllarda kaç bin hektarlýk orman alanýmýz, dikkatsizlik sonucu çýkan yangýnlara ve yanlý-yanlýþ imar felâketlerine kurban gitti?.. Kaç canlý türümüz tükendi?.. Kaç denizimiz had safhada kirlendi, kaç gölümüz, kaç deremiz kurudu?.. Ve bunlarla mücadele eden kaç çevre koruma derneðimiz var?.. Devlet, çevreci derneklere ne kadar sahip çýkýyor, ne kadar arkalanýyor, ne ölçüde destek veriyor?
Oysa, doðal çevrenin korunmasý, çevre düzenlemesi, çevre sorunlarý ve çevre kirliliði gibi konular, baþta devlet olmak üzere, her insanýn ilgi, uðraþ ve mesuliyet alaný olmalýdýr. Bu konuda sorumluluðu, yalnýzca ‘’Türkiye Çevre Sorunlarý Vakfý’’ ile ‘’Çevre Müsteþarlýðý’’na býrakýp, sen sað, ben selamet savurganlýðýnda olmamalýyýz...
Yoksa, ne yeþil bir zeminde oturabiliriz, ne dalýnda meyve yiyebiliriz, ne balýk avlayacak temiz bir su, ne iki kulaç atýp yüzebileceðimiz nehir, deniz ve göl bulabiliriz, ne de ‘’oh be’’ dedirtecek türden temiz bir hava soluyabiliriz...
Doðal çevre konusunda ‘lütfen’ þunu hiç aklýnýzdan çýkarmayýnýz: Havamýz kirlenince, solunum yollarý hastalýklarýmýz artar. Solunum organlarýmýz vaktinden önce yaþlanýr ve ölür. Topraðýmýz kirlenince, ekim alanlarýmýzýn verimi düþer. Bitki hastalýklarý çoðalýr. Tarým alanlarý azalýr, ülke fakirleþir; insanlarýmýz bitkisel proteinlerden yeterince yararlanamazlar. Suyumuz kirlenince, deniz hayvanlarýnýn yaþam ortamlarý bozulur, toplu balýk ölümleri meydana gelir; bu balýklarýn yenmesinden ötürü de zehirlenme vakalarý olur. Denizler de ve nehirlerde ‘býrakýnýz’ yüzmeyi, ulaþým olanaklarýmýz dahi sekteye uðrar, körelir.
Þimdi, hepimizin bildiði ama iþ uygulamaya geldiðinde savsakladýðýmýz, çevre kirliliði önlemleri konusunda yapmamýz gerekenleri bir kez daha hatýrlayalým:
-Ormanlarý koruyunuz... Kýyamet koparken dahi elinizdeki fidaný dikiniz...
-Yaþ aðaca balta vurmayýnýz... Býrakýnýz aðacý, dalýný, yapraðýna dahi zarar vermeyiniz...
-Çimlerin üzerinde ateþ yakmayýnýz...
-Kuru zeminde de olsa, piknikten sonra yaktýðýnýz ateþi söndürünüz... Piknik olanýndaki çer-çöplerinizi yerde býrakmayýnýz...
-Çöpleri, çöp poþetlerinin aðzýný sýkýca baðladýktan sonra çöp kutusuna atýnýz...
-Küçük-büyük, kanatlý-kanatsýz, sütlü-sütsüz, evcil yada yabaný hiçbir hayvana zarar vermeyiniz..
-Denizleri ve akarsularý kirletmeyiniz, sanayi atýklarýnýzý ve her türden atýklarý dökmeyiniz...
-Yerleþim birimlerine yakýn yerlerde (mahalle ve sokak aralarýnda) besicilik yapmayýnýz...
-Kurbanlýk hayvan kesim kurallarýna uyunuz ve onlarýn atýklarýný temizleyiniz...
-Pis sularýnýzý sokaða dökmeyiniz...
-Açýk alanlara tuvaletinizi yapmayýnýz; yapmak mecburiyetinde kalýrsanýz da üstünü kapatmayý unutmayýnýz...
-Her türlü enerjiyi tasarruflu kullanýnýz...
-Biten pilleri, cam þiþeleri, plastik atýklarý, kola kutularýný, sigara filtrelerini, tenekeleri ve kaðýtlarý asla toprak zemine atmayýnýz..
Uygulanmasý gereken bu basit gerçekleri herkes ezberlemeli, çevremizi kollayýp, sahiplenmeli; çevre temizliðinin deðerini ve önemini çocuklarýmýza öðretmeli, büyüklerimizin de kulaklarýný çýnlatmalýyýz... Ki temiz bir doðada ve sosyal çevrede yaþamanýn mutluluðuna eriþmiþ olalým.
Not: 11 Haziran 2008 tarihli (2283 sayýlý) Yeþil Nizip gazetesi’nde yayýnlanmýþtýr.